27 Nisan 2019 20:00

Başını yere eğdiğinde ufak bir çocuk göreceksin, en azından onun için...

Başını yere eğdiğinde ufak bir çocuk göreceksin, en azından onun için...

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

22 milyon 920 bin 422 çocukla birlikte yaşıyoruz bu ülkede.

2018 sonu verileri bunlar. Bu sayıya Rabia Naz dahil miydi bilmiyorum, artık değil. 

Biz bunca çocuğa ne öğretiyoruz, ne vadediyoruz, ne olacaklar?

Oyuncaklarını arkadaşlarınla paylaşmalısın diyor muyuz mesela? Neyi paylaşabilmiş ki her bir çocuğa düşen 3 yetişkin nüfusu bu ülkede?

Üstünle başınla, oyuncağınla, yemeğinle hava atılmaz, arkadaşını kıskandırmaya çalışmak ayıptır denilir mi? Devletin gücünü göstersin, Avrupa’ya, Ortadoğu’ya nam salsın diye inşa edilmedi mi binlerce odalı saray? Işıklarının yaktığı elektriğin denklemini ver çözsün liseye giriş sınavlarında.

Kavga etmeden kardeş kardeş oynayın diyebiliyor muyuz öfkeden avucumuza batan tırnaklarımız, sıkılmış dişlerimize rağmen?

Yumruk atan elin öpüldüğü bir ülkede, vurulmaz kardeşe lafı çıkar mı ağızdan? Sırtından vurmak hainliktir diye öğretmişlerdi bize, toplumun yarısı kendisiyle aynı görüşte olmayan insanların telefonlarının dinlenmesini onaylıyormuş duydunuz mu?

Büyüklerle öyle konuşulmaz ayıp derken hiç mi denk gelmiyor bu çocuk, ağzından tehditler hakaretler saçan en büyüklere televizyonda?

İzinsiz alamazsın diyor muyuz? İzinsizi geçtim izansızca inmedi mi tepemize yumruklar?

Çiçekler koparılmaz onların da canı var diyebiliyor muyuz? Hiç mi yolu düşmeyecek 3. havalimanına? Ormanın içinde kocaman kelliği görmeyecek mi?

Büyüyünce ne olacaksın soruna ne yanıt bekliyoruz? Ne dese kabaracak göğsümüz? Öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, profesör doktorlar içeride.

Bilim insanı ol desen kim takdir edecek senin projeni? Kendini TÜBİTAK’a ispatlayabilenlerle, TÜBİTAK’ta dereceye giremeyip yurt dışında çalışmalara devam edenlerin oranları hakkında istatistik var mı acaba?

Çocuklar hep bilgisayarda artık deniliyor ya, elleme, en azından bilgisayar evde, evin kapısı kilitli. Sokakta oynarken tecavüze uğrasa ya da bir araba çarpıp evin önüne ufacık bedenini atsa ya da okul gezisinde otobüsü devrilse, treni raydan çıksa daha mı iyi? Sorumlusunu da bulamayacağını, cezalandırılanın suçlu değil ana babası olacağını bilmiyor mu aklımızın bir köşesi?

Bilgisayarda ne yapıyor bu çocuklar? Benimkiler video izliyor, çorap satan Mert’in videosunu izlettiler geçen gün bana da.

Bir tekstil atölyesinde, elinde çoraplar, tertemiz yüzü, pırıl pırıl üst başıyla çorap satmaya çalışıyor Mert;

“Abicim çoraplarım birinci kalite, Türkiye’nin en çok satan çorap markasıdır. Bana gelişi 1.25 ben de 75 kâr koyuyorum 2 liraya satıyorum. Bende yalan olmaz, benim adım Mert, ben de adım gibi mert bir insanım.

Okuyorum abicim, çoraplarla okul harçlığımı çıkarıyorum. Bir kısmını eve destek veriyorum. 

Babam işten çıkartıldıydı ama şimdi Bolu’da çaycılık işi buldu bir milyon iki yüz bin maaşla. 

Annem çalışamaz abi, nasıl çalışsın biz altı kardeşiz. O yüzden eve ben bakıyorum ama babam ilk maaşını daha almadı.

Alınca bize gönderecek. Gerçi öz babam değil. Ben de yeni öğrendim. Ama babam öldüğünde ben annemin karnındaymışım, gözümü açtım onu gördüm. Öz sayılır.

Severim babamı.

Senin güzel hatırın için üçünü beş lira yaparım güzel abicim...”

Gözleri dolu doluydu çocuklarımın, Mert çok iyi bir çocuk, arkadaşımız olsaydı keşke dediler.

Mert’i görürsek bir gün, 10 tane çorap alırız değil mi pazarlıksız? dediler.

Çocuklarımızı sınıyor bu ülke dört koldan. Bize rağmen çocuk kalmaya çalışıyorlar. Bize rağmen sevmeye, bize rağmen gülmeye eğlenmeye, arkadaşlığa, dostluğa, geleceğe inanmaya çalışıyorlar.

Birileri kalkıp, 23 Nisan’da Alman vatandaşı olmak istiyorum dedi diye, üstelik Darüşşafaka gibi anne-babasız çocukların okuduğu bir okuldan gelen kız çocuğunu,

İçişleri Bakanlığına şikayet ediyor. Ana babası ‘FETÖ’cü olabilir mi? diyorlar.

Yok işte çocuğun ya anası ya da babası. Daha bu neyin çabası? 

Biz büyüdük ve kirlendi dünya, biz de sıvadık çamuru iyice.

22 milyon çocuk...

Onlar için, kendimize gelmeliyiz.

Çocuğa kalkan her eli bileğinden yakalayan, çocuğa söylenen her lafı ağza tıkan, yaşamıyla örnek insanlar olmak zorundayız.

-mış gibi numarasını yutmaz çocuklar.

Mutluluk mücadelesini verip mutlu olabilmeliyiz.

Ne görürse onu yapar çocuk, korkuyorum gelecekteki mutsuzluktan, riyakarlıktan, kötülükten, izansızlıktan.

Çok fazla adı gibi Mert çocuk var dışarıda. 

Babasını seven, çabasını takdir eden, annesine söz söyletmeyen, çalışkan, güler yüzlü, gelecek vadeden.

O videoda son sözlerinden biri Mert’in: “O Saray’ın doğal gaz faturası ayda on bin diyorlar abicim, yazık değil mi? Çok para? Saray’ın yaktığı gaz bütün Bayburt’u ısıtırmış abicim. Parayı israf etmeseler de elde tutsalar daha iyi değil mi?”

Böyle güzel bir çocuğun resmini koyamıyorum yazıya, korkuyorum şu sözlerinden yargılarlar diye.

Çorap satarak eve destek olan bir çocuğu bile gönlümüzce övemediğimiz korku imparatorluğundan çıkmak zorundayız.

Kendinizi güçsüz hissederseniz, 22 milyon 922 bin 422 çocuğu düşünün.

Yüzü gülmeyen her çocuğun sorumlusuyuz.

Daha büyük bir kaldıraç görmedim hayatımda.

Çocuğun çıkarmadığı ses olmak zorundayız.

Bu pazar, bir araştırın isterim çocuklar için çalışan sivil toplum kuruluşlarını, dünyada son sıradayız kamu yararına gönüllü çalışanlarda.

Maddi değildir her zaman bir çocuğun yüzünde gülümseme olabilmek. Ders verilir, şarkı söyletilir, enstrümanla tanıştırılır, fotoğraf, bilgisayar öğretilir, oyun oynatılır, atölye yapılır ya da birlikte sadece vakit geçirilir ki iyi insan görsün gözleri, gülebilen bir yetişkin görsün.

Ya da evdeki okunmuş kitaplar çantanızda dursun, kullanılmayan oyuncaklar, giyilmemiş kıyafetler ya da temiz kullanılmışlar.

Bu çocukları hayatta tutmak kadar bu hayatı yaşatmalıyız.

İçinizdeki çocukla hesaplaşmalı bir pazar dilerim.

Umarım mutlu olmuştur bir zamanlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...