15 Nisan 2019 19:58

Erdoğan hangi davadan söz ediyor?

Erdoğan hangi davadan söz ediyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart seçim yenilgisinden sonra partisindeki dağınıklık ve moralsizlikten olsa gerek yeniden ‘dava’ya sarıldı ve ‘Dava adamı olmak’ üzerine dersler vermeye başladı.

Bu konuda 13 Nisan’da katıldığı ‘Önder İmam Hatipliler Derneği Genel Kurulunda yaptığı konuşmada dikkat çekici değerlendirmeler yapıyor Erdoğan.

Öncelikle “İmam hatipli olmak, dava adamı olmaktır” diyor ve “Türkiye’nin tek parti döneminin hastalıklı zihniyetinden imam hatiplilerin mücadelesi sayesinde kurtulduğunu”  söylüyor. Sonra lafı seçimlerden sonra ‘Gemiyi terk edenlere’ getiriyor: “Bakıyoruz bazı yerlerde seçimlerde; Allah selamet versin. Hemen anında sendika değiştirmeler filan falan herkes bir yere savrulmaya başladı. Bu dava adamı olmak değil. Böyle olur mu?”

Elbette orada “Tek adam rejimini kurarak mı ülkeyi tek partinin hastalıklı zihniyetinden kurtardınız?” diye soracak kimse yoktu. Ne de tek parti dönemini aratmayacak şekilde kamuda kadrolaşan AKP’li amirlerin belediyelerden hastane ve okullara kadar bütün kamu kuruluşlarında çalışanlara yandaş sendikalara üye olmak için nasıl baskı yaptıklarını söyleyecek kimse de.

 Peki, neydi ‘dava’ ve nasıl olunuyordu ‘dava adamlığı’?

Bu soruların yanıtını bulmak için önce Erdoğan ve ‘dava arkadaşları’nın yola nereden çıktıklarına dönüp bakmak gerekiyor. Çünkü Erdoğan’ın deyimi ile dava arkadaşlığı ‘Bu yollarda beraber yürümek’ti.

 Aslında Erdoğan ve arkadaşlarının hikayesi, ABD’nin Soyvetler Birliğini kökten dincilik-radikal İslam üzerinden kuşatmaya dayalı ‘Yeşil Kuşak Projesi’yle başlıyordu 60’lı yıllarda. ABD, Sovyetlere komşu ülkelerde “komünizm tehdidi”ne karşı İslamcı örgütlenmelerin yaygınlaştırılması için finansal destek sağlıyordu. Erdoğan ve dava arkadaşlarının hemen hepsi bu dönemde ‘Komünizm ile Mücadele Dernekleri’ ve ‘Milli Türk Talebe Birliği’ içinde yetiştiler. “Komünizm tehdidi” ile mücadelede devletin destek gücü oldular. Dönemin önde gelen İslamcılarından Mehmet Şevki Eygi “Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir” diyor “Müslümanlar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar” çağrısını yapıyordu.’Dava’nın ilk dönemi, ABD emperyalizmi ve işbirlikçi iktidarlara karşı mücadele eden ’68 gençliğinin karşısında devletin yardımcı kuvveti olunan yıllardı.

Türkiye’nin emek ve demokrasiden yana bütün kazanımlarını ve örgütlenmelerini hedefe koyan 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki yıllar, ‘dava’ için yeni kapıların açıldığı yıllar oldular. Gerek darbeci Evren ve gerekse Özal, devletin kapılarını ve olanaklarını tarikat ve cemaatlere sonuna kadar açtılar. Erdoğan’ın 1994’te İstanbul Belediye Başkanı olmasına giden yol buradan geçmişti.

Sovyet blokunun yıkılmasından ve “komünizm tehdidi”nin ortadan kalkmasından sonra ‘dava’ yeni bir aşamaya gelmişti. Bu kez ABD, radikal İslamcı örgütlenmelerle mücadele adına ‘ılımlı İslamcı’ örgütlenmeleri desteklemeye başlamış (kulakları çınlasın, AKP’nin ABD ile arasının bozulmasından sonra İbrahim Karagül’de ‘ılımlı İslam’a ‘Amerikan İslam’ı demeye başlamıştı) ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek için Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) gündeme getirmişti.  Türkiye’de bu temelde AKP ve Gülencilerin ABD tarafından desteklendiği bir sır değil. ABD’nin Ortadoğu uzmanlarından Graham Fuller’in AKP ve Gülencileri “Sadece Türkiye için değil, çağdaş İslam dünyası için örnek iki İslami hareket” olarak tanımlayıp İslam dünyası için bir ‘ model’ olarak sunması aslında bunların ABD tarafından neden desteklendiğini de açıklıyordu.

Burada bu ‘dava’da uzun süre yan yana yürüyen AKP-Erdoğan ve Gülenciler arasında özellikle 2013’ten sonra artık belirgin hale gelen iktidar kavgası ve sonuçları bilindiği için üzerinde durmuyoruz.

Öte yandan 2003 Irak müdahalesi sürecinde AKP-Erdoğan’ın istekli olmasına rağmen savaş tezkeresinin Meclisten geçmemesi nedeniyle ABD’nin istediği tutumu alamadığını ve yine  daha sonra karşı karşıya gelinmiş olsa da 2011 Suriye müdahalesinin başlarında ABD ile iş birliği yaptığını da hatırlatmak gerekiyor.

Bugün Erdoğan’ın ABD-Batı’ya kafa tuttuğunu söyleyenler çıkacaktır. Ancak yakından bakıldığında ortada Türk burjuvazisinin çıkarları temelinde bölgede (Ortadoğu) ABD ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesinden faydalanmaya çalışmanın ötesinde bir şey olmadığı görülecektir.

Uzatmayalım. Erdoğan ve ‘dava arkadaşları’, daha önce onları eleştiren ama sonra o da ‘dava arkadaşlığı’nda karar kılan Numan Kurtulmuş’un deyimi ile “Harun gibi gelip Karun gibi zenginleştiler.” Binbir odalı saraylar yapıp ejder meyveli davetler verdiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın nikah şahitliği yaptığı Demirörenlerin ve Kalyonların Çırağan’daki şatafatlı düğün töreni, Erdoğan’ın davasını da kimlerin ne için bu davada birleştiğini de özetliyor.

Açıktır ki, dinin ve dinci örgütlenmelerin emperyalizm ve iş birlikçi Türk burjuvazisinin çıkarları temelinde kullanılması için yola çıkanların davasından bu ülkenin inançlı halk kesimlerinin ve imam hatiplilerinin bir çıkarı yoktur.

Ey yoksul imam hatipli, bu dava senin davan değildir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa