07 Mayıs 2019 19:56

YSK’nin iptal kararı ve Öcalan'ın mesajı

YSK’nin iptal kararı ve Öcalan'ın mesajı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

YSK’nın İstanbul Büyükşehir seçimleri için iptal kararını vermesi ile avukatlarıyla 8 yıl sonra görüşebilen Öcalan’ın mesajının aynı gün açıklanması üzerine çeşitli yorum ve analizler yapılıyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, iktidarın attığı her adımda kendi çıkarlarını, kendi ‘beka’sını düşündüğü tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak öte yandan Kürt sorunu gibi ülkenin öncelikli bir demokrasi sorunu ve bu sorunun en önemli aktörlerinden birinin durumuyla ilgili bir gelişmeyi sadece iktidarın hesaplarıyla açıklamaya çalışmak, siyasi körlüğün ötesinde iktidarın ekmeğine yağ süren bir tutumdur. Fakat maalesef sadece sosyal medya paylaşımlarına bakıldığında bile tıpkı demokrasiyi ancak kendi çıkarına hizmet ettiği zaman ve yerde hatırlayan AKP-Erdoğan iktidarı gibi, ülkede demokrasi mücadelesinin önemli bir bileşeni olan Kürtleri ve Kürt hareketini sadece kendi çıkarı söz konusu olunca hatırlayan kimi ‘demokrat’ ve ‘ulusalcı-sol’ çevrelerin böylesi bir tutum içinde olduğu görülüyor. Dolayısıyla tam da bu noktada YSK’nin iptal kararı ve Öcalan’ın mesajı üzerinden bazı bazı hatırlatmalar yapmak gerekli hale geliyor.

Öncelikle YSK kararını tek adam rejiminin rafa kaldırdığı ‘hukuk’ üzerinden eleştirmeye çalışmak anlamsız. İktidarın medyadaki sözcülerinden İbrahim Karagül’ün ‘iptal’ kararını “İstanbul’a el koydular. Bir kez daha geri aldık” sözleriyle değerlendirmesi aslında her şeyi açıklıyor. YSK’nın önce KHK’liler için “seçime girebilir” ama seçimden sonra “başkan ya da meclis üyesi olamaz” kararı vermesinin ardından önceki gün iktidarın “kaybedersek rejim tartışması başlar” dediği İstanbul seçimlerini iptal etmesi, burjuva demokrasisinin ‘a’sı olan seçme ve seçilme hakkı için zorlu bir mücadele dışında bir seçenek kalmadığını gösteriyor.

Öyleyse uzatmadan soralım: Karşımızda demokrasinin ‘d’sini bile tanımayan bir rejim olduğuna göre bu rejimin Öcalan’ın avukatları ile görüşmesine izin vermesinden ve dahası Öcalan’ın yayımladığı mesajdan ne anlamak gerekiyor?

Erdoğan iktidarını yakından takip eden hiç kimse herhalde Öcalan ile görüşmeye izin vererek çok kritik bir aşamaya gelen açlık grevleri nedeniyle tırmanan gerilimi düşürmeye ve İstanbul seçimleri için önemli bir konumda bulunan Kürtlerde beklenti yaratmaya çalışması karşısında şaşırmamıştır.

Ancak iktidarın sadece işine geldiği zaman avukatları ve ailesiyle görüştürdüğü bir siyasi ‘rehin’ konumunda bulunan Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesinin devam edip etmeyeceği belirsizliğini koruyor ve öte yandan da Leyla Güven ve cezaevlerindeki açlık grevleri de devam ediyor.

Durum buyken Öcalan ya da Kürt hareketinin kendilerine yönelik tarihte eşine az rastlanır bir tasfiye politikası izleyen iktidara el uzatması, kendini inkardan başka bir anlama gelmez.

Öcalan’ın mesajında üç önemli nokta dikkat çekiyor.

Birinci olarak, kritik bir aşamaya gelen açlık grevleri ve ölüm oruçları konusunda bu eylemlerin ölümlerle sonuçlanacak noktaya götürülmemesi isteği belirtiliyor.

İkincisi, Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye’de anayasal güvenceye kavuşturulmuş demokratik bir çözüm için çalışması ve Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olunması çağrısı yapılıyor.

Son olarak da Öcalan, 2013 Newroz’unda ortaya koyduğu müzakere ve demokratik çözüm çizgisini sürdürme kararlılığını vurguluyor.

Bu mesajda öne çıkan noktalar üzerinden değerlendirme yapmak gerekirse, öncelikle açlık grevleri konusunda “sona erdirme” değil, “ölümcül sonuçlara götürmeme” vurgusunun önemli olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü bu vurgu aslında yapılan avukat görüşüne rağmen Öcalan ve İmralı’daki arkadaşları üzerindeki tecrit ve baskı koşullarının ortadan kaldırılacağına dair somut bir veri olmadığına, yani tam da yukarıda belirttiğimiz gibi iktidarın bu görüşmeyi kendi çıkarları ile kullanmakla sınırlı bir tutum içinde bulunduğuna işaret ediyor.

Zaten avukatları da açıklama yaparken ortada müzakere gibi bir durum olmadığına özellikle dikkat çektiler.

İkinci olarak Fırat’ın doğusu ile ilgili mesaj şaşırtıcı değildir. Bugün Kürt sorununu konuşan herkes dönüp dolaşıp bu sorunun ve çözümünün seyri bakımından Suriye’de Kürtlerin nasıl bir çözüm ve statünün parçası olacağının belirleyici bir önem taşıdığını kabul ediyor. Öcalan’ın mesajı SDG’ye demokratik kazanımlarını koruyacak bir çözümde ısrar etme ve bu arada Türkiye ile diyaloga açık olma çağrısı yapıyor. Türkiye’deki iktidarın her fırsatta Fırat’ın doğusunu kendisi için tehdit gibi gösterdiği koşullarda bu çağrı, şiddet yerine demokratik çözüm çizgisinin savunulması bakımından önemlidir.

Ve son olarak belki de Suriye’deki gelişmelerle birlikte değerlendirilmesi gereken demokratik çözüm ve müzakere çağrısı.

‘Demokratik çözüm’ ve ‘müzakere’ çağrısını duydukları her yerde Erdoğan iktidarı ile gizli pazarlık ve hatta işbirliği ‘keşfeden’ kimi ulusalcı-sol çevrelerin olduğu biliniyor. Başta da belirttiğimiz gibi bu yaklaşımların temeline Kürt sorununun bir demokrasi sorunu ve HDP-Kürt hareketinin de demokrasi mücadelesinin bir bileşeni olduğu gerçeğinin inkarı yer alıyor.

Oysa silahların susmasını ve barışçıl çözüm yolunun açılmasını savunmak, gericiliği değil; demokratik mücadeleyi büyütür. Bu ülkede Gezi/Haziran direnişi gibi farklı toplumsal kesimlerden milyonlarca insanın katıldığı direniş, silahların sustuğu koşullarda gerçekleşebildi. 7 Haziran 2015 seçim sonuçları bu sürecin bir sonucuydu ve zaten bu nedenle Erdoğan iktidarı müzakere masasını devirip baskı ve şiddet politikasına sarıldı.

Şunu da unutmamak gerekir ki, müzakere süreçleri aynı zamanda mücadele süreçleridir. Dolayısıyla bugün Kürt hareketinin yeni bir müzakere-çözüm süreci için atacağı adımlar herhalde AKP-Erdoğan iktidarını güçlendirici bir adımlar değil, aksine bu iktidarı bu baskı ve şiddet politikasını sürdüremez hale getirmek için daha fazla sıkıştıracak adımlar olacaktır. Dolayısıyla Kürt hareketinin İstanbul seçimlerinde iktidarın işini kolaylaştıracak adımlar atmasının aslında CHP’den önce kendi pozisyonunu zora sokması anlamına geleceği ortadadır. Ve herhalde -ki HDP’den yapılan açıklamalar bu yöndedir- tekrarına karar verilen seçim konusundaki stratejisini bu temelde belirleyecektir.

Toplamı üzerinden söylersek, Öcalan mücadelenin sürdürülmesi çağrısını yapmakta ama öte yandan bu mücadele ile bağlantılı olarak iktidarın bugünkü politikalarını sürdüremez hale gelmesi anlamına gelecek olan yeni bir müzakere için de kapıları kapatmamaktadır.

Böylesi bir tabloda Erdoğan iktidarı-tek adam rejimini geriletmek isteyenlerin yapması gereken ilk şey, çözümü demokratikleşmeye koşut olan Kürt sorunu konusunda her fırsatta Kürt hareketine kulp takmaya, güvensizlik yaymaya çalışmaktan vazgeçmek olmalıdır. Eğer mesele demokrasi meselesi ise Kürt sorununun demokratik çözümü dahil bu meselenin bütün talepleri sahiplenilmeli ve en geniş kesimleri birleştirebilecek bir mücadele hattı geliştirilmelidir.

Aksi bir tutumun; Kürtlerin binlerce insanın kritik bir aşamaya gelmiş olan açlık grevleri üzerinden ortaya koydukları demokratik taleplerini sahiplenmek yerine, iktidarın bu talep ve mücadeleyi istismar edip beklenti yaratmaya çalışması üzerinden Kürtlere yönelik dışlayıcı ve suçlayıcı tutum ve yaklaşımlar geliştirmenin en çok tek adam rejiminin işini kolaylaştıracağı unutulmamalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...