24 Nisan 2019 20:10

İnsan hakları: Buza yazılan yazı mı? Yaşam ücreti!

İnsan hakları: Buza yazılan yazı mı? Yaşam ücreti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İHD İstanbul Şubesinin düzenlediği “İnsan Hakları Mücadelesinde Yeni Yol ve Yöntem Arayışları Çalıştayı”na katılmıştım, geçen hafta, pazar günü. Tartıştık. Yaşam ücreti!

Bir gün önce de Adana’da İHD Çukurova İnsan Hakları Akademisinin “5. İnsan Hakları Eğitimi Programı”nda yer almıştım. Yaşam ücreti!

Hak mücadelelerinde tarihsel bakış açısı, kötümser, karamsar, hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği yollu yaklaşımları ve görüşleri reddediyor. Kendimize, halkların gücüne güvenelim. Yaşam ücreti!

İnsanlık tarihi ezilen ve sömürülenlerin hak kayıplarının değil kazanımlarının tarihidir. Köleci, feodal toplum dönemlerini ve o dönemlerde verilen mücadeleleri hatırlayınız. Burjuvazinin egemenliği altında geçmekte olan son iki-üç yüzyılı hatırlayınız. Yaşam ücreti!

İnsan hakları açısından da bakıldığında Kiros silindirinden (MÖ 6. yüzyıl) Solon yasalarından ( MÖ 6. yüzyıl), Magna Carta’ya (1215), Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinden (1789), İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne (1948), Afrika İnsan ve Halkların Hakkı Şartına (1981) ve bugüne, 8-10 insan hakkından bugün medeni ve siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hak, dayanışma ve halkların hakları olarak sayabileceğimiz 183 hak ve özgürlüğe sahibiz. Hakları kazanmak, korumak, kullanmak, geliştirmek sorunu elbette var ve dünyanın her coğrafyasında aynı anda ve aynı standartlarla tanınmıyor, hayata geçmiyor. Genel olarak hak mücadeleleri tarihi ve özel olarak da insan hakları mücadelesi tarihi uzun zamana yayılıyor, sabırla, inatla, ısrarla, serinkanlılıkla ve akıl ile hareket etmeyi gerektiriyor. Nacizane benim hak mücadeleleri vermeyi, damla ile kaya ilişkisine benzetmem bundandır. Tek vuruşluk, hamlelik değil mücadele tarihi. Süreç işi. Ben öyle görüyorum. Yeter ki, akmaya, damla damla da olsa kayaya yüklenmeye devam edilsin. Bir gün mutlaka kayayı eritmek, etkilemek, kazanmak mümkün. Unutuluyor bazen. Hele insan hakları savunucularının katkısı görmezden geliniyor. Mesela Türkiye mevzuatında ölüm cezası kalktı. İHD 1988 yılında 150 bin, 1999 yılında 539 bin imza topladı, ölüm cezasının kaldırılması için… Buza yazılan yazı mıydı, toplanan imzalar? O imzaları binbir emekle, gözaltıları, coplanmaları göze alarak ve yaşayarak toplamamış mıydık?

Hiç unutmam, 3 Ağustos 2002 günü sabah 06.30’da ölüm cezasından barış döneminde kurtulmuştuk. Ben sabaha kadar uyumamıştım. Sabaha karşı 03.00 sularında o tarihte İHD Genel Başkan Yardımcısı olan Osman Baydemir kardeşim ile konuşmuştum. 06.30’da Meclisteki oylama bitmiş, ölüm cezası kaldırılmıştı. Evimin pencerelerini açıp derin bir nefes almıştım. Sonraki dönemde ölüm cezası savaş dönemi barış dönemi ayrımını gözetmeksizin tümüyle kaldırılacak, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin barış döneminde ölüm cezasını kaldıran 6 No’lu protokolünü imzalayacak ve onaylayacak, sonra da barış dönemi, savaş dönemi ayrımı olmaksızın bütünüyle ölüm cezasını kaldıran 13 No’lu protokolün tarafı olacaktır. Türkiye, artık yasalarında ölüm cezasını bulundurmayan bir ülke. Yaşam ücreti!

Fakat unutmayalım. Yaşam hakkı ihlalleri ölüm cezası dışında devam ediyor ama buna karşı mücadele de devam ediyor. Söz gelimi gözaltında kayıplara karşı mücadele sürüyor. Mesela, devletin sadece yaşam hakkını ihlal etmeme yükümlülüğü yanında İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 1. maddesinde yazılı herkesin haklarda ve onurda eşitliği ilkesine ve herkesin dil, din, etnik köken ve maddedeki diğer herhangi bir fark gözetmeksizin haklara ve özgürlüklere sahip oluşuna ve 28. maddedeki bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayalı bir sosyal ve uluslararası düzene hak sahibi oluşundan hareketle rahmetli Prof. Dr. Bahri Savcı’nın nitelemesi ile “yaşatmacılık” yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük gereği, insan onuruna saygı gereği, mesela insanları tecritte tutmama yükümlülüğü vardır. Yaşam ücreti!

Ve bu yazının temel sloganı “Yaşam Ücreti” üzerine bir not: Pazar günü İHD İstanbul Şubesinin düzenlediği çalıştayda, büyük mücadele insanı, çok değerli kardeşim Refik Ünal, “Herkesin yaşam ücreti hakkı vardır ve bu yerine getirilmelidir” dedi. Yaşam ücreti! Bana çok çarpıcı geldi, yaşam ücreti talebi. Daha önce “vatandaşlık ücreti” nitelemesini duymuş ve okumuştum. Benzer bir değerlendirme, çok değerli Doç. Dr. Erdem Denk Hoca’m tarafından Birikim eylül 2017, 341. sayıda yapılmıştı: “Vatandaşlık ücreti mi, ücretli vatandaşlık mı?” Yaşam ücreti!

İstanbul çalıştayında , Prof. Dr. Ayşen Uysal’ın “sokakta siyaset” kitabından, Sarı Yelekliler hareketinin taleplerinden ve elbette “Faşizm geliyorsa nasıl yaşamalı” başlığı altında öğütlerde bulunan Prof. Dr. Timothy D. Snyder’in öğütlerinden söz ettim.

Yukarıda damla kaya benzetmesinden bahsetmiştim. Bilemem, “Sel olup akmalı” diyen de olur.

Ben, Timothy D. Snyder’in öğüdüyle bitiriyorum yazıyı: “Sonuna kadar mücadele etmek çok önemli, fakat hayatta kalmak için ne zaman gideceğini de bilmek lazım.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa