100 yıl önce hekimler: ‘Yaşasın özgürlük’
Fotoğraf: Envato
Tam 100 yıl önceydi. Ülke üniversite gençliğinin önemli bir parçası olan tıbbiyeli öğrenciler kimi hekimler ile birlikte sokağa çıktılar. Tarih 14 Mart 1919. İstanbul işgal altındaydı. Dediler ki “İşgale hayır, yaşasın özgürlük”. Bugünkü ana akım medyanın iz düşümleri 100 yıl önce de ya görmezden geldiler ya da muhtemelen “tıp öğrencileri olaysız dağıldı” diye haber eylediler.
Elbette o tarihte de bir hükümet vardı İstanbul’da. O hükümet, saltanat gitti ama tıbbiyeliler hâlâ burada. Üstelik ülkeye bir bayram armağan ettiler: 14 Mart Tıp Bayramı.
İşgal altında 100 yıl önce tıbbiyelilerin bize miras bıraktığı anlam bugün sağlığın modern tanımıyla birebir örtüşüyor. Onlar salt yurttaş bilinci ile değil aynı zamanda hekim oldukları / olacakları için de sokağa çıktılar: İşgale karşı özgürlük için tutum aldılar. Bu tutum “Sağlığın salt bedensel değil aynı zamanda sosyal ve siyasal iyilik hali” olduğunun dünden bugüne iz düşümüdür.
Özgürlük, bağımsızlık ve barış için devridaim eden bir çaba, şiddete ve savaşa karşı aktif duruş hekimliğin temel karakteridir. Ama hükümet eyleyenler bu temel özelliklerinden pek hazzetmezler. Misal 100 yıl önce tıbbiyelilerden hazzetmeyenler bugün de onların meslek odasını “hizaya çekmeye” çalışıyor. Neyin mi? Savaşın ve özgürlük yitiminin hizasına!
Tam 100 yıllık mirasın izinde bir hekim meslek odası olarak TTB, bir yıl önce “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” demişti yine, yeniden. Derken hatırlanacağı üzere Türk Tabipleri Birliği Başkanı dahil tüm Merkez Konsey üyeleri günlerce gözaltına alınıp yargılandılar bu açıklamanın ardından. Soru şu “Yaşasın savaş, yaşasın ölüm, barış bir halk sağlığı sorunudur” mu demeliydiler?
Otoriter eğilimler hekimliği laboratuvarlara ve hastanelere kapatmak ister. Oysa, hekimlik “Yaşamı temsil eder”. 14 Mart 1980 tarihli Tıp Bayramı’nda dönemin TTB Başkanı Erdal Atabek’in sözleri hâlâ önemini koruyor: “Biz hekimler, insan için, insanın insan gibi yaşaması için, insanın özgür yaşaması için, insanın zincirlerinden kurtulması için mücadele etmek zorundayız.
Biz hekimler, gözlerimizi topluma çevirmek zorundayız. Mücadele alanımız; yalnız mikroskobun merceklerinden gördüğümüz mikroplar değildir, yalnız hasta yatağında yatan insanların hastalıkları değildir.”
Geldik bugüne: 2015 yılında 19. Ulusal Halk Sağlığı Sonuç Bildirgesi’nde şöyle denmekteydi: “Şiddet, sahip olunan gücün ve iktidarın; fiziksel ya da ruhsal bir yaralanmaya, ölüme, gelişme geriliğine, yoksunluğa ve kayba neden olacak biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba ya da bir topluma doğrudan ya da dolaylı yolla uygulanması ya da uygulanma tehdididir. Savaş, silahlı çatışma, şiddet tartışmasız şekilde bir halk sağlığı sorunudur.”
Bu 14 Mart’ta Tıp Bayramı’nın 100. yılı. Bir yandan barışa dair tutumu nedeni ile yargılanan TTB, öte yandan daha göreve başlamadan hiçbir suçları olmadığı halde bu ülkede hekimlik yapmaları yasaklanan özgür ruhlu yeni mezun tıp öğrencileri bu yılın özeti.
Oysa dün işgalden yılmayan hekimler şimdinin kayyım zihniyetinden mi yılacak? Elbette hayır.
Sağlıcakla kalın.
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40
- Eş değer ilaç, doğala özdeş gıda ve algı yönetimi 24 Ocak 2024 04:36
- Bedene, ülkeye, aydınlanmaya biraz daha ışık 17 Ocak 2024 04:10
- Kızamık yine yeniden 10 Ocak 2024 04:33