27 Mart 2019 19:58

Savaş mantığı, irade gasbı ve mücadele zorunluluğu!

Savaş mantığı, irade gasbı ve mücadele zorunluluğu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kürsülerden ve ekranlardan ülkenin her yerine sınır tanımayan bir öfke yayılıyor. Kürsülere çıktıkları her yerde kin ve nefret ekenler sermaye devletini en üst düzeyde temsil edenlerdir. “Ezeriz, yok ederiz, bedel ödetiriz, görevden alırız” diye yüksek frekanstan zor ve tehditle on milyonlarca insanın iradesini teslim almaya çalışıyorlar. Onlar hamlelerini artırdıkça, iktidarın sermaye havuzundan beslenenler cümbür-cemaat coşmuş bir kendinden geçmeyle bir yandan “yaşasın saltanat, yaşasın hükümran!” bağırtılarıyla alkışı yükseltiyor; diğer yandan “teröristler, beka düşmanları, hainler” paranoyasıyla depresif tepkiler veriyorlar. 

Bu tehditler ve bu saltanat savunusu kuşku yok ki bir sınıf tutumuyla bağlıdır. Genel olarak söylenirse tekelci sermayenin, ancak esas olarak dayanılan ve palazlanarak yukarılara tırmanmasında iktidar gücü ve havuzunun çok önemli rol oynadığı “yeni yetme holdingler”in çıkarlarının korunması; saltanat saraylarıyla servet yığma ayrıcalığının sermayenin başkaca kliklerine kaptırılmaması asıl kaygılarıdır.

Seçime devlet iktidarı ve aygıtın bir ağ gibi toplumu saran ahtapot kollarıyla giriyorlar. Tehdit ve baskı doğrudan doğruya devlet iktidarının icraatı. Genelkurmay ve MİT, Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının koordinesinde kampanya konseyinde yer alıyorlar. MİT’in ve saray özel istihbarat örgütünün fişleme listeleri, muhalif seçmeni yıldırma ve göz korkutma amacıyla “Cumhur ittifakı”nın kullanımına verildi. Kontrgerillanın eski-yeni şefleri, faşist ve ırkçı mafya tetikçi ve yöneticileri, türlü-çeşitli istihbarat servisleri, “Türk’ün kaderi”ni Kürt düşmanlığında arayanlar, Amerikan emperyalizminin en azılı uşakları, hepsi bir arada işin içindedirler. Seçime girenin devlet olduğu saklı-gizli olmaktan çıkmıştır.

Üzerine oynanan ise ülkenin ve bütün etnik kökenlerden halk yığınlarının yarını ve sonrasıdır. Son yıllarda sözü çok sık edilen “kamplaşma”nın burjuva iktidarının hırs ve intikam güdüleriyle de destekli politikalarıyla bağı bir yana, aslında olan bizzat bu iktidarın tepesindekiler tarafından ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun “karşı kampta” gösterilmesidir. Burjuva sınıf temelli politikanın ürünü olan ‘strateji ve taktik’, işçi sınıfı ve emekçilerin çok büyük kesimlerinin, kendi çıkar ve talepleri için burjuvazi ve onun iktidarına karşı mücadelede birleşme yerine, kendi yararlarına olmayan bu “kamplaştırma”nın tarafları olarak bölünmelerini sağlarken, büyük sermayenin mevcut durumdan yararlanması da olanaklı oluyor. Siyasal iktidar merkezinin, enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığının durmaksızın artmasıyla yığınlar içinde gelişen tepki karşısında, muhalefetin tüm biçimleri ve güçlerine yönelik saldırı kampanyası, işçi sınıfı ve kent ve kır emekçilerini kendi hakları ve çıkarları için dövüşmeden alıkoyma hedefiyle doğrudan bağlıdır.

Yığınların politik duyarlılığının yükselişte olduğu böylesi zamanlarda, tekelci burjuvazi ve emperyalizmin çıkarlarının savunusu için emekçi halk kitlelerini burjuva kliklerine yedeklemiş halde tutma hedefli çakal politikasına karşı mücadele daha da önem kazanır. Kendi sınıfının kurtuluşu için mücadeleye uyanmış işçiler başta olmak üzere sınıfın ve diğer emekçilerin ileri kesimleri için böylesi zamanlar, devlet denen burjuva aygıtın, sınır tanımaz bir barbarlıkla davranan iktidar gücünde cisimleşmesi üzerinden onun, ekonomik siyasal ve askeri hakim güçlerin bir baskı makinesi olduğunu daha iyi ortaya koyma zamanlarıdır. Sermayenin çıkarları merkezli olarak “kamplaştırılmış” ve iç bölünmeleri ulusal etnik, dini-mezhebi farklılıklar üzerinden körüklenen işçi ve emekçiler, kendileri ve gelecek kuşaklar için asıl tehdit ve tehlikenin, idamcı, zindancı, ‘ırkçı’ ve emperyalizm uşağı işbirlikçi iktidar güçleri tarafından oluşturulduğunu görmelidirler. Bu gerçekleşmediği sürece, sermaye düzeni ve devletinin savunucusu burjuva muhalefeti dahi “hain terörist” ilan eden burjuva tekelci faşizan iktidar güçleri, riyakâr politik oyunu sürdürme olanağını bulmaya devam edeceklerdir.

Sermaye iktidarının sözcüleri böylesine pervasızca tehditler savurup saldırıları yoğunlaştırıyorlarsa, milyonlarca işçi ve on milyonlarca emekçinin bölünmüş durumda olduğunu bildiklerindendir. İşçilerin sınıf konumlarıyla ideolojik politik “tercihleri” ya da yanılgılı seçişleri arasında ciddi boyutlu bir çelişki vardır ve bu onları cesaretlendiriyor. Sorun bir seçim kampanyasında burjuva ahlâksızlığının “reyting yapması”ndan çok daha ciddi boyutludur. Erdoğan-Bahçeli “cephesi” ya da “bloku”nun başta kendileri olmak üzere üst düzey sözcüleri, seçimin kendi istemleri doğrultusunda sonuç doğurmaması durumunda, sonuçları tanımayacaklarını ilan ettiler. Miting alanlarından muharebe marşları ve sloganları yükseltildi. Seçim sonrasında, öncesi ve sürecinde olduğundan kat kat fazlasıyla bir baskı, yasak ve zorbalık politikası izleneceği ilan edildi. İşçi ve emekçiler, kent-kır yoksulları, küçük üretici ve küçük esnaf bugünkü durumu ve artan tehditleri, mücadelesiz aşamaz. Burjuva siyasal iktidardan “yumuşama” beklentisinde olanlar hüsrana uğrarlar]. Sömürülen ve ezilenler yararına haklarda herhangi iyileşme ancak birleşip mücadele etmekle mümkün olabilir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...