25 Şubat 2019 23:40

Kürdistan hayaleti!

Kürdistan hayaleti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eylül 1930’da Ağrı İsyanı’nın bastırılmasından sonra Milliyet gazetesinde bir karikatür yayımlanır. Ağrı Dağı’nın bir mezar gibi gösterildiği bu karikatürde mezar taşına “Muhayyel Kürdistan Burada Metfundur” (Kürdistan hayali burada gömülüdür) yazılıdır. Milliyet gazetesindeki karikatür gibi o dönem Türk medyasında isyanın bastırılması, ‘genç Cumhuriyet’in bir başarısı olarak alkışlanır. Ancak bu “başarı”yı alkışlayanlar, Ağrı ve diğer Kürt isyanlarının arka planında ‘kurtuluş mücadelesi’ sürecinin iki kurucu unsurundan biri olarak Kürtlerin, Cumhuriyet’in ilanından sonra ulusal varlıklarının ve haklarının inkârının yattığını görmezden geliyorlardı. 

Aynı medya organlarına Ağrı İsyanı’nın bastırılmasında 90 yıl sonra şöyle bir haber düştü: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca, adında “Kürdistan” sözcüğü geçen 4 partinin (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi, Kürdistan Sosyalist Partisi, Kürdistan Özgürlük Partisi ve Kürdistan Komünist Partisi) kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açıldığını açıkladı.” Meğer 90 yıl önce gömüldüğü sanılanın hayaleti ülke egemenlerinin tepesinde dolaşmaya devam ediyormuş!

Adlarında ‘Kürdistan’ olduğu için 4 partiye kapatma davası açılmasının hikâyesi, aslında Kürtler ve Kürt sorunu konusunda önceki iktidarlardan farklı olduğu söylenen AKP-Erdoğan iktidarının 90 yıl önceki zihniyetle buluşmasının da hikâyesi. 

AKP-Erdoğan iktidarının 2013-15 arasındaki ‘çözüm süreci’nden önce, bir de 2009-11 yılları arasında sürdürdüğü bir ‘açılım süreci’ vardı. ‘Açılım’ iki uçlu bir politika olarak gündeme getirilmişti. Bir tarafında aralarında belediye başkanlarının da yer aldığı Kürt siyasetçilerin tutuklanması ve öte tarafında ise, Kürt sorunu konusunda atılacak kimi sembolik adımlar eşliğinde tasfiye edilmeye çalışılan Kürt hareketinin yerine Gülenciler başta olmak üzere cemaat-dini yapılanmaların etkin kılınmaya çalışılması. Ancak iktidar ‘açılım’ politikasının başarısı için bunlarla da yetinmemişti. Uzunca yıllardır yasaklı oldukları için yurtdışında bulunan ama Öcalan çizgisi ve legal alanda ise, DBP-DTK gibi oluşumlarla kavgalı oldukları bilinen siyasetçiler yurda davet edildiler ve parti kurmaları yönünde teşvik edildiler. Bu siyasetçilerin en tanınanı kuşkusuz Kemal Burkay’dı. Burkay bizzat hükümet temsilcilerinin kendisini yurda dönüş için aradığını söylemiş ve ayrıca İstanbul’a indiğinde dönemin Vali Yardımcısı Ahmet Aydın tarafından karşılanmıştı. O günden sonra iktidar ne zaman Kürt ulusal hareketini Kürtlerin içinden eleştirmeye ihtiyaç duysa Burkay ve muadilleri sahneye çıkartıldı.

Daha da ilginci BDP (HDP)-DTK çizgisi “ortak vatan”a dayalı “demokratik özerklik” temelinde bir çözümden söz ederken kuruluşu teşvik edilen partiler federasyon ya da bağımsızlığa dayalı çözümleri savunuyordu. Çünkü iktidar onların ne savunduğundan çok Kürt hareketini içten bölme, zayıflatma yönünde rol oynayıp oynayamayacakları ile ilgileniyordu.

Burada bir parantez açmak gerekiyor: Söylediklerimizden farklı Kürt partilerin kurulmasına ya da farklı çizgilerde siyaset yapılmasına karşı olduğumuz sonucu çıkartılmamalıdır. Aksine her siyasi çevre için siyaset yapma/yapabilme tartışılmaz bir haktır ve bugün Kürt ulusal mücadelesinin en büyük eksikliklerinden biri de etkili ve tutarlı bir muhalefete sahip olmamasıdır. Özellikle HDP’ye orta sınıflaşma ve işçi-emekçilerin kendilerini ifade edecekleri siyasal alanların yaratılmadığı eleştirilerinin yapıldığı böylesi bir dönemde sınıf eksenli bir siyaset ihtiyacı kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. 

Dolayısıyla burada eleştirimiz öncelikle Kürt siyasetlerini karşı karşıya getirebildiği oranda Kürt sorununun çözümünde inisiyatifi eline alabileceği hesabını yapan AKP-Erdoğan iktidarınadır. Ve elbette bununla birlikte iktidarın bu hesaplarına yedeklenmekte beis görmeyen Burkay gibi siyasetçileredir. 

Ama işte böylesine bel bağlanan AKP-Erdoğan iktidarı dönüp dolaşıp 90 yıl önceki zihniyetle buluşmuştur. Burada bir parantez daha açmak gerekir ki, haklarında kapatma davası açılan partiler bile bu durumu “MHP vesayeti”, “AKP’ye kayyım atanmış olması” vb. ile izah edebiliyorlar. Yani kapatma davaları ile ilgili açıklamaları bile bu çevrelerin ‘tek adam rejimi’ni anlamadıklarını ve hala AKP-Erdoğan iktidarını aklamaya açık bir yerde durduklarını gösteriyor. Bu durumları yerel seçimler öncesinde Kürt partiler arasında böylesine yakıcı bir ihtiyaç haline gelen ‘birlik’ politikasından da neden uzak durduklarını da açıklıyor.

Sonuç olarak, gelinen yerde ülkedeki iktidar 90 yıllık yanlışta ısrar etmekte; partileri kapatarak sorunu da gömebileceği sanmaktadır. Ancak onlar bu yanlışta ısrar ettikçe gömüldüğü sanılanın hayaleti tepelerinde dolaşmaya devam etmektedir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...