24 Nisan 2019 20:00

‘Allah’ın yardımı’ mı?

‘Allah’ın yardımı’ mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Spor doğrudan bilimle bağlantılı bir etkinliktir. Bilim, yeni bulgularla geliştikçe, buna bağlı olarak antrenman yöntemleri çeşitlenir ve insanın fiziksel kapasitesinin sınırları giderek genişler. Dolayısıyla bilimin ilerlemesine koşut olarak sporda da ilerleme sağlanır. Mesela bir insanın 100 metreyi 9.58 saniyede koşmasını, hiçbir alet kullanmadan 2.45 metre yüksekliği aşabilmesini, tek adımda 8.95 metre katedebilmesini sağlayan bilimin gücüdür. İnsan aklının algılamakta zorlandığı dünya rekorları, bilimsel antrenman yöntemleriyle emeğin/bedensel pratiğin iş birliğinin ürünüdür… Bilim emeğe yol, yöntem gösterir, bir anlamda ona izlemesi gereken rotayı çizer ve sonuçta ortaya muazzam performanslar çıkar. Yani sporda uhrevi güçlerin ve hurafelerin yeri yoktur…

Buna karşılık bir sporcu, bireysel anlamda müsabakaya daha iyi motive olabilmek adına elbette birtakım özel duygusal yoğunlaşmalara ihtiyaç duyabilir. Bu, anlaşılmaz bir şey değildir ve sporcunun kendi iç dünyasında yaşadığı bireysel tasarrufudur. Böylesi bir tasarrufla sporcu kendisini çok daha iyi ve hazır hissedebilir. Bireysel yoğunlaşmalar sporcuya belli ölçüde fayda da sağlayabilir. Ancak bir teknik direktörün/antrenörün elde edilen başarıyı ya da kırılan bir rekoru, bilimi ve emeği yok sayarcasına direkt olarak uhrevi güçlerle ilintilendirmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bu sadece, onun bilgisinin ve birikiminin sorgulanmasına yol açar. Çünkü bilgi ne kadar azsa, uhrevi güçler ve hurafe o kadar çok ve sık işin içine sokulur…

Bilim ile sporun yoğun ilişkisine ve iç içeliğine karşın özellikle futbolda “Allah” gibi uhrevi bir gücün yanı sıra, “dua”, “totem”, “uğur/uğursuzluk”, “şans/şanssızlık” gibi bilim dışı olgular ağızlardan eksik olmaz. Bu aynı zamanda, futboldaki bilgi düzeyimizin göstergesidir…

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, Sivasspor galibiyetinin ardından hem demeç verirken, hem de daha sonra düzenlenen basın toplantısında sözlerine, “Allah’ın yardımı, Burak’ın gayretiyle mucize bir golle üç puan aldık” diye başladı. Güneş, “Allah’ın yardımı” vurgusunu daha önce de bazı maçlarda kullanmıştı. Bu tür laflarla Şenol Güneş her şeyden önce kendi alın terine ve birikimine haksızlık ediyor. Ortaya koyduğu onca emeği adeta bir anda siliyor. O kadar çalış çabala, galip gelince de bunu “Allah’ın yardımına” bağla. Peki, Allah’ın rakibinize değil de size yardım etmesinin sebebi nedir? Sizin takımınızdaki oyuncuların inançlarının daha güçlü olması mı? Bunu da belirtseydi keşke Şenol Güneş. Ama inanç belirleyici olsaydı, dünyadaki bütün şampiyonlukları, bütün yarışları, bütün kupaları her zaman maneviyatı en güçlü olanlar, diğer bir deyişle Allah’a en çok dua edenler ve yakaranlar kazanmaz mıydı? Çünkü bu bakış açısıyla en çok onlar Allah’ın yardımını hak etmiş olurdu!..

Ne yazık ki, hayatın gerçekliğinde işler o şekilde yürümüyor!.. Bilim ve emek her zaman ilk planda geliyor…

Futbolumuzda cehalet çok yaygın ve derin. Bu yüzden yöneticiler, teknik direktörler ve futbolculardan “Allah”, “dua” laflarını sıkça duyarız. Futbol camiasında böylesi sözlerini hiç yadırgamadığımız ve yadırgamayacağımız figürler fazlasıyla mevcut. Ama Şenol Güneş gibi, eğitimci kimliğine ve olaylara farklı açılardan bakabilme yeteneğine sahip sorgulayıcı bir teknik direktöre bu tür söylemler hiç yakışmıyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...