18 Ocak 2019 23:50

Bu da bir yazı değil zaten!

Bu da bir yazı değil zaten!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yerleştiği hiçbir makamda, hazır bulduğu kararları onaylamaktan başka bir şey yapmadığı, bu yüzden de hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmadığı için Binali Yıldırım için siyaset siyaset değil, bir iş! Denizcilikle uğraşan Yıldırım ailesi 17 şirket ve 30’a yakın geminin sahibi. Oğul Erkan Yıldırım’ın 445 bin avro değerindeki gemisinin fiyatı tartışma konusu olduğunda “Birazını ben verdim birazını acentelere peşin bilet satarak karşıladı, hem zaten 445 bin çok para değil” diye, insanların mesele edebileceği, ettiği konuyu küçümsemesine bakılırsa seçimin ona bir siyasi faaliyetten ziyade “gemicikleri” çoğaltma imkanlarının kapısını açan bir iş gibi görünmesi normal!

Ama bu onun kusuru değil tek başına. Belediye hizmetlerinin çoğu, şirketlere özelleştirildiğinden adayların seçimlerde halkın önüne kendi iddialarını diğerlerinden ayıran vaatlerle çıkması gibi bir zorunluluğu yok.

Yerellerin nasıl yönetilebileceği, nasıl denetleneceği konusunda bölge sakinlerinin fikrinin hiç sorulmadığı da hesaba katılırsa yerel yöneticilere ihale ve kaynakların eşe dosta dağıtılmasının trafik polisliğini yapmaktan başka bir “iş” düşmüyor. Hatta Cumhurbaşkanı belediyelerle ilgili birçok yetkiyi, orada bırakmayıp kendi üstüne aldığı için o kadarı bile olmuyor. Bakanlık, başbakanlık yaptığı zamanlarda sözde yetkilenmiş göründüğü alanlara dair hiçbir sorumluluğu üstlenmesine izin verilmemiş bir bürokrattan da seçimleri siyasal faaliyet olarak algılamasını beklemek yanlış olur.

Binali Yıldırım tuhaf demeçleri, dil ve tahta üzerindeki tebeşir sürçmeleri, gazetecilere adaylığıyla ilgili “Bana her şeyi sorabilirsiniz” dedikten sonra  “Ayakkabı numaramı, hobilerimi, korkularımı sorun” türü ifadeleriyle nevi şahsına münhasır bir kişilik gibi görünse de o, aslında apolitikleştirilmiş bir siyasetin medyandaki kalabalığını da tarif eden en marjinal figürü. Siyasetçiye ancak ayakkabı numarası ve hobileri hakkında konuşabilecek kadar irtifa kaybettiren de onu, yönetici organları denetleme hakkı olmayan yurttaşla siyasi muhabbet edemez duruma getiren de bu siyasi sorumsuzluk düzeni.

Sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu, o istediğinde görevden alınabilecek üyelerle kurulu teknokratik bir icra heyeti niteliğindeki bakanlar kurulu ile, işlevsizleşmiş bir Parlamentonun belirdiği bir yerde yönetici gücün siyaseti de tek bir mercie kilitlenir. Ki o merci Kürtlerin yaşadığı bölgelerde seçilen belediye başkanlarını görevden alıp kayyım atamak suretiyle kendisini yerel siyaset için de icazet merkezi olarak konumlandıracağı süreci açtı. Yerelden yukarıya kadar bütün idarelerin adım adım teknokratlaştığı bir peyzaj bu. Siyasetçiye yer kalmayan bu kuruluşta parti içi müzakere de gereksizleşir. Hatta toplumun müzakere talebi de bastırılır. Sonuçta o kadar “iş” varken kim uğraşacak bununla.

Zaten, geçici bir siyaseti yürütmek için değil, siyaset üstü, devleti ve herkesi kesen bir beka davasını gütmek adına var olduğu iddiasındaki iktidar blokunun aşkınlık talebinin akıbeti, her kafadan çeşitli seslerin çıktığı müzakere ortamlarının dağılmasını şart koşuyor. Herkes bu talebin arkasında ama iyilikle ama zorla dizilmeli. Temsil kurumlarının yeniden dizaynı, basının tekelleşmesi, akademiye yönelik baskılar, grev, protesto ve gösteriler üzerindeki engellemeler, seçim hileleri ve yasakları ne pahasına olursa olsun bu tek adam rejimi teknokrasisini, rastlantıya bırakmadan iş başında tutmak için gündemde.

Binali Yıldırım da sürece en kolay adapte olanlardan biri olarak yeni tip siyasetçiyi başarıyla temsil ediyor. O bir iş adamıydı ve şimdi de hasbelkader doldurduğu koltuklarda da iş yapmaya devam ediyor. Sayısız şirketlere sahip olmakla aynı anda hem Meclis Başkanlığı yapmanın hem de Belediye Başkanlığı adayı olmanın bağdaşabileceğini düşünmekte elbette haklı. Sonuçta devletin yönetim kurulları, CEO’ları, genel müdürleri ve alt kademe yöneticileriyle birlikte bir şirket gibi örgütlenmesi uhdesinin hayata geçmesi kadroların da şekil değiştirmesi anlamına geliyor.

Bunun yasaya uygun olmadığı iddiasına karşı “O kadar önemli bir paha değil” diye düşünmeye devam edebilir. Biraz ben veririm, birazını toplarız! Ama bu kuralsızlığın bedelini her seferinde yurttaş ödüyor.

           

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...