10 Nisan 2019 20:00

Baskı ve entrika kaybettirecektir!

Baskı ve entrika kaybettirecektir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2023’leri, hatta bugün kırklı yaşlarda olanlar açısından hayli afaki görünen 2071’li yılları işaret ederek yürüdüklerini söyledikleri “Dava yolu”nun sabah başka, akşam başka konuşmalarıyla; bir dediklerinin bir diğerini tutmamasıyla; yalanda sakınca ve sınır tanımamalarıyla bağını kuramayanlar için hayli tuhaf olaylar yaşanıyor. 10. gün oluyor bitmek bilmez saymacalar devam ediyor. Oysa, seçim akşamı gece yarısına doğru “oyların %98.5’i”nin sayımının bittiği ve CHP adayının 29 bin civarında oy farkıyla önde olduğu YSK Başkanı’nca açıklanmıştı.  Şimdi bitmeyen yeniden ve yeniden sayımlara bakınca haklı olarak çoğu kişi “Ne oluyor?!” diye, şaşkınlıkla birbirine soruyor. Ama iktidar gücü sayıyor, saydırıyor. Bu yandan, o yandan, soldan-sağa; sağdan sola, olmadı bir daha, bir daha! Tuhaf, tehlikeli, ama şaşırtıcı değil!

AKP yöneticilerine “meşruiyet”, “hukuk”, “yasa” kavramları üzerinden anımsatmalarda bulunanlar, onlar için iktidar kavramıyla çıkar ve amaç kavramları arasındaki bağın hayati önemini hâlâ kavrayamamış olmalılar. Kimileri de, “milletin iradesine saygı duyulmasını”; sandıkların “ortaya koyduğu demokrasinin gereklerinin yerine getirilmesini” istiyor. Yanıt ise, her gün ve neredeyse her saat, hem de onlarcası birden boy gösteren Saray iktidarı sözcüleri ve parti yöneticilerince kürsülerden, gazete sayfalarından, televizyon ekranlarından anında veriliyor. Hem de artık bir karşı politik taktik ve hatta kültür haline de getirilmiş şekilde “Hadi oradan!” uslübunca veriliyor. “Yok ya...” diye meydan okuyanlar olduğu gibi, “Aslında biz kazandık” diye halüsinasyon ruh hali yansıtanlar da. 

Ama “en etkili yanıt” en tepeden; “Tek Adam Rejimi” diye tarif edilen mali, siyasal ve askeri oligarşik yönetimin belirleyici söz sahibinden geliyor. “Öyle 13-14 bin oy farkıyla seçimi kazandık demeye de kimsenin hakkı yok!”

“Bitti!” düdüğünü maçlarda hakemler çalar; politikada bazen darbeciler bazen de halk! Saray iktidarının en üst düzeyden ayaküstü açıklaması ise siyasi ve hukuki kurumlara yayımlanmış emirnamedir. Anlamayanlar varsa hâlâ, kendi hallerine ve “budalalıkları”na yansınlar! Yani öyle demeye getirilmiş bir açıklamadır yapılan. Seçimlere ilgi göstermeyenleri dahi merakta bırakan bir kurnazlıkla seçim gecesi, o ‘halim-salim’ haliyle “Binali Bey”i kürsüye çıkarıp “3 bin oy farkla seçimi kazandık, İstanbul’umuza hayırlı olsun!2 mealli konuşturanlar, şimdi bütün entrikalara rağmen 13-14 bin oy farkıyla önde olan muhalefet adayını “Dur bakalım!” diye şutlamaya çalışıyorlar.

AKP ve Erdoğan’ın İstanbul trafiğine bakarak, “ne oluyor, hani sandık belirleyiciydi, sandık sonuçlarına herkes saygı gösterecekti?” diye şaşkınlıkla soranlar hiç de az değil. Türkiye siyasal “rejimi”ni demokratik, yönetim biçimini demokrasi sanıyor olmalılar. Bu gibilerin anlayamadıkları, hortumları iktidar havuzuna bağlanmış büyük kent rant akarının yön değişimine ya da okçu şehzadenin vakıflarıyla yandaş holdinglere bağlanmış boruların vanalardan kapanmasına kolayca boyun eğilmeyeceğidir. Ama anlaşılmalıdır; Makyavelizm bu iktidarın en önemli “fetva mercii”dir. Çıkar her şeydir ve onun garantisi ancak siyasal askeri iktidarla sağlanır. 

İstanbul’u yakından bilenler, Büyükkent Belediyesi’nin “yetki alanı”nın kentin neredeyse tümünü kapsadığını da bilirler. 16 milyonluk bu büyük kentin büyük rant getirisi, iktidar partisi ve “dava”sı için ekonomik, siyasi ve kültürel faaliyetin önemli ve denebilir ki en büyük finansal kaynağıdır. Saray iktidarının Konya, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere belediyelerin olanaklarını yandaş holdinglerin palazlanması ve kitlelerin bir bölümünün yedeklenmesi için kullandığı saklı-gizli değildir. 

İstanbul gibi merkezi büyük kentlerin muhalif burjuva partilerinin eline geçmesi sadece siyasal iktidar havuzuna bağlı ekonomik akar vanalarının kapanma tehlikesini yaratmayacak, siyasi etkilere de yol açacaktır. Ve gerçek o ki AKP yöneticileri, siyaset-ekonomi bağını en iyi kavrayan burjuva politikacıları arasındadırlar. Bundandır ki, seçim sürecinde “İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmektir” denmiştir. Sonuçların ilk sıcaklığıyla oluşun hararet ortamında “Başkan olsa ne olacak, yönetsinler de görelim” gözdağıyla kaybedilmesinin kabullenileceği yönünde bir eğilim gösterilmiş, ancak hemen toparlanılarak karşı harekât başlatılmıştır. 

Şimdi yüz yüze bulunulan somut durum, tutum netliği gerektirmektedir. Burjuva muhalefet partileri ya Erdoğan iktidarının sandık sayım manevralarını kabullenerek boyun eğecek ya da halk kitlelerinin önemli bir kesiminin istemi doğrultusunda direnç göstererek belediye başkanlığının gasp edilmesine olanak tanımayacaklardır. Birinci durumda kendilerine az çok güven duymuş olan kesimlerin moral yıkımına neden olmuş ve zorbalığa baş eğmiş; ikincisinde ise en azından kendi seçmen kitlelerinin güvenini kaybetmemiş olacaklardır. Tekelci gericiliğin temsilcisi siyasal merkezin her türden baskı ve hileyle kendi lehine bir durum yaratma çabası, ona güveni artırmayacak, aksine ona karşı güvensizlik artırıcı işlev görecektir. Burjuva muhalefetin, kazanılmış bir seçimi “kazanılmamış” hale getirme politikasına karşı alacağı tutum, bu bakımdan büyük öneme sahiptir.

Bu seçim sürecini ve sonuçlarını, baskı kuşatmasının yarılması ve demokratik hak mücadelesinin ilerletilmesi yönünde daha ileri adımlar atma hedefiyle bağlı olarak değerlendiren sosyalistler ve devrimci güçler, siyasal gericilik merkezini geriletme politikasını sürdürecek, emekçilerin özgür iradelerinin gerçekten belireceği ve belirli olacağı koşulların oluşması için çalışacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...