09 Mart 2019 18:40

Sisyphosluk marifet mi?

Sisyphosluk marifet mi?

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Bu yazının yazıldığı sırada, İzmir’e kuş uçuşu 20 kilometre uzaklıkta bulunan Efemçukuru altın madeninde bilirkişi keşfi yapılıyor. Kentin damı denilen 700 metre yükseklikteki orman köyü şimdi baharın en güzel giysilerini giymiştir.

Efemçukuru’da altı yılı aşkın bir süredir Kanadalı TÜPRAG şirketi altın madeni işletiyor. Maden gelmeden önce alfons tipi üzümleri ile ünlü bu orman köyünden birçok kişi şu anda madende işçi olarak çalışıyor. Şirket ilk başlarda, topraklarını satmamak için direnen köylülerin arazilerini Bakanlar Kurulu acele kamulaştırma kararı ile zaman içerisinde satın aldı. Bir tek köylü, “Yalnız Efe” lakaplı Ahmet Karaçam bağını satmayıp Bakanlar Kurulu kararına dava açtı ve kazandı. Keçi Çobanı Karaçam, sonunda kazandığı bağı için bugün buruk bir mutluluk yaşıyor. Çünkü yıllarca bağına “bağım” diyemedi, bakımını yapamadı, maden yolları kestiği için ilaç, gübre atamadı…

Karaçam’ın inadını kıramayan şirketin imdadına devlet yetişti. Madenin sağlık koruma bandını daraltarak Yalnız Efe’nin bağını maden arazisinin dışında bıraktı ve yasal sıkıntıyı aştı.

Bugün, cemrelerin sonuncusunun toprağa düştüğü günlerde İzmir’in içme suyu havzasındaki Efemçukuru’da yapılan bilirkişi keşfi aslında ülkemizdeki ‘hukuksuzluğun’ en çarpıcı örneklerinden birisi durumunda. Bu dördüncü bilirkişi keşfi Efemçukuru için. Geçtiğimiz yıllarda madenin ÇED raporuna verilen izne karşı açılan davadaki bilirkişi keşfinde 107 sayfalık bir rapor ortaya çıkmıştı. Çok çarpıcı bir rapordu ve yöredeki yer altı yer üstü sularının madenin çalışmasının ardından ağır metallerle kirlendiğini ortaya koyuyordu.

"AĞIR METALLER SUYA KARIŞIR"

Bu aslında bilimin, daha maden çalışmadan önce yöredeki jeolojik yapıya dikkat çekerek “Maden işletilirse kayaçlardaki ağır metaller sulara karışır” uyarısının da ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu. Nitekim İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Aziz Kocaoğlu bu uyarıları dikkate alarak “Bu maden çalışırsa İzmir’i taşıyacak yeni bir yer bulmak zorundayız” sözleri ile durumun önemine dikkat çekiyordu.

Maden, raporda imzası bulunan bilim insanlarının İzmir’deki üniversitelerden olmalarını gerekçe göstererek rapora itiraz etti. Danıştay da verdiği evlere şenlik kararla bu gerekçeyi geçerli görüp raporu iptal etti! Yeniden ve İzmir dışındaki üniversitelerden hocalarca oluşturulan bilirkişi heyeti 7 sayfalık bir rapor hazırlayarak 107 sayfalık raporu “çürüttü”!.. Maden aklandı, dünya kabuk ortalamasının üzerinde çıkan mangan ve demir oranları hiç yokmuş gibi davranıldı. Bir zamanlar madenin kapatılması için namus şeref sözü veren İzmir BB Başkanı Kocaoğlu da “Efemçukuru’da işimiz Allah’a kaldı” noktasına gerileyip, madenci şirketle aynı etkinliklerde sponsorluk yapacak kadar içli dışlı hale geldi!..

Bu yazının yazıldığı saatlerde devam eden keşifte, madenin kapasite artışına karşı açılan davayla ilgili. Maden kapasitesini arttırarak yayılırken, Efemçukurluların ya da yöre köylülerinin artık bir karşı çıkışı da kalmadı. İzmir’den, EGEÇEP’in yıllardır konuyu gündemde tutma uğraşısının sonucu oluşan çok cılız birkaç ses dışında kentin içme suyuna yönelik bu yaşamsal tehdide karşı ne yazık ki gereken duyarlılık oluşabilmiş değil.

TUNÇ SOYER, EFEMÇUKURU’DAKİ DURUMA NASIL YAKLAŞACAK

 31 Mart seçimlerinin en güçlü belediye başkan adayı olarak gösterilen Tunç Soyer, Efemçukuru’daki bu duruma nasıl yaklaşacak? Kentin içme suyunun başındaki bu belaya karşı nasıl bir mücadele geliştirecek ya da geliştirecek mi? “Kavga etmeye gelmedim” diye verdiği demeçlerle Kocaoğlu’yu çağrıştıran AKP ile müzakereye dayalı siyasetin devamı bir hatta mı kalacak? İddia ettiği gibi “çevreci”, sosyal bir belediyecilik anlayışı ile halkın yaşam alanlarını koruma mücadelesine bir katkısı ve hatta doğrudan bir etkisi olabilecek mi? Bu soru işaretlerinin yanıtlarını kısa bir zaman içerisinde öğrenmeye başlayacağız.

Öte yandan, madenin ÇED raporunun iptali kararının Danıştayca kaldırıldığı kasım 2017’de davanın hukukçuları “Efemçukuru artık hukuk zemininden çıktı” açıklaması yapmıştı. O açıklamada; “Yargıya saygı duymak istiyoruz ama bu dava için bunu yapamıyoruz. Bundan sonra hukuk düzleminden çıkarak hareket etmek zorundayız” diye çok iddialı sözler söylenmişti.

Gelinen noktada “Hukuk zemininden çıktı” denilen Efemçukuru’da hâlâ hukuktan umut beklemek dışında bir başka mücadele yolu-algısı da ne yazık ki geliştirilebilmiş değil.

SİSYPHOS’A ÖYKÜNÜRKEN SUYUMUZ ELDEN GİDİYOR

 Efemçukuru hukuk mücadelesindeki bu kısır döngüyü, tanrılar tarafından her seferinde yeniden aşağıya düşen koca bir kayayı sonsuza kadar tepenin zirvesine çıkarmakla cezalandırılan Sisyphos’a benzetenlere; “Olsun Sisyphos olmanın onuru bize yeter” yorumları ile karşılık veriliyor. Mitolojik öyküdeki edilgenlik, kaderine razılık bir yana bırakılıp “inat” bir erdem olarak yüceltiliyor. Sisyphos’un zaman diye bir sorunu yoktu oysa!...

“Tanrılara teslim olmam, sonsuza kadar o taşı o tepeye çıkarır, tekrar düşürüldüğünde tekrar baştan başlarım” diyor. Ne Efemçukuru’nun, ne İzmir’in o kadar zamanı var!... Sisyphos’a öykünürken suyumuz elden gidiyor!...

Efemçukuru’da, İzmirlilerin içme suyunun başındaki belada, bir türlü bu konuyu kentin gündemine oturtamayan ekoloji örgütlerini, meslek örgütlerini, belediyeleri, emekten-ekolojiden yana siyasi partileri eleştirmek gerekiyor en başta.

Diğer taraftan dün mesele “Hukuk zemininden çıktı, başka bir yol bulmalıyız” diyen, ancak geçen süre içerisinde bunun tam tersi bir şekilde hep hukuku, davaları, keşifleri işaret ederek fiili mücadeleye dair tek bir yol bile önermeyenler de buradaki tarihsel sorumluluğu yüklenmek durumundalar.

Yaşam alanlarını korumaya çalışanlar için Sisyphosluk bir marifet olmamalı!...

O taşı sonsuza kadar o tepeye çıkarıp durmak yerine, bu cezayı reddedip, o taşı da egemenlerin kafasına fırlatacak bir yola girebiliriz!...

Çünkü Sisyphos kadar yalnız değiliz!

Başarabiliriz!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...