23 Şubat 2019 00:25

Gezi direnişi ve bir hikaye

Gezi direnişi ve bir hikaye

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi direnişi iktidarın korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Yeniden bir dava açmış olmaları boşuna değil. Demek 2013’teki halk direnişi, aradan geçen bunca yıla rağmen iktidar üzerindeki etkisini sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Gezi gibi demokratik bir halk hareketini lanetlemek, onu şeytanlaştırmak ve hem din hem milliyetçilik argümanları kullanarak etkisi altına aldığı geniş halk kitlelerini korkutmak için durmadan gündemde tutuyor. Belli ki Gezi’yi aklından çıkaramayan saray sakinlerini bir türlü uyku tutmuyor.

Gezi direnişi gibi kitlesel, demokratik, yaratıcı, çevreci, kapsayıcı bir hareketin yeniden kabarışı ihtimali bile 17 yıllık AKP iktidarını derinden ürkütüyor.

Gezi’nin iktidarı nasıl korkuttuğu, Erdoğan’ın uykularını nasıl kaçırdığı artık bir sır değil. Her vesile ile dönüp dolaşıp lafı oraya getirmesi de boşuna değil.

Erdoğan’ın her “Gezi” deyişinde bir hikaye gelir aklıma.

Vakti zamanında bir köylü meşelik bir alanda odun toplamaya çıkar. Bir ağaca sapladığı nacağın sesiyle bir garip uğultu birleşmiştir. Adam bir de bakar yanı başında bir ayı... Karşısında dikili duran koca ayıyı gören adam ne yapacağını şaşırır. Yorgun da düşmüştür. Hepten kan ter içinde kalır. Telaşla nacağını savurur. Taşa yeltenir. Odun fırlatır. Ancak ayı üzerine üzerine gelir köylünün. Adam güçlü kuvvetlidir ancak karşısındaki de ayıdır... Olan olur ayı üzerine çullanır adamın, uzun süren boğuşmadan sonra kan revan içinde kalan adamı bırakıp gider ayı. Adamı ölecek halde bulurlar. Günlerce tedavi görür. Kendine geldiğinde ilk irkilerek sayıkladığı sözcük “Ayı”dır. Hikaye Kürtçedir. Ve adam ikide bir irkilerek “Çi? Te go hırç?” demeye başlamıştır. Daha sonra normal hayata dönse de adam ayı ile girdiği kavgadan aldığı darbelerle duyma yetisini kaybetmiş, sağır olmuştur. Evde, kahvede, çalışırken, dolaşırken bir “çıt” duysa “Çi? Te go hırç?”. Yani, “Ne? Ayı mı dedin?” diye irkilirmiş.

Erdoğan’ın durumu, ayı ile kavgaya giren adama pek benziyor.

O da Gezi’den öyle korkmuş, öyle ürkmüş ki, belli ki kim ne dese “Ne? Gezi mi dedin?” diyerek irkilmektedir. Gezi’nin Erdoğan için bir travma yarattığı çok açık. Ancak Gezi direnişi bir halk için kötü bir örnek değildir. Hiçbir halk Gezi gibi bir direnişten dolayı utanmaz. Aksine toplumların, halkların, gençlerin, kadınların gururla andıkları bir direniş hikayesidir.

Gezi direnişi. Her ulustan Türkiye halklarının kol kola girdiği bir direniştir. Özbeöz Türkiye yapımıdır. Dış güç falan arayacaksanız, sizi iktidara getirenleri ve hâlâ ayakta kalmak için dayandığınız güçleri düşünün!

Gezi direnişi, demokratikleşmenin her dilden her inançtan Türkiye halklarınca ortak demokratikleşme haykırışıdır ve bu hâlâ sonuçlanmamış bir mücadeledir.

Gezi’yi gerçekleştirenler halklardı. Onun finansörü de, önderi de halktı. Halkın sevdiği bu kendi eserinden utanç duyması, pişman olması olası değil. Eğer mutlaka bir şey duyulacaksa, o da Gezi direnişinin hakkı ve layıkıyla değerlendirilememiş oluşudur. Türkiye halkları, Türkiye’nin devrimci demokratik güçleri eğer hayıflanacaksa, bu güçlü direnişin zorba bir iktidarı istifa ettirip, onun yerine kurucu bir demokratik hükümet kuramamış olmasına olabilir.

“Kabataş’taki baş örtülü bacıma...” diye başladığınız yalanlar, sonra “Camide içki içtiler” gibi uydurmaların, cami hocası ve mütedeyyin kesimler tarafından yalanlandığı artık ortaya çıkmışken, bundan sonra da yaratmaya çalıştığınız her uyduruk argüman sizin ayağınıza takılan taş olacaktır.

Yeniden açılan davaya dönecek olursak; bilindiği üzere iktidar Gezi’yi karalamak için bir çok dava açtı. Ben de yargılandım o davaların birinde... Ancak hiç birinden dilediği gibi bir sonuç alamadı. Daha önce, bugün yeniden suçlu gibi gösterilen, kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerin bir bölümü yargılandı ve beraat etti.

Ancak seçime giderken bir kez daha bir Gezi davası yaratıldı. Zira Türkiye içeride ve dışarıda bir çıkmaza sürüklenmişken, işsizlik, açlık, sefalet, enflasyon, dış borç artmışken, TL değer kaybetmeye devam ederken, sanayi bitmiş, tarım tükenmişken, ülke patlıcan, soğan, domates kuyruklarındaki manzaralarla yoksulluk fotoğrafları verirken, insanlar intihar ederken bir düşman yaratmaya ve kendi iktidarlarının geleceğini Türkiye’nin geleceği gibi göstermeye ihtiyaçları var..

Kamplaştırmayı bir ikbal sorunu sayan AKP iktidarı, seçim öncesi yeniden buna sarılmıştır. Gezi bu amaçla yeni bir dava konusu olarak toplumun önüne getirilmiştir.

Osman Kavala’nın bir numaralı sanık sayıldığı anlaşılan bu iddianamenin aslı astarı yoktur. Henüz iddianame hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmasak da iktidarın bu güne kadarki icraatı, yargı üzerindeki Saray baskısı ve yargının hukuk gibi bir kaygıdan uzak olması, adalet kavramının çoktan unutulmuş olmasından dolayı, ne denli uyduruk bir iddianame ile karşı karşıya kalacağımızı az çok tahmin edebiliyoruz.

15 aydır tutuklu bulunan ve aslında daha çok dışarıya karşı bir rehin tutma ve pazarlık konusu etmek üzere tutulan Osman Kavala için suç yaratıldı ve onun yanında da bir bölümü daha önce de yargılanmış ve beraat etmiş saygın isim bu iddianameye dolduruldu.

Ancak, mahkemenin kabul edeceği aşikar olan bu iddianameyle açılan bu dava da çökecektir. Ve yeni demokratik hareketin çok daha güçlü yükseleceğini düşünmemek için hiç bir neden bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...