20 Şubat 2019 00:05

Partilerde tepkiler bireysel ama kaynağı sistemsel

Partilerde tepkiler bireysel ama kaynağı sistemsel

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yerel seçim süreci ilerliyor. Seçime katılacak adayların başvuruları 19 Şubat itibarıyla (dün) sona erdi.

Aday başvurularının sona ermesiyle partilerdeki “hasar tespiti” ve bu tespitlere bağlı olarak tartışmalar ise sürüyor.

Aday başvuru döneminin önemli tartışmalarından birisi de TBMM Başkanı ve AKP’nin İBB Başkanı Adayı Binali Yıldırım’ın TBMM Başkanlığından istifa etmeden seçime katılacağı üstünden yürümüştü.

Anayasa’yı yeterince ihlal ettiğini düşünmüş olmalı ki Yıldırım, önceki gece TBMM’deki görevinden istifa etti.

Ancak bu istifa, Yıldırım’ın haftalardır Anayasa’yı ihlal ettiği gerçeğinin üstünü örtemez, örtmemelidir de!

‘CUMHUR’DA ‘KORKU’, CHP’DE GÜRÜLTÜLÜ ‘İSTİFA’LAR

Seçim sürecinde gelinen aşamada öne çıkan gelişmeler açıkça göstermektedir ki, hem “Cumhur İttifakı”, hem de “Millet İttifakı”nda parti içi çekişmeler hayli yoğun geçmiştir. Bu yüzden de “Kol kırılır yen içinde kalır” geleneğine uygun olarak çoğu kamuoyuna yansımayan pek çok “istifa”, “Başka partiden aday olma” ya da “vefasızlık sitemleri”; her iki ittifak için de seçim sürecinin çok zor geçeceğini göstermektedir. 

Nitekim seçim kampanyasının başlarında, “Herkes kendi yoluna!” diyerek restleşen AKP ve MHP, “beka” uydurması üstünden ortak seçime girmek için anlaşmakla da kalmamış, aday başvurusunun son gününde ittifakı büyük şehirlerin dışındaki 20 ile daha yayarak, kendileri için “Korkunun dağları beklediğini” göstermişlerdir.

Hiç kuşkusuz ki “Cumhur İttifakı”nın yerel seçime taşınmasının ve ortak adayla seçime girilecek il sayının 30’dan 50’ye çıkarılmasının arkasında; (Yaptırdıkları anketlerde de görmüş olmalılar), özellikle de AKP için “İşlerin hiç de iyi gitmediği” gerçeği vardır.

Yeni 20 ilin daha “ittifak” kapsamına alınması için aday başvurularının son gününün beklenmesi ise; elbette ki “Geri çekilen adayların” istifa etmesinin ve başka partilere gitmesinin önünü kesmek içindir.

CHP’de ise; yeniden aday yapılmayan ve İyi Partiye bırakılan pek çok ilde yönetimlerin istifası, beklendiği gibi gürültülü olmuştur. Aday adayı olarak adı bilinen kişilerin DSP’ye ya da Milas örneğinde olduğu gibi AKP’ye geçme girişimleri de, gürültülü bir biçimde kamuoyuna yansımıştır.

RANTÇILIK, DÜRÜSTLÜK, SİYASİ TUTARLILIK?

Hiç kuşkusuz, kendisi değil başkası tercih edildiği için gürültü koparan, partisinden istifa eden, hatta başka partiye geçip oradan aday olarak yıllardır içinde bulunduğu partiye karşı bayrak açan (Ve eğer kendisi aday gösterilseydi bunların hiçbirini yapmayacak olan ve partisini yere göğe sığdırmayacak olan) bu siyaset erbabı için elbette “etik davranma”, “dürüstlük”, “siyasi tutarlılık”,... gibi çok önemli sorunlar vardır. Ama bunlar bireysel düzeyde kalan sorunlardır. Dolayısıyla bu tutumlar kişiyi bağlar!

Evet bu sorunlar bir yanıyla kişiseldir ama bu kişiler doğuştan değil mevcut siyasi sistemin içinde yetişmişlerdir. Bugün partisini öve öve göklere çıkaranların içinde; yarın ucu kendilerine dokunan bir gelişme yaşandığında ne yapacağı belli olmayan epey tartışmalı isimlerin olduğu da bilinmez değildir. (*)

Dolayısıyla sorun kişisel gibi görünse de bu kişisel tutumların birbiriyle iç içe geçen iki önemli dayanağının olduğu da apaçıktır.

1- Rantçı belediyecilik anlayışı.

2- Yerel yöneticilerin (İlçelere varıncaya kadar) yerellerden seçimler yoluyla değil; merkezden, antidemokratik biçimde atanmış olmaları.

BU BADİREDEN ÇIKMANIN YOLU: HALKÇI BELEDİYECİLİK

Sermaye partilerinin belediyeciliği, gelinen yerde yereldeki rantı yereldeki çıkar grupları arasında paylaştırmanın mekanizmasına dönüşmüştür.

AKP 17 yıllık iktidarı boyunca, yerel rantın paylaşımını siyasi bir ranta da dönüştürerek, ele geçirdiği yerel yönetimleri kendi parti teşkilatının uzantısına dönüştürerek yerel rantın yağmalanmasının kitabını yazmıştır!

Yerel rant böyle önem kazandıkça, parti merkezlerinin yerellere müdahalesi daha da yoğunlaşmış; yerel rantın dağıtımına  merkezin doğrudan müdahale edebilmesi için, yerel yönetim adaylarının (İlçelere, hatta beldelere kadar) belirlenmesi merkezlerin inisiyatifine bırakılmıştır.

Partilerdeki lider sultası, antidemokratiklik hevesler, ülke sathında cereyan eden “kutuplaşma” ile de birleşince; bu durum yerel seçimden önceki seçimleri bile geride bırakan bir “merkeziyetçilik” baskısı ortaya çıkarmıştır.

Partiler içinde aday gösterilmeyen kişiler şahsında ortaya çıkan tepkiler, bireysel çıkışlar, kendisini dünyanın merkezine koyan yöneticiler ve yönetimler, çıkarı söz konusu olduğunda hiçbir değer tanımayan kişiler ve çıkar grupları; “rantçı belediyecilik” ve “partiler içindeki antidemokratik” tutumlar üstünden kendilerine dayanak bulmuşlar, bulmaktadırlar. Ki, bu kişiler, çıkarcı tutumlarına meşruiyeti de, yukarıda sözünü ettiğimiz iki dayanak üstünden sağlamaya çalışmaktadırlar.

Bu tür gelişmelerden kurtulmanın yolu ise; halkın iradesine gerçekten saygı gösteren, belediyeleri sözcüğün gerçek anlamıyla halkla birlikte yönetmeyi esas alan, halkçı, demokratik bir belediyecilik anlayışının yaygınlaşması ve yerleşmesinden geçmektedir.

Yerel seçim süreci boyunca konuyu çeşitli yönleriyle tartışmaya devam edeceğiz.

(*) Elbette burada partisindeki rantçı tutumlar ve antidemokratik uygulamalardan rahatsız olarak çeşitli biçimde tepki gösterenler, bu tartışmanın dışındadır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...