19 Ocak 2019 23:10

Grevler ve işçi direnişlerinin anımsattıkları

Grevler ve işçi direnişlerinin anımsattıkları

Karanlıkta Uyananlar filmi afişi

PAZAR
Paylaş

Kısa Türkiye tarihi, uzun soluklu sınıf mücadelesinin görkemli örnekleriyle, grevlerle, işgallerle, direnişlerle doludur. Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz ucuz iş gücü olarak çalıştırılır. Çalışanın yoksulluğunda, yaşamında bir değişim olamazken sermaye sahipleri çalışanların sırtından kazandıkça kazanır. İşçilerde sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri, grevler, direnişler başlar.

Fabrikalarda sendika ve grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri, ödedikleri bedeller sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin anlatıldığı, 1964 tarihli ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihimize geçen Ertem Göreç’in yönettiği Karanlıkta Uyananlar’dır.

Nuri Usta da fabrikada tecrübesiyle, yaşıyla sınıf bilincine sahip, sendikalı bir ustabaşıdır. “Bizim elimize ne geçiyor ki, size ne vereyim?” diyen eski iş arkadaşı, sonranın fabrika sahibi Şeref Bey’i, “Elinize geçenlerin hesabında gözümüz yok Şeref Bey, üç kuruşluk hakkımızı almaya bakıyoruz” diye cevaplar Nuri Usta.

Şeref Bey ölünce fabrikanın yönetimi oğlu Turgut’a kalır. Bir yandan arkadaşı olan işçiler, diğer yandan fabrika idarecilerinin baskısı ve yönlendirmesi karşısında ne yapacağını şaşırır Turgut. Atılan işçileri geri aldırmak, çalışanların zam isteklerini yerine getirmek istese de başarılı olamaz.

İşçiler arasında grev oylaması yapılacaktır. Nuri Usta işçilere bu durumu bildirir: “Kanun bize diyor ki, işveren size emeğinizin hakkını vermiyorsa çalışmayın, çalıştırmayın fabrikayı da. Ta, hakkınızı alıncaya kadar. İşte grev bu.” İşten çıkarmalar üzerine sendika grev kararı alır.

Fabrikada teknisyen olan Ekrem yaşanan geçim sıkıntıları ve hastalanmalar üzerine dayanışmaya çalışırlarken, aralarında toplanan paraların çözüm olmadığı ve ne yapılması gerektiği üzerine “İşverenin aklına estiği zaman bizi işten atmasına mani olabiliyor muyuz, ona bakalım.” der. “Sendikaya girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden?” diyen işçiye de şunları söyler:

“Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. (Ürettikleri boya kutusunu eline alıp göstererek) Şu meydana gelir miydi emeğimiz olmadan? İşte, bunu yaratan emeğimizin hakkını biz almazsak kim verir bize? Ben teknisyenim, çoluğum çocuğum da yok. Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa, ya sen Temel, 60 lira alırsın haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiniyorsun? Sen Hasan, Rıza, Moiz, Şakir, Hıristo Yaşar? Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun bir hak vermiş size, köpek gibi korkup titreşeceğinize, hele bir sımsıkı tutunun birbirinize, bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla oynayabilir mi?”

Grev başlar... Bütün mahalleli ve işçi aileleri, grevci işçilerle dayanışma içine girerler. Grev alanına yiyecekler, eşyalar taşınır. Başka fabrikalardan işçiler de kortejler halinde gelirler dayanışmaya. Tam bir ‘sınıf dayanışması’ yaşanır grev alanında. Grevci işçiler hep bir ağızdan, “Karşılarında biz varız” diye bağırır fabrika sahiplerine. Karşılarında oldukları, hakları için direndikleri sermayedir; ezen, sömüren sınıfın temsilcileridir.

Demiryol

Yavuz Özkan’ın Demiryol filmi greve hazırlanan demir yolu işçilerinin Haydarpaşa Tren Garı’nda hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle başlar. O esnada ‘zengin sofrası’ etrafında görüşme yapan yabancı sermaye ile yerli sermaye sözcüleri arasında şu diyalog yaşanır:

Yerli: Sözlerinize katılıyorum ama bazı gelişmeleri, tehlikeli gelişmeleri önleyemediğimiz açık. Bu ülkede sendikalaşmayı yıllarca önledik, geciktirdik. Ne yazık ki bütün engellemelere rağmen adamlar tüm iş kollarında sendikalaşmayı gerçekleştirdiler. Kendi sendikalarımızı kurdurttuk, sendikaları bir süre denetim altında tuttuk, bu da kâr etmedi.

Yabancı: Aslında bütün geri kalmış ülkelerde durum aynı. Otoriter bir rejim gelmeden karşı hareketi durdurmak mümkün olmuyor. Biz şimdi demir yollarınızda başlayacak greve gelelim, bu grevler özel sermayeyi ekonomik planda ilgilendirmez. Ancak siyasi bakımdan çok yakından ilgilendirir. Bu grevlerin etki alanı çok geniştir ve çok sayıda çalışanı kapsar. Bu nedenle özellikle bu tür grevlere kesinlikle hayat hakkı tanımamak gerekir. Mademki grevi engelleyemediniz, yararlanın bu grevden. Hepimizin şikâyet ettiği karşı hareket uzun süre belini doğrultamasın.

Yerli: Biz de bunu düşündük ve esaslı bir darbe indirmenin planlarını yapıyorduk. Ben en yüksek tirajlı gazetemle günlerdir greve karşı kamuoyu oluşturmaya çalışıyorum. Halk anarşiden illallah demiş durumda. Bunu hesaplayarak grevcilerin anarşi yaratıcıları gibi gösterilmesini planladık.

İşçilerin eylem/grev alanlarına pankartlarını astığı görüntülerin üzerine düşer bu konuşmalar. İşçi önderinin yaptığı konuşmayla, halaylarla başlar demir yolu işçilerinin grevi:

“İşçiler, arkadaşlarım, şu an binlerce demir yolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Baskı, terör, entrika kol geziyor ama mücadelemiz yükseliyor. Bu saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine kulak verelim...”

Diyet

Lütfi Akad “Gelin” (1973), “Düğün” (1973), “Diyet” (1974) üçlemesinin üçüncü ve son film olan Diyet’te köyden kente göç edenleri bir fabrika ve çevresinde işçi-işveren ilişkilerine de yer vererek anlatır.

Afyon’dan İstanbul’a gelen Hasan, köylüsü Bilal Usta’nın yardımıyla büyük bir imalathanede işe başlar. Bu sırada imalathanede bazı işçiler sendikaya girmişlerdir. İşveren ve onun en yakın adamı olan Bilal Usta ise buna karşı çıkmaktadırlar. Hasan bir süre sonra evli olan ama eşi iki yıl önce onu ve iki çocuğunu terk ederek Almanya’ya giden Hacer’le tanışır. İkisi arasında duygusal bir bağ oluşur. Bilal Usta’nın yardımıyla Hacer’le evlenir. Bu arada çalışmakta olduğu makinenin arızalı olduğunu, kendinden önce çalışan adamın iş kazasına uğrayıp bacağının kesildiğini öğrenir. O sırada sendikayla ilgili gelişmeler, iki genç arasında sorunlar çıkarır. Hacer sendikaya girer. Hasan bir yandan kendisine danışmadığı için, bir yandan Bilal Usta’ya karşı mahcup düştüğü için Hacer’e kızsa da yaşadığı kazayla bedelini ağır öder.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...