01 Şubat 2019 23:20

Hukuk ve hukuk devleti

Hukuk ve hukuk devleti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hukuk sistemi genel anlamda sosyal normlardan oluşur; menşeinde ahlak vardır, uygulanagelmiş ve toplumca benimsenen uygulamalar vardır, uzun sürede oluşmuş örf ve adetler silsilesi vardır vs.. Ahlak ile hukuku ayrıştırmak bilgisizlikten öte etik dışı siyasi manevradır. Ahlaksal normların yasaya dönüştürülerek kurumsallaştırıldığı yer ise ulusal meclislerdir. Hukuka herkes uymak zorundadır, fakat özellikle de yasa yapıcı siyasilerin hukuka ve yasalara özel itina göstermesi olmazsa olmaz gerekliliktir. Birincisi, yasalar özellikle de anayasa öncelikle siyasileri ve onların oluşturduğu devlet yapısını bağlar. İkincisi de, hem yasanın yapıcısı konumunda olmak, hem de topluma örnek olmak adına hukuka ve yasaya herkesten çok siyasilerin uyması kesin zorunluluktur. Aksi halde, siyasiler toplumun başında birer zorba olma durumuna dönüşür.

Gelin görün ki, İzmir Büyükşehir adayı Tunç Soyer, babası ile ilgili görüşler nedeni ile bazı siyasilerin, belki de toplumun bir kesiminin hedef tahtasında tutulmaktadır. İşte sorgulamam burada başlıyor. Birincisi, doğru ya da yanlış, isabetli ya da isabetsiz, isnat edilen suç ile ilgili sorgulamanın suçu işleyen üzerinden yapılması gerekir, diğer fertlere, suçluyu gizleme vb gibi nedenler dışında, salt kan ve aile bağı nedeniyle suçlama yapılamaz. Hele de öne çıkan siyasilerin böylesi isabetsiz isnatta bulunmaları, topluma rol model olmaları hasebiyle, makul ve saygılı davranış sergilememek dışında, bizatihi suç olmalıdır. Zira böylesi davranış sergileyenler hem ilgili kişiyi dolaylı ve gerçek dışı itham, hem de bu saçmalığa uyanları teşvik etmiş olmaktan sorumlu tutulmalıdır.

Hukuk devleti normlarından uzaklaşıp, kabile toplumu normlarına yaklaşıldıkça, maalesef, bu tür uygulamalar sıradanlaşmakta ve yaygınlaşmaktadır. Hukuka olduğu kadar genel ahlak ve terbiyeye de uymayan bu davranışların özellikle siyasilerden neşet ediyor olması işin vahametini bir kat daha artırmaktadır.

Hukuka uymama ya da başka ifade ile hukuksuzluk, hukuk uygulama kurumlarının fiilen işletilmemesi ya da işletilmesi durumunda da yandaşlaştırılması ile başlar. Soyer meselesini bu ölçütte ele alacak olursak, birinci konu olan suçun şahsiliği ilkesini geçip, konuyu Soyer’in babası ile ilgili olarak merceğin altına aldığımızda, meseleyi anlamsız ve gereksiz şekilde oğluna dek uzatmadan, bizzat ilgili kişinin uygulamasında suç unsuru olup olmadığına bakmak gerekir. Eğer ilgili kişi uygulamasında hukuk kurallarına uymuşsa, sonuç kimleri ne şekilde etkilemiş olursa olsun cezalandırmak yerine, taltif edilmesi gerekir. Ancak bunun aksi durumunda hesap sorulabilirdi, o hesapta oğuldan değil, bizzat suçu işleyenden sorulur.

Devlet yapısından uzaklaşıp, kabile toplumuna evrilen yapılarda aile, kan bağı ya da siyasi veya düşünsel yakınlık, maalesef, hukuku öncüler. Kabile ya da ufak topluluk birliklerinde suç eritilir, dışarıya yansıtılmaz. Aile fertleri babanın yaptığı her usulsüzlük ya da ciddi suç durumunda, “babamızdır” iptidai anlayışı ile suç dışa vurulmaz ve o suçlu baba işbaşında tutulur. Böylesi toplumlar çökmeye ve yok olmaya mahkumdur. Çünkü bu toplumlar çürük elmayı sepette muhafaza ettiği sürece zaman içinde sepetteki tüm elmalar tedricen çürür. Bir zamanlar şöyle bir olay okumuştum. ABD’de bir polis cinayet işleyen oğlunu bizzat kendisi adalete teslim etmiş. İşte hukuk budur; baba, suç işleyen oğlunu adalete teslim edebilmektedir! Bunun tersini yapan baba, bilemiyorum vicdanı ile baş başa kalabilir mi, ancak hukuksuzluk kuralının içinde demektir.

Günümüz koşullarında Fetullah olayı toplumun fetolaştırılması olarak algılanmakta ve çok haklı ve doğru olarak bunma karşı çıkılmaktadır. Ne var ki, bugünkü aynı tip yapılanma da siyasi örgütlerin tabanında yapılmaktadır. Toplumun siyasallaşması böylesi bilinçsiz toplanmalar ya da gettolaşmalar olmayıp, her siyasi örgütü programı, uygulaması, yöneticilerinin davranışı vb açılarından ilkesel muhakemeye tabi tutulması ile olur.

Benzer hukuksuzluk ve dolaylı yoldan toplumu köleleştirmenin bir başka yönü de seçime gidilirken toplumun kritik kesimlerine mavi boncuk dağıtmakla gerçekleştirilir. Her mavi boncuk, sistemin ve sistemin sürücüsü olan siyasi yöneticilerin ilgili kesimleri iktidarı ayakta tutan güçlü kesimler adına ezmiş olduğunun karinesidir. Seçime giderken verilen mavi boncukla seçim sandığında amel etmek, bu ezilmişliği kutsamanın ötesinde, gelecek seçime dek yine ezilmişliğe sürüklenmeyi ve ancak gelecek seçimde yeni bir mavi boncukla biraz kendine gelmeyi kabul etmek demektir. Bu durum tam bir kölelik, böylesi yönetimi halka reva görmek ise toplumu kabileleştirmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...