30 Mayıs 2019 00:11

'Savaş' ve seçim ya da tersi!

'Savaş' ve seçim ya da tersi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan başta olmak üzere, devlet yetkilileri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Pençe Harekâtı”yla “teröre karşı savaşı sürdürme kararlılığı”na dair açıklamalarda bulundular. Hakurk bölgesi başta olmak üzere K. Irak’taki “hedeflerin imha edildiği” haberiyle de “milli ve yerli seçmen”in “ruhu okşandı.” 

“Fırat’ın Doğusu”na fetih harekâtı 31 Mart’a yetiştirilememiş; güç dalaşı içindeki büyük emperyalistlerin “olur” ya da “olmaz”ları aşılamamış; “milli ve yerli” güçlere yeni bir alan fethi müjdelenerek oya tahvil edilememişti. Gerçi bağırıp çağırmalar ve “aradan sızma” olanağı çıktıkça topçu ateşiyle güç gösterisinde bulunmak hiç eksik olmadı. “PKK’nın konumlandığı” söylenen bölgelerin bombalamasıyla içeriyi dizayn etme harekâtı bir arada sürdürülegeldi. 

Bu durumun 31 Mart seçimlerinde ne ölçüde etkili olduğunu birebir söyleyebilmek mümkün olmasa da etkenlerden biri olduğu muhakkaktır! Nihayetinde hak eşitliği talebinde bulunan Kürtlere, “Yallah Kürdistan’a!” diyerek “elinin tersiyle” değil sadece, bomba ve top atışlarıyla verilen yanıt, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri dahil yerel seçim sonuçlarının iktidar cephesi aleyhine olmasında rol oynamıştır.  

Şimdi bir yandan, eskisiyle kıyaslandığında oldukça sınırlı hale gelmiş kaynaklar kullanılarak “seçim yatırımları” çerçevesinde rüşvet dağıtımına başvuruluyor, diğer yandan “muhafazakâr Kürt seçmenin oyunu almak için” iş birlikçi aşiret ağalarıyla şeyhlerden aman dileniliyor. Ama yetmiyor; “milli ve yerli” denerek kategorik sınırlar içine hapsedilmek istenen AKP ve MHP’nin etkisindeki kitlede başgösteren “çözülme”nin de “önüne geçmek” üzere yeni hamlelere ihtiyaç duyuluyor. Ekonomik kriz ve 2020 liralık asgari ücrete karşın açlık sınırının 2124 lira olduğu ülkede, rant dağıtımıyla satın alma olanakları daralmış; Suriye politikası “sarpa sarmış”; Doğu Akdeniz’de ABD, Fransa ve İsrail tarafından önlerine barikat çekilmiştir. Güvensizlik etkenlerine yenileri eklenmektedir. Savaş uçaklarının gücüne sığınan iktidar, ağır sorunlar karşısındaki çözümsüzlüklerini örtmeye, kitlelerde yol açtığı umut kırıklığı ve uzaklaşma eğiliminin önünü kesmeye çalışıyor. Bir yandan, -kimilerinin her açıklamasını ayrıca “analiz konusu” haline getirme ihtiyacı gösterdikleri- A. Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılmasıyla “Kürt seçmenin kafasını karıştırma” taktiğine ihtiyaç duyulurken, öte yandan onun yöneticisi olduğu örgüt yok edilmeye çalışılıyor. “Yok edeceğiz!” imhacılığıyla “Kürt seçmenin rızasını kazanma” kurnazlığı, karşıt kutuplarda olmak üzere bir aradadır. Ancak HDP, “iktidar bloku”na karşı oy kullanılacağını açıklamıştır ve “muhafazakâr Kürtler” adlandırmasıyla sınıfsız bir kitle gibi gösterilen Kürt kesimleri açısından açının daralıp daralmadığı da yakında görülecektir. 

Erdoğan yönetimi, yığınların tedirginlik içinde olmasını sağlayacak politikalardan güç devşirme olanağını büyük oranda yitirmiş durumdadır. Kendisini desteklemeyip karşı çıkanlara yönelik suç oluşturma ve baskıyla dize getirme politikası dökülmeye başlamıştır. Ekonomik-sosyal sorunların ağırlaşması karşısında çözümsüzlüklerini ve karşılaştıkları zorlukların giderek arttığını gören destek kitlesi çözülmekte; bu durum iç gerginlik ve hesaplaşma tutumunu kışkırtmaktadır. Erdoğan, bugüne dek aldatılan kesimlerdeki güvensizleşme ve yeni arayışlara yönelme eğiliminin farkındadır. “Daha fazla kenetlenmeliyiz!” yönlü konuşmalara, “dava arkadaşlığı”na; kendilerine “çeki düzen verme”ye vurgu yapmaya onca ihtiyaç duyması bununla bağlıdır. AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Eksikleri hataları görüyoruz, önce 23 Haziran’ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar ederek yanlışlarımızdan kurtulacağız ve yolumuza koşar adım devam edeceğiz” demekte; kızgınlıktan, küskünlükten sözetmektedir. İktidarın, “teröre karşı savaş” adına militarizme daha fazla sarılarak şovenizmden güç devşirmeye yönelmesinin bir nedeni de bu durumun “idrak edilmiş olması”dır! AKP yöneticileri politik manevralarla, hile ve baskıyla çözülmenin ve güç kaybının önünü kesme çabasındadır. Ama, doğanın da kanunudur, çürüme ve çözülme özellikle de bünyede başlamışsa, önünü kesmek zordur. 

İstanbul’un seçim sonuçlarını “geçersiz” ilan ederek seçmenin iradesine zor, baskı, rüşvet ve hileyle hakim olmak isteyen AKP-MHP yönetimi, ve yönlendirmesindeki YSK türü “yargı kurumları”nın yeni manevralarını boşa çıkarmak bu durumda daha da önem kazanmaktadır. İstanbul’un işçi ve emekçileri, ülkenin tüm sömürülen ve ezilenlerinin hak ve çıkarlarının sermaye ve gericiliğe karşı savunulması için, bu iktidarın bir kez daha yenilgiye uğratılmasının büyük bir önem gösterdiğini, öncesi bir yana, şu son iki-üç aylık sürede, daha da belirgin biçimde tecrübe ettiler. Bu tecrübelerinden de yararlanarak, AKP-MHP yönetimini İstanbul’da 23 Haziran’da yeniden yenilgiye uğratmaları, hak ve çıkarlarını savunma mücadelesinde daha ileri mevzilere yürümelerine hizmet edecektir. Büyük sermayeye ve uluslararası tekellere hizmet eden iktidarın, İstanbul gibi bir büyük kentin varlıklarının yağmasını kendi denetimi ve elinde tutmak için giriştiği yurttaş iradesini gasp harekâtının bu ikinci etabında da, onu yenilgiye uğratarak geri püskürtmek, sermayeye karşı mücadelede birleşerek daha ileriye yol almak için şarttır. “Tek adam tek parti rejimi”nin gasp politikası püskürtülmeli, yurttaş iradesinin serbestçe belirmesi önündeki tüm engeller kalkmalıdır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...