31 Mayıs 2019 00:06

AP seçimleri ve 'Avrupa solu'nun sefaleti

AP seçimleri ve 'Avrupa solu'nun sefaleti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa’daki sol parti ve akımların önemli bir bölümü için başarısızlıkla sonuçlandı. Daha önce pek çok ülkede, neoliberal çizgiyi takip eden geleneksel sosyal demokrat partilere yüz çeviren geniş kitleler sol sosyal demokrat, ilerici partilere oy vermişti. Bunun sonucu olarak Yunanistan’da SYRIZA, İspanya’da Podemos (Yapabiliriz), Almanya’da Die Linke (Sol Parti), Fransa’da “La France Insoumise” (Boyun Eğmeyen Fransa)... kısmi başarılar elde etmiş ve toplumda yeni bir umut dalgası yaratmıştı.

Ancak, bunun uzun sürmediği AP seçimlerinde görüldü. Avrupa’nın diğer ülkelerindeki sol sosyal demokrat partiler, çözülme sürecindeki geleneksel sosyal demokrat partilerden oy alma yerine oy kaybettiler.

Bunun en belirgin hali Almanya ve Fransa’da yaşandı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 11 oy kaybıyla tarihinin en düşük oyunu (yüzde 15) aldığı gibi Sol Parti de yüzde 2 oy kaybetti. Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 20’ye yakın oy alan Jean-Luc Melenchon’un başını çektiği Boyun Eğmeyen Fransa, bu sefer ancak yüzde 6.3 oy alabildi. Sosyalist Partinin başını çektiği koalisyon da yüzde 6.2’de kaldı. Aylardır Sarı Yelekliler hareketinin devam ettiği ülkede aşırı sağ Rassemblement National’in (RN) ikinci kez AP seçimlerinde birinci olması üzerinde ise elbette düşünülmeli. Sokaktaki hareketle birleşemeyen Fransa solunun dönüp nerede yanlış yaptığına bakması kaçınılmaz.

Almanya, Fransa, Danimarka, Finlandiya gibi birçok ülkede sosyal demokrat partilerin kaybettiği oylar asıl olarak Yeşiller’e gitti. Bu nedenle bir zamanlar ömür biçilen Yeşiller, AB genelinde “altın günler”ini yaşıyor. Liberal değerleri savunan, AB’yi eleştirmeyen, ırkçılığa ve sağ popülizme karşı çıkan kitlelerin azımsanmayacak bir bölümü, bu seçimlerde yıpranmış merkez partilere alternatif olarak Yeşiller’e şans tanıdı. Benzer eğilime Almanya’da eyalet seçimlerinde tanık olmuştuk. Gençliğin başlattığı, çevre hareketinin katkısı açık. Zira Almanya’da 25 yaşından genç seçmenlerin yüzde 33’ü Yeşiller’e oy verdi. İklim ve çevre seçimlerin en önemli konusu haline getirildiği için bundan en çok Yeşiller faydalandı.

Bu tablonun sonucu olarak Avrupa Parlamentosundaki “Avrupa Birleşik Solu/Kuzey Yeşilleri” grubunun milletvekili sayısı 52’den 39’a düştü. Sağ popülist, milliyetçi, faşist gruplar ise toplam 172 sandalyeyle önemli bir güç haline geldi. Bir zamanlar AB’nin dayatmalarına karşı çıkarak yükselen Yunanistan’daki sol sosyal demokrat SYRIZA, hükümet olunca bütün söylediklerini bir yana bırakarak referandumdan “hayır” çıkmasına rağmen AB’nin dayatmalarına “evet” dedi. Bu nedenle güç kaybetmesi hiç de şaşırtıcı değil. İtalya’daki La Sinistra, Hollanda’daki Sosyalist Parti, Fransa Komünist Partisi, Slovenya’daki Levica bu sefer AP dışında kalan partiler. Sol adına kıta genelinde en önemli başarı ise Belçika Emek Partisinin 50 yıl aradan sonra ulusal parlamentoya ve AP’ye milletvekili göndermesi oldu.

Sağın kazandığı; emekten, barıştan, demokrasiden yana bir söylem kullanan sol sosyal demokratların kaybettiği seçim sonuçları üzerinde düşünmekte, geleceğe dair perspektifler belirlemekte büyük yarar var. Aksi takdirde bir sonraki AP seçimlerinde tablo daha beter olabilir. Öncelikle belirtmek gerekiyor ki; sonuçlar tek başına partilerin AB konusunda ne düşündüğü ne önerdiğiyle sınırlı değil. Dolayısıyla tek tek ülkelerde izlenen politikalar oyların artmasına ya azalmasına neden oldu. Buna rağmen AB konusu da tercihlerde rol oynadı.

Sol sosyal demokratlardan daha sola kadar Avrupa genelinde ilerici parti ve akımların AB konusundaki belirsizliği, bugünkü tablonun derinleşmesini hızlandırmıştır. AB’nin tekeller ve emperyalist devletlerin çıkarlarına göre dizayn edilen bir birlik olduğu, bundan emekçiler ve halklar yararına bir sonuç çıkarmanın mümkün olmadığı gerçeği artık kabul edilmeli.

Üstelik AB’yi bu kadar cansiperane şekilde savunan parti ve akım varken bir de sol partilerin kimi eleştirileri içine serperek AB’yi savunmaya devam etmesinin bir anlamının kalmadığı seçim sonuçları göstermiştir. Hal böyle olunca mevcut AB’den umudu kesmek en doğru olanıdır. Sağ popülist, faşist hareketlerin AB karşıtlığı üzerinden güç topladığı gerçeği ortada dururken, solun daha güçlü ve net bir AB politikasına ihtiyaç duyduğu görülüyor. Tekellerin ve emperyalist devletlerin değil, sınırların kaldırıldığı, halkların barış içinde yaşadığı bir Avrupa düşüncesini öne çıkarmalarının zamanı çoktan geldi. AB’yi reformdan geçirme söylemi inandırıcılığını kaybetmiştir. Almanya Sol Partinin yaptığı gibi AB’ye hem “evet” hem “hayır” demek, güç kaybetmeye devam etmek anlamına gelecektir.

Özetle; genel olarak Avrupa solunun asıl sorunu geniş kitleleri ikna edecek, onların dikkatini çekecek argümanlar geliştirerek, bugünkünden daha solda bir yola girmesi gerekiyor. Sol sosyal demokratların bunu başarma ihtimali yok gibi. Çünkü politikaları AB’yi reformdan geçirme, güzelleştirmeden ibaret. Bu durum gerçek sosyalist partilerin güç toplamasına yeni olanaklar sağlıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...