17 Mayıs 2019 20:05

Leiter'lerin kızı!

Leiter'lerin kızı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

László Nemes, 2015 tarihli ilk filmi “Saul’un Oğlu” (Saul Fia) ile çarpıcı bir giriş yapmıştı sinemaya. Film, dünya çapında gördüğü ilginin yanı sıra Oscar, Altın Küre ve BAFTA’da yabancı film ödüllerini de toplamayı başardı. Yönetmenin başarısı yalnızca anlattığı hikayenin çarpıcılığından kaynaklanmıyordu, anlatmayı tercih ettiği görsel dil de filmi özel kılan etmenlerin başında geliyordu.

1944 yılında Auschwitz’de tutulan Macar esir Saul’un omuz hizasına yerleştirdiği kamerasıyla soykırım dehşetinin içine sokmayı başarıyordu seyirciyi yönetmen. Seyirciyi de gaz odalarına gönderilenlere eşlik etmek zorunda bırakılan Saul gibi bir saniye nefes alamadan, düşünmeye vakit bulamadan sürecin parçası haline getiriliyor, bir fabrika gibi işleyecek şekilde tasarlanan toplama kampında kendisine ve insanlığına yabancılaşmanın sınırlarını görüyordu. László Nemes’in ilk filmini büyüten bu estetik buluş, ikinci filminin en büyük sıkıntısı haline geliyor maalesef.

Nemes ikinci filmi “Gün Batımı”nda bu sefer 1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun son günlerine götürüyor seyirciyi. İngiliz ve Osmanlı ile birlikte ilk büyük savaşın sonunda imparatorluk vasfını yitirecek olan bu topraklardaki karmaşaya odaklanmaya çalışıyor. Filmin hemen başında imparatorluğun büyük kenti Viyana’ya karşı hızla büyüyen Budapeşte hakkında kısa bir bilgi notu düşülüyor. Filmin ilk dakikalarında yetimhanede büyüdüğünü ve 12 yaşında bir şapka ustasının yanına verildiğini öğrendiğimiz Irisz Leiter, yıllar sonra Budapeşte’ye dönüyor. Trajik bir yangın sonrası kaybettiği anne babasının şapka dükkanının yeni sahibi Oszkár Brill’den kendisine iş vermesini rica ediyor. Ancak Irisz’in gelişinden rahatsız olan Brill onu geri göndermeye çalışıyor. Nihayetinde geri dönmemekte kararlı olan genç kadın bir yandan geçmişinde üstü örtülen sırları bulup ortaya çıkarmak için uğraşırken, öte yandan ülkenin geleceğinin şekilleneceği karmaşanın içinde buluyor kendisini.

Yönetmen László Nemes, “Saul’un Oğlu”ndaki kadar olmasa da “Gün Batımı”nda da kamerayı karakterinin omuz hizasında tutmayı, gelişmeleri onun gözünden görmeyi ve kadrajın kenarlarını flu bırakmayı tercih etmiş. Ancak bu tercihin hem hikayeye hem de filmin görsel dünyasına ciddi zarar verdiğini söylemek gerek.

László Nemes, bilerek ya da bilmeyerek “Saul’un Oğlu”nda seyircinin görsel olarak hakim olduğu bir dünyayı anlatıyordu. Bu filmde, her şeyi Soul’un gözünden görürken, toplama kampında olup biten vahşeti (tıpkı gözün görüşünün odaktan kenarlara doğru kayışında olduğu gibi) flulaştırıyordu. Ancak burada bir avantajı vardı. Seyirci, (özellikle de sinema seyircisi) topluma kampları ve soykırıma dair hem görsel hem de yazılı hafızasıyla yönetmenin flu bıraktığı anlarda yaşananları tamamlıyor ve onu kendi tarihselliği içinde bir noktaya oturtmakta zorlanmıyordu.

Ama “Gün Batımı”nın en az ilk film kadar karmaşık olan sahnelerinde bu durumun söz konusu olduğunu söylemek çok zor. Öncelikle seyircinin (Macarların büyük bir kısmının bile belki) hiç bilmediği bir tarihsel dönemi ele alıyor. Hem kurulan setlerin hem kostümlerin işlevsizleştiği, yalnızca karakterin gözünde kaldığımız bu görsel hikayeyi tamamlamak için döneme dair bilgi sahibi olmak belki işe yarayabilir ama seyircide böyle bir bilginin olmadığı çok açık. “Gün Batımı”, dönemin Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’na dair belli başlı bilgilerin seyircide olması zorunluluğu hissettiriyor. Hal böyle olunca Irisz’in kendi geçmişine dair yolculuğu nerede ülkesinin kaderiyle kesişiyor, nerede ayrılıyor anlamak da zorlaşıyor. Irisz’in gördüklerinin, yaşadıklarının, ortadaki çetelerin, basılan şatoların, yakılan konakların nasıl bir zemine oturduğunu anlamak da zorlaşıyor. Hem bu gelişmelerin Irisz’in hayatına dair etkilerini hem de ülkenin kaderine dair anlamlarını tanımlamak imkansız hale geliyor.

Bu estetik dil, László Nemes sinemasının alametifarikası mı olacak yoksa ilk filmde çok işlevli olduğu için burada da denemiş olmanın bir hata olduğunu o da mı düşünüyor bunu ilerleyen yıllarda göreceğiz. László Nemes, bu filmde de çok iyi çektiği ve kurguladığı sahnelerle yönetmenlik maharetini gözler önüne seriyor hiç kuşku yok ki ama bu estetik tercihin bu hikayesi için ne kadar işlevli olduğu su götürür. İlk filmde hayranlık uyandırıcı olan, ikincide yorucu hale geliyor. En azından bu satırların yazarı için öyle…

GÜN BATIMI

ORİJİNAL ADI: Napszállta,

YÖNETMEN: László Nemes,

OYUNCULAR: Juli Jakab, Vlad Ivanov, Evelin Dobos, Marcin Czarnik, Judit Bárdos, Balázs Czukor, Christian Harting, Levente Molnár,

YAPIM: Macaristan- Fransa,

SÜRE: 142 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...