10 Nisan 2019 19:00

Ne kadar az bilgi, o kadar çok çirkinlik

Ne kadar az bilgi, o kadar çok çirkinlik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Futbol ortamımız ego, kibir, küstahlık, şımarıklık ve şuursuzluk konusunda çok bereketli!.. Spor ve insanlık adına utanç duyulması gereken davranışlara giderek daha sık tanık oluyoruz yeşil sahalarda… Ve işin bir başka acı yanı, artık bunları yadırgamıyoruz bile…

Artık futbolculuk kariyerinin sonuna geldiği, dolayısıyla hatırı sayılır bir olgunluğa/tecrübeye sahip olduğu ve milli takıma çağırılacak kadar başarılı performans gösterdiği halde, hakemlere ve rakip oyunculara kibirli davranmaktan kendisini alamayan “yıldız oyuncularımız” futbolumuza renk katmayı sürdürüyor!..

Arkalarını iktidara yaslama cüretiyle pervasızca küstahlaşabildikleri için onlara yeşil sahaların “ağaları” denebilir… Bunların en önde geleni elbette Emre Belözoğlu… Emre Belözoğlu, rakibinin ayağına basarak faul yapıyor, hakem haklı olarak faulü çalıyor. Emre Belözoğlu o andan itibaren adeta çıldırıyor. Bağırış, çağırış ve el-kol hareketleriyle hakeme tepki gösteriyor. Öyle ki, rakip oyuncular bile kendisini yatıştırmaya çalışıyor… Tabii bu tepki aynı zamanda rakip oyunculara yönelik, “Bakın hakemi falan taktığım yok, ona göre ayağınızı denk alın” şeklinde sindirme amaçlı mesaj da içeriyor. Şenol Güneş ile birlikte yeniden milli takımın kaptanlığına getirilen, ülkenin en olgun, en tecrübeli ve iktidara en yakın oyuncularından Emre Belözoğlu, yeşil sahada doya doya öfkesini saçabiliyor, saldırganlığını sergileyebiliyor… Biliyor ki, saha dışının güvencesiyle saha içinde güç kendisinde!.. Maç sonrasında ise yumuşak ses tonuyla, gülücükler eşliğinde özür dilemeler falan… Yaş 40’a dayanmış, kaçıncı arıza, kaçıncı özür?

Burak Yılmaz da başka bir “ağa”… Bunca olgunluğuna ve tecrübesine karşın itici ve şımarıkça tavırlarıyla tribünlerdeki seyircilerin tepkisini çekmeyi başarıyor. Gol attıktan sonra elini kulağının arkasına götürüp, “Sesiniz çıkmıyor galiba, sizi duymuyorum” mesajı vererek rakip taraftarları çileden çıkarmak kendisini çok mutlu ediyor olmalı…

“Büyük” takımın oyuncusu olmak, ayrıcalıklı muamele beklentisi yaratıyor oyuncularda. Algı bu yönde. Muslera, ortada itiraz edilecek bir durum yokken, yani hakem kendi lehlerine düdük çalmışken bile kalesini bırakıp hakemin üzerine koşuyor. Ne de olsa “büyük” takımın kalecisi o. “Büyük” takım oyuncusu olmanın gereği ise, her fırsatta itiraz ederek ve tribünleri kışkırtarak hakemi avuç içine almaya çalışmaktır!..

Bunların yanı sıra bir de sahada insanı hayret ettirecek kadar şuursuzca davranışlarda bulunabilen oyuncular var. Mesela bu hafta sonunda her iki takım için büyük önem taşıyan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi varken, son maçlarında Galatasaraylı Marcao ile Fenerbahçeli Mehmet Ekici’nin gereksizce kart görüp cezalı duruma düşmesi bunun son örneklerini oluşturdu. Üstüne bir de hakeme itiraz etmeleri, şaşırmaktan çok acıma duygusu uyandırıyor insanda… Kaleci Harun da tıpkı Muslera gibi büyük takım oyuncusu olduğunu hatırladı ve kalesini terk edip itiş kakışın içine daldı. Hiç tereddüt etmeden giriştiği bu cengaverce hamleyi sarı kartla atlatması hakemin lütfu… Pekala kırmızı kart görebilir ve o da derbide oynama şansını yitirebilirdi...

Futbolcularda gözlenen bu itici ve sorumsuzca davranışların kaynağında belli ki bilinci sekteye uğratacak düzeydeki motivasyon yüklemesi yer alıyor.

Oyunu bilgiden çok, duygularla, motivasyonla icra etmeye kalkışmak, tecrübe ve olgunluk hangi seviyede olursa olsun futbolcuların zihinsel açıdan ergenlik düzeyinde sıkışıp kalmasına yol açıyor… Durumu, “ne kadar az bilgi, o kadar çok kibir, küstahlık, şımarıklık ve şuursuzluk” şeklinde özetlemek mümkün… Bilgiden uzak durmaya devam ettikçe bakalım daha ne tuhaflıklar, ne çirkinlikler göreceğiz…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...