11 Mayıs 2019 20:37

Umut olmazsa hayat olmaz

Umut olmazsa hayat olmaz

Bütün Kapılar Kapalıydı filminin sinema afişi.

PAZAR
Paylaş

‘Eski kuşak’ yönetmenlerden Memduh Ün (Belki de o günlerde kendisinden beklenmeyen) önemli bir çıkış yaparak, Süheyla Acar Kalyoncu’nun senaryosundan filme aldığı 1990 yapımı “Bütün Kapılar Kapalıydı” filminde yalın bir dille aktarır Nil’in dramını.

Film, 12 Eylül döneminde cezaevinden çıkan insanların yaşadıkları psikolojik şiddeti göstermesi bakımından önemlidir. 12 Eylül’ün yarattığı “yitik kuşaktan” bir kadının dramıdır anlatılan. Bu “eve dönüş filmi”nde Aslı Altan, oynadığı Nil kişiliğinde oldukça başarılıdır. Filmin diğer rollerinde Uğur Polat, Ali Uyandıran, Nalân Sayar, Dilek Pakalın, Musa Uzunlar, Nazan Diper, Metin Belgin, Sabahat Işık, Eray Özbal, Tülin Erdost, Memduh Ün yer alır.

1987… Cezaevinin kapısı açılır. 5 yıl 10 aydır içeride olan Nil ‘dışarıya’ çıkar. Film boyunca Nil’in yaşama ‘uyum’ sağlayamamasına ve her geçen zaman ruh sağlığını iyiden iyiye kaybetmesine tanık oluruz. Cezaevinden çıktığında İzmir’e döner. Annesinin güzel dileklerle İstanbul’a, Güzel Sanatlar Fakültesine okulunu bitirmesi için yolcu ettiği ağaçlıklı bahçe içindeki evleri yıkılmış, yerine apartman inşaatı başlamıştır. Annesinin yerleştiği ağabeyinin evine gitmeden önce ‘yeni durumu’ görür eski mahallesinde. Annesinin hazırladığı yemeği yer. Durgundur, yorgundur. Banyoya girdiğinde sırtını sabunlamak isteyen annesine “olur” der. Fakat annesi sırtından sonra göğüslerini sabunlarken irkilir, annesinin elini tutup durdurur. “Kız memelerin de pek güzelmiş senin” diyen erkek sesinin üzerine gözlerinin bağlandığı işkence görüntüsü düşer.

Öğrenciliği döneminde siyasi düşüncelerinden dolayı hapse girmiştir Nil. İşkencede tecavüzü yaşar ve dayanabilmek için bilinçaltında Deniz isminde bir kızı olduğu düşüncesini yaratır. Hayallerinde elinde balonlarıyla koşturan küçük kız çocuğu vardır. Artık resim yapamayışı, erkek arkadaşıyla yaşadığı iletişimsizlik de işkenceye bağlanmıştır.

Nil’in okula geri dönmek için yaptığı başvuru sabıkalı olması nedeniyle reddedilir. Aynı şekilde bulduğu işlerden de yine bu nedenle kovulur. Okula dönmek için İstanbul’a geldiğinde eski arkadaşı Özlem’in evinde, ‘Boş zamanlarında bunalıma giren’ Mimar Ateş’le tanışır. O yılların bunalımlı küçük aydını mimar Ateş rolünde genç ve yakışıklı Uğur Polat da oldukça başarılıdır. Nil’in cezaevinden yeni çıktığını öğrendiğinde “Desene sen de ben de yabancısıyız bu memleketin; öyleyse gerçekten adaptasyona içelim” der genç mimar. Özlem’e hep suskun duran Nil’in lisedeyken nasıl olduğunu sorar Ateş.

Özlem: Yok canım, suskun değildir ki o. Dur bakayım nasıldın? Deli dolu, romantik ve çok inatçı.

Ateş: Öyle miydin? Ama şimdi suskun. Başka bir yüzün olmalı senin. Kim bilir kapıları aralayabiliriz belki biraz.

Oysa Nil için artık bütün kapılar kapalıdır. İş başvuruları sonuçsuz kalır. “Artık kesinlikle anladım ki benim gibi birine bu şehirde iş yok.” İş bulduğunda gösterdiği performans ve başarı takdir edilse de sonuç değişmez. Oralarda da bulurlar onu; işinden ederler. Nil de kapatır bütün kapılarını. Ateş’in ilgisine karşılık veremez. “Birbiri ardına tükeniyor düşlerimiz, nasıl tutunacağız yaşama; ne yapacağım bilmiyorum.”

İzmir’e döner yeniden. Yolda eski arkadaşı Ayten’e rastlar. “Nasılsın?” diye soran arkadaşını, “Kötüyüm, çok kötüyüm Ayten” diye yanıtlar.

Ayten: Demek böyle, İzmir’den İstanbul’a, İstanbul’dan İzmir’e kaçarak geçirdin günlerini.

Nil: Evet, iki şehirde de beceremedim.

Ayten: Bunca acıyı, bunca güzelliği boşuna mı yaşadık. Böyle söyleme, asıl şimdiden sonra yaşanacak.

Eve, ağabeyinin eşyalarını tıkıştırdığı kalorifer dairesine kapandığında peşinden İzmir’e gelen Ateş’i bulur karşısında. Birlikte İstanbul’a dönerler. Ateş’in sevgisi de mutlu olmasını sağlayamaz. Sevişmeleri, dokunmalar işkence gördüğü andaki tacizleri hatırlatır, yapamaz. Olmayan kızına yazdığı gönderilmemiş mektupları gören Ateş de inanır bir kızı olduğuna. Deniz’i babasından geri almak için İzmir’e, Çeşme’ye giderler. Kızının olmadığını kabullenen Nil’in ruh sağlığı iyice bozulur. Kızına vermesi için Ateş’in aldığı oyuncak bebeği denize atan Nil, “Deniz yok ki, ben de denize verdim bebeği” der. Nil’in eski eşinden gerçeği öğrenir Ateş.

Hastanede tedaviye alınan Nil sürekli işkence gördüğü anları anımsar. Filmi, izlerken Ateş’in Nil’e sevgisini, dostça davranışlarını bozulan psikolojisi nedeniyle Nil’in bu güzelliğe karşılık verememesini, bu aşkı yaşayamamalarını gördükçe insanlara büyük acılar yaşatan darbelere, işkencelere, hayatı cezaevine çeviren sisteme tekrar tekrar, defalarca lanet ediyorsunuz.  

Nil’in isteğiyle adaya gittiklerinde Nil’in anıları depreşir, okul yıllarında arkadaşlarıyla geldiği günü anımsar. Dönüşte Ateş çay almaya gittiği sırada kendini vapurdan denize atarak intihar eder Nil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...