22 Mayıs 2019 19:00

Şampiyonluğun kerameti!..

Şampiyonluğun kerameti!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şampiyonluk geldi ya, sahaya fırlatılan su şişelerinin, küfürler eşliğinde misafir takımın yedek kulübesine saldırmanın, fena halde dolduruşa getirildikleri her hallerinden belli olan arızalı oyuncuların karşılaşma sırasında rakip oyunculara yönelik mahalle serserilerininkini aratmayan tavırlarının, teknik direktörün ve üç yardımcısının hakem tarafından tribüne gönderilmesinin ne önemi var ki? Şampiyonluğun yanında bunların lafı mı edilir? Zaten şampiyonluk coşkusunda kaynayıp gitti bu ayrıntılar!.. Herkes de pek güzel bir şekilde şampiyonluğu sindirdi... Tuhaflık yok aslında… Vicdani ve ahlaki duyarlılığın neredeyse hiçbir ağırlığının kalmadığı, utanma duygusunun yerini ise düpedüz pişkinliğin aldığı insanlığın yüz karası dönemlerini yaşıyoruz ne de olsa…

Zaten kim gündeme getirebilirdi ki bütün bu olayları? Medya çoktan, başta Fatih Terim olmak üzere, bu büyük zaferi(!) yaratan kahramanları(!) parlatma çalışmasına koyulmuştu bile. Önemsiz ayrıntılarla bu büyük mutluluğa, müthiş coşkuya gölge düşürmenin ne yeri, ne de zamanıydı!..

Kazanılan sadece şampiyonluk değildi. Şampiyonlukla birlikte bir anda herkes son derece makul, mantıklı, anlayışlı, sevecen hatta esprili kişilik özellikleri kazanmıştı. Karşılaşma sırasında saha kenarındaki taşkınlıklarda başrol oynayan Fatih Terim maç sonunda gülücükler saçarak hakemleri tek tek tebrik ediyordu. Birkaç hafta önce, Başakşehir’in (y)etkili birilerince korunup kollandığı iddiası taşıyan isyankar çığlıklarıyla gündeme gelen Abdurrahim Albayrak da şampiyonluğun “mülayimleştirici” etkisinden fazlasıyla nasiplenmiş olacak ki, bu konuyla ilgili olarak kendisine yöneltilen soruya, “Arkadaşlar şu anda gerilimi yükseltip ortamı bulandırmanın anlamı yok” şeklinde yanıt vererek sportif olgunluğun doruklarında gezen yönetici tavrı sergiliyordu.

Kulüp Başkanı Mustafa Cengiz ise mutluluk atmosferine, iptal edilen gollere gönderme yaptığı, “Çocukluğumu hatırladım. Üç korner bir penaltıydı, şimdi üç gol bir penaltı oluyor” şeklindeki müthiş esprisiyle(!) katkı sunuyordu!..

Ne güzel!.. Herkes gülüyor, herkes mutlu, herkes sevgi insanı… Şampiyonluğun kerameti işte!..

Aslında bu maçta yapılanları başkalarının eleştirmesinin pek bir anlamı yok. En önce Galatasaraylılar, “Şampiyonluk için her yol mübah” anlayışını yansıtan çirkinliklere karşı seslerini çıkarabilseydi işte o zaman bir şeylerin değişebileceğine dair inancımız da güçlenebilirdi. Anladık ki, “Galatasaray buraya kadar getirdikten sonra bırakmaz” lafı boşuna söylenmemiş. Bu lafın, rakibi sindirmek adına gözlerin nasıl karartıldığını ve hangi yöntemleri kapsadığını bir kez daha görmüş olduk...

Kimileri de, “Ama Başakşehirli oyuncular da şu tarihte medya çalışanlarına saldırmıştı” ya da “Abdullah Avcı da saha kenarında bir rakip oyuncuya fiziksel müdahalede bulunmuştu” gibisinden hatırlatmalarda bulunarak yapılanlara kılıf uydurmaya çalışıyor. Çıkarımıza darbe vurabilir endişesiyle, kin ve intikam duygusu içeren kıyaslamacı bakış açısından bir türlü kendimizi kurtaramıyoruz. Bu nedenle de kısır döngüyü aşamıyor, gelişme kaydedemiyor, milat yaratamıyor, kültürel sefaletimizi yansıtan manasız gürültüler eşliğinde debelenip duruyoruz…

Yaklaşık iki buçuk ay önce Antalya deplasmanından dönerken meydana gelen trafik kazasında hayatlarını yitiren iki Ankaragücü taraftarının cenazesinde, artık bütün husumetlerin sona erdirileceğinin ve tribünlerde barışı, dostluğu, kardeşliği esas alan yeni bir taraftarlık anlayışının egemen olacağının sözü verilmişti. Lakin taraftarlık anlayışında zerrece bir değişiklik gerçekleşmedi. Küfür, taşkınlık gırla gidiyor. O tarihten bu yana “çirkin ve kötü tezahürat” ile “saha olayları” gerekçesiyle PFDK’ye sevkler hiç hız kesmedi.

Ne yazık ki içi boş, kuru sözlerle yeni bir taraftarlık inşa etmek mümkün değil. Gerçekten başka bir taraftarlık isteniyorsa, bu yolda somut adımlar atmak üzere özellikle işin kültürel boyutuyla ilgili yoğun çalışmalar yapmak elzem…

Basketbolun Avrupa’daki en büyük organizasyonunun dörtlü finalinde mücadele eden iki takımımızın taraftarlarının yarattığı rezil görüntüler bile bizi utandırmaya yetmiyor. Bu bir anlamda, medeniyetten ve sportif değerlerden ne kadar uzakta bulunduğumuzun da göstergesi.

Ali Koç’un olayların ardından yaptığı ve iki takımın bundan sonra oynayacağı maçlarla ilgili olarak, “Bu şekilde giderse taraftarları ne emniyet güçleri ne de bizler yönetemeyiz” şeklindeki tehdit içeren açıklaması ise başlı başına bir densizlik. Bu kafadaki yöneticilerle şiddetin önü alınabilir mi?

Kazanmak ve maddi rant elde etmek dışında hiçbir insani, sportif değer tanımayan, kibir ve türlü komplekslerle hemhal sefil spor kültürümüzün üretebildikleri bunlar işte...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa