10 Mart 2019 20:21

Soylu, ‘yeni dönem’in partizan-militan bakan tipinin temsilcisidir

Soylu, ‘yeni dönem’in partizan-militan bakan tipinin temsilcisidir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim yerel seçim, vatandaş sonunda sandığa gidip belediye başkanından muhtara kadar yerel yöneticileri seçecek. Ama oluşturulan siyasi ortam hiç de bir yerel seçim ortamı gibi değil. Hatta oluşturulan siyasi ortam, az çok demokratik normların işlediği bir ülke için kabul edilebilir bile değil!

Ülkenin “tarafsızlık” yemini etmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin genel başkanı olarak günde en az iki yerde, bazen 3-4 yerde mitingler düzenliyor. Bu mitinglerdeki konuşması ilk cümlesinden son cümlesine kadar onlarca haber kanalı tarafından naklen yayımlanıyor. Yetmiyor birkaç günde bir, bir ulusal bir TV kanalının 20.00-24.00 arası Cumhurbaşkanı tarafından “kapatıldığını” görüyoruz.

“Sanki ülkeye belediye başkanı değil de cumhurbaşkanı seçeceğiz” demek bile oluşan, oluşturulması için özel gayret sarf edilen bu siyasi ortamı “meşru”, kabul edilir kılamaz!

SEÇİM SAHASINDAKİ İKİNCİ KİŞİ: BAKAN SOYLU

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanki, “bütün illerin belediye başkanı kendisi olacak”mış gibi, “seçimin tek adamı” olarak giriştiği; “seçim adaleti, “cumhurbaşkanın tarafsızlığı”, “anayasa-yasalar”, “teamüller”, “siyasi ahlak”,...tanımayan tutumuna  son haftalarda ikinci bir kişi daha katıldı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu!

Son günlerde artan bir hayretle izliyoruz ki Soylu; HDP’yi açıkça PKK’nin uzantısı olmakla suçlayıp, partinin açıklamalarına güvenlik güçlerini de kullanarak meydan okumaya, partinin Diyarbakır il örgütünün binasına kapısını kırıp içerdekileri gözaltına almaya,...varan suçlamalar, taciz ve tehditler yapmaktadır!

Nihayet bu tehdit ve hedef göstermeler, Soylu tarafından CHP milletvekillerini de kapsamına alacak biçimde genişletilmiştir. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’ya yönelik Bakan Soylu’nun suçlamaları, parmak ısırtacak düzeye varmıştır.Soylu, CHP’nin Ankara ve İstanbul adayları Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’ya hitaben şunları söyleyebilmiştir: “Çıksın şunu söylesinler ya; 'PKK lanet bir terör örgütüdür. Bunların da bunların getireceği oyun da Allah belasını versin' desinler. 'Terör örgütü cenazesine giden Sezgin Tanrıkulu'ndan ve onun gibi milletvekillerinden nefret ediyorum. Onlarla aynı parti altında bulunmaktan tiksiniyorum.' Hadi desinler ya!"

SOYLU’NUN TUTUMU KİŞİSEL VE RASTLATISAL DEĞİL

Yani İçişleri Bakanı sadece AKP-MHP adaylarını desteklemekle kalmıyor muhalefet adaylarının nasıl konuşması gerektiğini de dikte ediyor.

Peki, bugünün, Cumhurbaşkanı tarafından “atanmış” İçişleri Bakanı seçim kampanyasında rol üstlenip, muhalefet partileriyle sadece polemik de değil onları tahkir ve tehdit eden, müdahalesini parti bastıran, partilerin seçim faaliyetlerini polis marifetiyle engelleyen girişimler yapabilir mi?

Tabi, bırakalım demokratik normları, mevcut yasalar çerçevesinde kalıyorsa bile yapamaz. Ne var ki, epeyden beri Cumhurbaşkanı liderliğinde MHP-AKP odaklı resmi ve gayri resmi güçler, “Biz bildiğimizi yapalım yasalar arkadan gelir” mantığı ile hareket etmektedirler.

Bu yüzden de Bakan Soylu’nun tutumu, ne kişiseldir ne de rastlantısalıdır. Tersine Soylu’nun tutumu, “tek adam rejimi”nde atanmış bakanların; nasıl bir “partizanlık” ve kendilerin atamış olana karşı “adanmışlık” çizgisinde, nasıl birer “parti militanı” gibi davranması gerektiğinin ete kemiğe büründürülmüş halidir. 

“Eski yönetim”de, bakanlar seçilmiş bu nedenle de siyasi kişilerden yapılıyordu. Bu bakanlar, seçilmiş olmaları ve sonraki seçimlerde de seçime girecek olmalarından dolayı bağlı oldukları partilerin siyasi faaliyetlerine, seçim kampanyalarına, bakanlık imkanlarını kullanmamak koşuluyla, katılıyorlardı. Ama yeni “Türk usulü başkanlık sistemi”nde bakanlar, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmemiş, seçilmişse bile seçildiği görevden istifa eden kişilerden atanıyor.

SEÇİMİN MEŞRUİYET TARTIŞMASI BÜYÜYECEK

Yani “yeni sistemde” bakanlıklar “siyasi bir makam” olmaktan çok, “bürokratik bir makam”dır. Bu da mantıksal bakımdan, nasıl ki valiler seçime katılamıyorsa, bakanların siyasi faaliyetlere, hele de bir parti adına ve devletin olanaklarını kullanarak katılmasına engeldir.

Seçimleri halkın gözünde meşru kılan en önemli dayanaklardan birisi de seçimlerde partilerin “yasalar karşısında eşitliği” ve gücü elinde bulunduranların yasalarla getirilen sınırlamalara uymasıdır.

Bu açıdan bakıldığında, AKP’nin, iktidarı kaybetmemek için her yola başvurmaya başlamasından (burada 7 Haziran Seçimi’ni milat olarak görebiliriz) beri, partilerin yasalar karşısında eşit biçimde seçime katıldıklarını söylemek bile olanaksız hale gelmiştir. Seçimde hile hurda tartışmaları da bu dönemde gündemin önemli bir maddesi haline gelmiştir.

Öyle görünmektedir ki, süreç ilerledikçe, Erdoğan ve onun baş militanlığına soyunan Bakan Soylu’dan muhalefete yönelik tehdit ve hedef göstermelerin, polisiye müdahalelerin gündeme gelmesi de kaçınılmaz görünüyor.

Bütün yasa, hak-hukuk tanımazlıklara karşın seçimde istedikleri sonucu alamamaları ihtimalinin güçlenmesi, “beka cephesi”ni her geçen gün daha da öfkelendirecek görünmektedir. Bu da onların seçimin “meşruiyetini” daha da tartıştıracak girişimlerine tanık olacağız demektir.

“Soylu tipi” bakanların sayısı arttıkça, seçimden öte “yeni sistem”in meşruiyet tartışması da büyüyecek.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...