13 Mayıs 2019 20:05

Kuzu postuna bürünmek ya da "çözüm" istismarcılığı!

Kuzu postuna bürünmek ya da "çözüm" istismarcılığı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devlet Bahçeli’yi duydunuz mu?

Kendisine sorarsak “Öcalan avukatları ile görüşsün”müş!

Bu ülkenin hukuku, Anayasa’sı çiğnenerek Öcalan’ın 8 yıldır avukatları ile görüşmesinin engellenmesi konusunda beyefendinin dili nedense şimdi çözüldü.

Ardından Kürt hareketine karşı saldırı, küfür, hakaret konusunda şampiyonluğu kimseye bırakmayan Akit TV’nin bir yorumcusu, MİT müsteşarının cuma günü Öcalan ile görüştüğü iddiasını gündeme getirdi.

Bu açıklama ve iddiaları dikkat çekici kılan, kamuoyuna İstanbul seçimlerinin iptal edildiği gün açıklanan Öcalan ve avukatları arasında 2 Mayıs’ta gerçekleştirilen görüşme sonrasında yapılmış olmaları.

DTK Eş Başkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in Öcalan’a yönelik tecrit uygulamasının son bulması için başlattığı ve cezaevlerinde binlerce tutuklu tarafından sürdürülen açlık grevleri karşısında 188 gündür üç maymunu oynayanlar nedense birden ‘demokrat’ kesildiler!

HDP Eş Başkanı Buldan’ı arayıp “Size haddinizi bildireceğiz. Size artık yaşama hakkı yok” diye tehdit edenler, sadece barış ve demokrasiyi savundukları için Kürt siyasetçileri “terörist” ilan edip seçim meydanlarında yuhalatanlar, Kürtlere “Yallah Kürdistan’a” diyenler nedense birden Kürt sevici kesildiler.

Elbette bu ‘sevgi’ sebepsiz değil.

Dediğimiz gibi bu ‘sevgi’nin nedeni iptal edilen İstanbul seçimleri. Çünkü bütün devlet kurumlarını kuşatan ‘tek adam rejimi’nin baskısıyla YSK tarafından iptal edilen İstanbul Büyükşehir seçimleri, gelinen yerde iktidar bloku ve muhalefet arasında bir referanduma dönüştü. Dolayısıyla ‘tek adam ittifakı’, kendi ‘beka’sı için ne yapıp edip bu seçimleri kazanmak istiyor. Kürt oylarının İstanbul seçimleri için kilit önem taşıdığı bir sır olmadığına göre, iktidar da 23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimleri öncesinde Kürtlerde beklenti yaratarak Kürt oylarını yedekleme hesabını yapıyor.

İşte öncesi bir tarafa 2015’ten bu yana Kürtlerin ulusal-demokratik talep ve mücadelesi karşısında ‘kurt’ kesilenlerin birden ‘kuzu’ postuna bürünmesinin nedeni bu!

Tam bu noktada Kürt siyasetçilerinin de bu kuzu postuna bürünmüş kurtların çözüm istismarcılığına kapı aralayacak tutum ve söylemlerden uzak durmaları önem kazanıyor.

Havuz medyasının Kürt siyasetçilerin açıklamaları üzerinden çözüm istismarcılığı yapmak için ‘hazır kıta’ beklediğini en son HDP Milletvekili İmam Taşçıer’in Rudaw’dan Maşallah Dekak ile yaptığı röportajda gördük.

Taşçıer’in bu röportajda söylediği “İstanbul’u kazanmak istiyorsan, Kürtlerin oylarını almak zorundasın. Kürtlerin oyu çantada keklik değil. Kim Kürt sorununun çözümü için adım atarsa Kürtler ona oy verebilir. AKP adım atacaksa AKP’ye verir. AKP adım atmaz, CHP samimi bir şekilde Kürtlere yaklaşırsa CHP’ye verir” sözleri, birçok medya organı tarafından “Kürtler AKP’ye oy verebilir” sözleriyle manşete taşındı. Taşçıer’in AKP’ye oy vermeyi Kürt sorununun çözümü yönünde adım atma koşuluna bağlaması ise, ancak röportajın tamamını okuyanların görebileceği bir ‘ayrıntı’ olarak kaldı.

Ancak bizce bu açıklama medyanın çarpıtmalarının ötesinde problemlidir. Çünkü Kürtlerin demokratik çözüm için güçlendirmeleri gereken, devleti temsil edecek şu ya da bu parti değil; kendi politikaları olmalarıdır. Somut durumda ‘çözüm’ yönünde adım atsa dahi Kürtlerin İstanbul’da AKP’ye oy vermeleri kendilerini değil, tek adam rejiminin politikalarını güçlendirir.

Öte yandan ‘çözüm’ de bir samimiyet meselesi değildir; ülke egemenleri (bugün tek adam rejimi) ile Kürt halkı ve demokrasi güçleri arasındaki mücadelenin seyrine bağlı olarak gelişen/gelişebilecek bir süreçtir. Tecrübeyle de sabittir ki, AKP-Erdoğan ‘çözüm’ dediğinde mevcut baskı politikalarını sürdüremez hale geldiği için ‘çözüm’ demektedir ve ikincisi, bu noktada bile Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerini karşılamaya değil, Kürtlere kendi çözümünü kabul ettirmeye dayalı bir siyasette ısrar etmektedir.

Özetle olası bir müzakere-çözüm sürecinde, devleti temsil edecek güç Kürtlerin ‘müttefiki’ değil, masanın karşı tarafında yer alan güç olacaktır. Bu durumda Kürtler için ulusal-demokratik istemlerinin karşılanacağı bir çözüm, herhalde karşılarında yer alan gücün desteklenmesinden geçmez.

Sonuç olarak Kürt halkı ve demokrasi güçlerine düşen, Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümünü açıklıkla savunmak ve ayrıca çözüm yerine gerici politikalarını güçlendirmek için çözüm istismarcılığı yapan kuzu postuna bürünmüş kurtlara karşı da açık tutum almaktır.

Kürt sorunu bir demokrasi sorunu, Kürt hareketi de demokrasi mücadelesinin bir tarafı olduğuna göre, bugün tek adam rejimine karşı bir demokrasi referandumuna dönüşen İstanbul seçimleri konusunda ortaya konulması gereken tutum da bellidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...