23 Şubat 2019 23:50

10 Ekim davası, demokrasi mücadelesi davası olarak sürecek

10 Ekim davası, demokrasi mücadelesi davası olarak sürecek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

10 Ekim 2015’te Ankara’da düzenlenen Barış Mitingi’ne yönelik saldırıda IŞİD’in 103 barış mücadelecisini katlettiği davanın “gerekçeli kararı” açıklandı.

İki IŞİD’li “canlı bomba”nın gerçekleştirdiği saldırıyla ilgili mahkemeye çıkarılabilen teröristlere, 15 yıldan ağırlaştırılmış müebbet hapse kadar çeşitli cezalar verildi. Fakat öte yandan katliamın diğer 19 faili “Yakalanamadığı” (Yakalanmadıkları demek daha doğru) için, dosyaları ikinci bir davanın konusu oldu. Ki, bu dava da halen sürüyor.

103 kişinin hayatını kaybettiği, 500’dan fazla kişinin yaralandığı bu katliam, “Türkiye tarihindeki en büyük kitle katliamı”dır ve elbette tarihçiler bu katliamı, dönemin “Kırılma noktalarından birisi” olarak kaydedeceklerdir. Ama katliamın gerçekleşmesinden, önceki gün yayımlanan gerekçeli karara kadar geçen süre dikkate alındığında; bu en büyük katliam için devletin resmi tutumu “Böyle bir katliam hiç olmamış” gibi davranmak olmuştur. Gayriresmi tutumu ise “İyi olmuş, bunlar ‘barış’ isteyerek bunu hak etmişti!” biçiminde olmuştur.

DEVLETİN TUTUMU MAHKEMENİN KARARINA YANSIDI!

Hatırlarsak; katliam sonrası Konya’daki milli maçta tribünlerden IŞİD’e destek sloganları atılmış ve sosyal medyada açıkça katliama övgüler dizilmişti. Elbette bunlar “münferit” birer tepki değil, devletin öteki yüzünün dışa vurmasıydı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, IŞİD’i suçlamamak için “kolektif terör”, “kokteyl terör örgütü” gibi uydurma kavramlar ortaya atarak kafa karışıklığı yaratmaya çalışmış; yandaş medyadaki açık ya da dolaylı IŞİD destekçiliği, devletin bu gayriresmi tutumunun açık göstergesi olmuştu.

Yani devlet, bu katliam davasının hiçbir aşamasında ve hiçbir zaman, 103 vatandaşının vahşice katledenleri ve arkasındaki güçleri yargılamak üzere gücünü ortaya koymadı. En başta da devletin güvenlik güçleri içinde katillere kol kanat gerenlerin yargı önüne çıkarılması engellendi.

Nitekim, önceki gün açıklanan “gerekçeli karar”la da devletin bu tutumu tezahür etti.

AVUKAT KOMİSYONU, GEREKÇELİ KARARI ESASTAN ELEŞTİRDİ

Davanın bugüne gelmesi ve 9 IŞİD’li teröristin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasının sağlanmasında kuşkusuz ki davanın avukatları, katliam kurbanlarının yakınlarının ve demokrasi güçlerinin davayı yakından izlemeleri belirleyici önemde olmuştur. Özellikle de avukatların çalışkanlığı ve cesaretli girişimleriyle dava bugüne gelmiştir. “Firari sanıklar”ın gıyabında da bir dava sürdürülmektedir.

Öte yandan bu davanın dinamik odağını oluşturan “Avukat Komisyonu”, yaptığı açıklamada gerekçeli kararı çeşitli yönleriyle eleştirmiştir.

Davanın, “İnsan haklarına yönelik bir saldırı” olarak değil “Devlete karşı yapılmış bir saldırı” şeklinde açılmasını eleştiren avukatlar, böylece saldırının siyasi sorumlularının davanın dışında bırakıldığına dikkat çekmişlerdir. Davanın sadece “Tetikçiler ve onlarla örgütsel bağ içindeki bazı kişilerle sınırlı kalması”nı, 10 Ekim Katliamı davası avukatları aynı eleştiri kapsamında değerlendirmişlerdir.

Avukat Komisyonu” yaptığı değerlendirmede, “İçişleri Bakanlığı müfettiş raporu, Gaziantep Ağır Ceza Mahkemelerinden gelen dosyalar, sanıkların iletişim tespiti dosyaları... ile yapılan yazışma yanıtları gerekçeli kararda yok sayılmıştır. Oysa bu sözünü etmiş olduğumuz deliller; Ankara, Adana, Gaziantep ve Kilis vb. yerlerde görev yapan birçok kamu görevlisinin, İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatının ve siyasal iktidar temsilcilerinin bu katliama yol verdiğini ortaya koyduğuna...” vurgu yapmış ve gerekçeli kararın arkasındaki tutumu açıkça eleştirmiştir.

ULUSAL VE ULUSLARARASI BOYUTLARIYLA SÜRECEK BİR DAVA

Hiç kuşkusuz 10 Ekim Katliamı davası, “adli-hukuki” yanı da çok önemli olan, siyasi bir davadır. Bu yüzden de iddianame ve mahkeme kararlarının ne ölçüde adil olup olmadığını; Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürükleyen, cihatist-selefist teröristler için “arka bahçe” haline getiren politikalardan ve bunun siyasi sorumlularından azade düşünemeyiz. Dolayısıyla katliamın sorumluluğunu taşıyan siyaset sahipleri ve devletin ilgili idari birimleri yargı önüne çıkarılmadan da kamu vicdanında bu dava bir sonuca kavuşturulmuş olmaz, olmayacaktır da.

Davanın siyasi karakteri, bu davayı “adil bir yargı için mücadele” talebinin yanı sıra demokrasi mücadelesinin de bir dayanağı haline getirmektedir.

Bu yüzden de bu büyük katliamın “ana davası”nın “gerekçeli kararı”nın açıklandığı aşamada;

- Avukatların, davanın ikinci etabında ve Yargıtay aşamasında da (Hukuksal sürecin bütün imkanlarını kullanarak) kanıtların üstünden kamuoyunu aydınlatması ve uluslararası çapta bir hukuk davası olarak adalet mücadelesini sürdürmeleri büyük önemdedir.
- Bu davanın demokrasi güçlerinin gündemindeki yerini koruması, her gelişmede kamuoyu bilincinin yenilenmesi ve davanın sıcak gündemde tutulması önemini korumaktadır.

Çünkü 10 Ekim Katliamı davası, “mahkeme kararları”yla, “gerekçeli kararlar”la bitecek bir dava değildir.

10 Ekim Katliamı davası, ancak halkın vicdanını rahatlatan bir sonuca ulaşıldığında “bitti” denecek bir davadır ve ülkemizdeki demokrasi mücadelesinin önemli bir dayanağı olarak sonuç alıncaya dek peşi bırakılmayacak bir davadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...