16 Mart 2019 19:46

Kalkın, ayağa kalkın, geliyor bu çocuklar...

Kalkın, ayağa kalkın, geliyor bu çocuklar...

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Gemi buz dağına çarptığında, filikalar suya indirilirken “Önce kadınlar ve çocuklar” diye haykırır kaptanlar.

Böyle gördük, böyle öğretildik felaket senaryolarında.

Hayat her zamanki gibi öğretmeye devam ediyor. Dünya dönerken (evet dünya dönüyor ve düz değil) rengi değişiyor, içindeki hayat değişiyor, kurallar değişiyor.

8 Mart gecesi binlerce kadının eşitlik ve özgürlük haykırışları rejime bir tehdit, bir işgal hareketinin teşebbüsü, inanca karşı bir hakaret addedildi.

Oysa kadınlar, toplumun üzerindeki baskının, ötekileştirmenin, ayrımcılığın karşısında, öne geçmiş, taleplerini sesli dile getirmek istiyorlardı-istiyorduk.

Bir zamanlar kabul gören kırmızı çizgilerdi anne, kadın ve çocuk kavramları, bir sözleri varsa, bir mağduriyet söz konusuysa “Açılın, orada hassas bir mevzu var” denirdi. Kırmızı çizgiler çiğneneli nice oldu.

Evlat acısı kıyas götürmez şekilde bu dünyanın en büyük acısıydı, en genel kabuldü.

Berkin Elvan’ın ölümünün 5. yıl dönümüydü. 5 sene önce evladını kaybeden bir anne yuhalandı miting meydanlarında.

Bir annenin cenazesi 7 gün sokak ortasında kaldı 2015 yılında. Onu orada görüp, yanına gidemedi evlatları.

Bir diğer anne gencecik kızının cenazesini derin dondurucularda sakladı.

Tren kazasında evladını kaybeden anneyi duymamak, görmemek için sosyal medyada engelledi kazanın sorumluları.

Bir öğretmen, çocuklar ölmesin dediği için 6 aylık bebeğiyle beraber cezaevine girdi, girerken de başı dimdikti.

Didem Soydan’ın Cumartesi Anneleri için yazmış olduğu 2 satır yazı, terör kapsamında soruşturmaya alındı.

Ece Temelkuran ekrandan “Siz nasıl bu kadar zalim oldunuz? Ne zaman oldunuz? Ne zaman zalimin yanında bu kadar saf tuttunuz?” dediği günden bu yana 8 sene geçti.

Tüm bunlar o tarihten sonra oldu.

Şimdi okurken bu satırları, eminim aklınızdan onlarca vaka daha geçiyordur yazamadığım, öyle çok ki örnekler, sığmıyor bir köşe yazısına.

Kadın hareketine dair geçmişten bu yana pek çok akım var. Kadınlar özgürleşmek için her yolu deniyor.

8 Mart’ın yolunu açan 1857’deki New York’lu dokuma işçisi kadınların grevi eşit işe eşit ücret taleplerinin duyulmasını sağlamıştı. Sufrajet’lerin açlık grevleri, siyasilere yönelik protestoları ve yürüyüşleri ses vermeyince Emily Wilding Davison kendini kralın atının önüne atıp hayatını kaybetmiş, binlerce kadının katıldığı cenazesi kadınlara seçme ve seçilme hakkının yolunu açmıştı. Yıl 1913’tü. Femen hareketi ise bedenlerini pankart yapıp, müdahale edilemez bu alanda olabildiğince ses getirmeye çalışan bir akım yarattı. 2008’de kuruldular.

Herkesin kendi mücadelesine daldığı ve kazanım için tırnakla kazımanın yetmediği, tırnakların söküldüğü şu dönemde, bir şeyi atladık. Çocuklarımıza özgür bir dünya bırakmaya çalışırken en büyük kaybı özgürlükten yana gördüğümüz için dünya kısmına odaklanamadık. Belki de özgürleştiğimizde alabilecekleri bir nefes, oksijen olmayacaktı.

Biz hariç, dünyanın ana gündem maddelerinden biri iklim değişikliği. Sivil Toplum Kuruluşları, Ulusal ve Uluslararası Çevre örgütleri, BM, AB herkes bir şekilde işin içinde ama bir isyanın fitilini 15 yaşında Asperger Sendromlu bir çocuk ateşledi. 2018 Ağustos ayında İsveçli Greta Thunberg “Benim oy hakkım yok ama okula gitme zorunluluğum var. İklim değişikliğine dikkat çekebilmek için greve gidiyorum” dedi ve eylül ayına kadar pankartı ile eyleme geçti. Greta’nın eylemi dünyada duyuldu.

2018 sonunda Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada “Burada iklim adaleti adına konuşuyorum” diye başladı konuşmasına.

“Fark yaratmak için hiçbir zaman küçük olmadığımızı öğrendim. Bazı şeyleri açık konuşmamız gerek” diyerek tüm ülke temsilcilerinin yüzlerine vurdu çıkarcılıklarını ve popüler olamamaktan korktuğu için hızlı hareket edemeyen siyaseti.

“Birkaç kişinin lüksünü ödeyen şey, birçok kişinin acısıdır”

“Çocuklarınızı her şeyden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama onların gözleri önünde geleceklerini çalıyorsunuz.

Buraya umursasınlar diye dünya liderlerine yalvarmaya gelmedik. Bizi geçmişte görmezden geldiniz ve gelecekte de görmezden geleceksiniz. Buraya hoşunuza gitse de gitmese de değişimin geleceğini haber vermeye geldik. Gerçek güç insanlara aittir.” diyordu.

Davos zirvesinde ise şunu söyledi: “Yetişkinler hep -gençliğe umut vermeliyiz- diyorlar. Ancak sizin umudunuzu istemiyorum. Umutlu olmanızı istemiyorum. Panik içinde olmanızı istiyorum. Her gün yaşadığım korkuyu hissetmenizi istiyorum. Ve harekete geçmenizi istiyorum. Krizdeymişizcesine, evde yangın çıkmışçasına, çünkü durum tam da öyle.”

15 Mart’ta 123 ülke 2 bin 52 farklı yerde, çocuklar İklim Adaleti için grevdeydi.

#fridaysforfuture etiketi ile tüm dünyadan on binlerce çocuğun eylem fotoğrafları düştü sosyal medyaya.

Türkiye’de, Bebek Parkı’ndaki eylemde konuşan 11 yaşındaki Atlas şöyle konuştu megafona: “Bugün okula gitmedik. Çünkü okul bekleyebilir ama iklim değişikliği beklemez. Bugün kasırgalar, seller yaşanıyorsa bunu siz yarattınız, iklim değişikliğine sebep olan kömürü siz yarattınız, petrolü siz yarattınız, denizleri biz çocuklar kirletmedik, balinaların karnındaki plastikleri biz denize atmadık, betondan binaları biz dikmedik. Greta, evimiz yanıyor gibi hareket etmenizi istiyorum diyordu. Evi biz yakmadık ama hepimiz aynı evdeyiz. Bilim insanları tedbir almak için 12 senemiz kaldığını söylüyor. 12 sene sonra artık bir şey yapmak için çok geç olacak. Ben o zaman 23 yaşında olacağım. Siz olsanız, 12 sene sonra dünyanın geri dönülemez bir hal alacağını bilseniz, okula gitmek ister misiniz, çocuk sahibi olmayı hayal eder misiniz? Paris Antlaşması’na bakıyorum Google’dan, Türkiye’nin onaylamadığı yazıyor. Beğenseniz de beğenmesiniz de değişim başladı. Sizden tek isteğimiz var bu dönüşümü bir an önce başlatmanız. Detaylar bizi ilgilendirmiyor, biz geleceğimizi istiyoruz.”

Hayat oluk oluk akıyor. Huzur alanımız her yerinden deliniyor, herkes kendi mevzisini kurtarmak için bir deliği kapamakla uğraşıyor. Etrafımızı rant betonları, yeri yaran, ormanı katleden mega projeler sarmış, döktüğü betonla, diktiği direkle övünenler var. Üç çocuk isterken iyi de alması gereken oksijeni hesap ederken ortada yoklar.

Biz demokrasi, özgürlük, eşitlik derdindeyken baktılar ki sıra gelmeyecek onlara, hepi topu 12 sene kaldı, meşaleyi yaktı, bayrağı açtı ufacık çocuklar.

Mahcubiyetlerin en güzelini yaşıyorum, benden iyi biliyorlar ve daha da cesurlar. Dünya yeni bir ders almaya başlıyor. Kirli siyasi oyunları anlatamazsınız çocuklara, politik kararlardan bahsedemezsiniz, anlamalarını bekleyemezsiniz, açıktan hesap vermek gerekir. Bu hesaplaşmayı tarihte ilk yaşayacağız.

Bir zamanlar “önce kadınlar ve çocuklar” derdiniz. Yalan çıktı boş jestleriniz.

Çekiliniz, yolu açacaklar, önde çocuklar ve kadınlar.

Ruhi Su Korosundan “Ellerinde Pankartlar”ı dinledim #FridaysForFuture haberlerini okurken. Şöyledir ilk kıtası:

Ellerinde pankartlar 

Gidiyor bu çocuklar 

Kalkın ayağa, kalkın 

Gidiyor bu çocuklar 

Filipinler’den Finlandiya’ya, Kanada’dan Almanya’ya, İsveç’ten İspanya’ya açıp da seyredin geleceğimizi; nasıl güçlü, kararlı, bilgili, inatçı, isyankar ve haklı.

11 yaşındaki Atlas’ın merak edip Google’ladığı Paris Antlaşması’nı araştırmanızı rica ederim.

Bu yazıyı yazarken Atlas’ın soyadını yazmaya çekindim. Hukuk, 11 yaşındaki iklim aktivistlerine karşı nerede duruyor öngöremedim. Hem dünyanın geldiği ısınma derecesindeki katkımdan ve geçmişte yapmadığım panikten dolayı hem bu hisleri de yaşamak zorunda kaldığı için kendi adıma özür dilerim.

Daha çok çalışacağıma söz verir, hepimize algılarımız açık bir pazar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...