Politikanın İZBAN işçisiyle imtihanı
Fotoğraf: Envato
“İzmir Banliyö Taşımacılığı Sistemi Ticaret Anonim Şirketine bağlı işyerlerinde Türkiye Demiryolu İşçileri Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin, şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozucu nitelikte görüldüğünden altmış gün süreyle ertelenmesine, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 63. maddesi gereğince karar verilmiştir.
7 Ocak 2019
Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı”
İZBAN işçilerinin grevi, 29. gününde bu kararla yasaklandı.
İZBAN işçilerinin bir aylık grevi, yarattığı etki ile siyaset zeminini de etkiledi.
Neler oldu bu bakımdan bir hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Aralık 2018 günü, partisinin İstanbul il başkanlığı toplantısında şöyle demişti: “Bizimle beraber grev denilen olaylar ortadan kalktı. Eğer grev olmuyorsa demek ki işçinin hakkını veriyorsun, hukukunu gözetiyorsun. Böylece de grevler minimize oluyor. Asgari oluyor. Grevsiz bir toplum meydana geliyor. İzmir’de İZBAN’da grev var. Hadi buyur neden çözmüyorsunuz? CHP, mantığında grev var. Onunla övünüyor ya. Onunla yaşamak kendisi için gurur. Tamam da... O insanlar için çile. CHP, çiledir.”
Erdoğan’ın konuşmasında üç manipülasyon birden var. İZBAN’ın yüzde 50’si TCDD’ye, yüzde 50’si İzmir Büyükşehir Belediyesine ait. 10 yönetim kurulu üyesinin yarısı TCDD, yarısı İBB’den. Erdoğan’ın işçinin hakkını vererek, grevsiz bir toplum meydana getirdiklerine dair iddiasının sağlamasını ise, en iyi kendi tarihiyle yapabiliriz. AKP, iktidara geldiği 2002’den bu yana, -son İZBAN greviyle birlikte- 7’si OHAL döneminde olmak üzere 16 grev yasakladı. Erdoğan’ın, patronlara seslenirken grevleri yasaklamakla övünen sözlerini de buna ekleyin.
Ayrıca, İZBAN’da greve giden 343 işçi, AKP iktidarının ülkeyi yönettiği dönemdeki ekonomik koşulların sonuçlarına bir tepki olarak greve gitmişti. Bu da, Erdoğan’ın manipüle ettiği üçüncü gerçek.
Gerçeklerle Erdoğan’ın söyledikleri arasındaki bu açık ara mesafede, AKP’nin izlediği siyaset, sınıfsal karşılıkları bakımından şaşırtıcı değil doğrusu.
CHP’nin İZBAN grevi karşısındaki pozisyonu ise, Türkiye’de sosyal demokrasinin hem bir siyasal parti, hem onun yönettiği bir büyük şehir belediyesi, hem de, tamamını içermese de, tabanına dair ifade ettikleri bakımından gerçekten bir ders konusu gibi.
CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, 5 Ocak günü, İZBAN greviyle ilgili olarak söze önce, DİSK Genel Başkanlığı yapmış bir isme uygun bir ifadeyle başladı: “En başından bu yana takip ettiğim süreçte işçilerin çok da afaki taleplerinin olmadığını biliyorum. İZBAN’da çalışan işçi kardeşlerimin yarısı yoksulluk sınırının altında çalışıyor.”
Evet, İZBAN işçilerinin direnişlerini itibarsızlaştırmak için üretilen spekülasyonların aksine, en düşük ücret alan İZBAN işçisi net olarak 2700 lira istiyor. Bunun neresi afaki?
Ama Kani Beko’nun devamında söyledikleri, önce söylediklerini de alıp götüren cinsten: “Greve gidilmesinin asıl nedeni yerel seçim öncesi İzmir’de ulaşımın felç olması ve Büyükşehirin beceriksizlikle suçlanmasıdır, yani politiktir.”
İZBAN işçilerinden Koray Yıldırım’ın söyledikleri ise, Erdoğan ile Kani Beko’ya ortak bir yanıt içeriyor. Yıldırım, İZBAN'ı iki zıt kutbun yönettiğini hatırlatarak şöyle diyor: “Biri TCDD’den ötürü hükümet, diğer tarafı da CHP’li yerel belediye. Eğer bir siyasi senaryo varsa bu, işçinin dışında oluşan bir şey. İşçiler burada emeğinin hakkını alabilmek için grevde. Bizi bağlamıyor siyasi senaryolar.”
İşçi Koray Yıldırım’ın, yaratılan kutuplaşmanın etkisiyle, sosyal medyada İstanbul Havalimanı işçileri gibi, kendilerinin de tutuklanmasını isteyenlere, yalan dolan bilgilerle kendilerini hedef alanlara da sözü var: “Sosyal medyada siyasileri haklı bulanlar gelsinler bizden çalışma ortamımızı, işimizin riskini dinlesinler, maaş bordrolarımız açık görsünler, verilen zamlar ortada. Biz burada ağır bir iş yapıyoruz, can taşıyoruz. Asgari ücrete bu işi yapalım diyenler gelip burada çalışmaya başladıklarında bir sonraki grevi kendileri yapacaklardır.” (Evrensel, 7 Ocak 2019)
İşçiler, “Neden sadece İzmir’de grev oluyor” sorusu karşısında ise, aynı işi yaptıkları diğer illerdeki raylı ulaşım işçilerine göre aldıkları ücretin daha düşük olduğunu hatırlatıyorlar.
Şu an, Türkiye’de işçi hareketinin mücadele düzeyi daha güçlü olsaydı, kuşkusuz, son derece haklı ve meşru talepleri için grev yapan İZBAN işçileri böyle hedef alınmaz, seçimlere de siyasetin doğru koordinatlar üzerinde kurulduğu bir zeminde gidilirdi.
Şimdi artık bu yasak kararından sonra, İZBAN işçisini hedef alanlar kına yaksın.
Ancak tüm bunlara rağmen, 343 İZBAN işçisinin bir ayda başardıkları bile politikadaki çürümeye ayna tutacak kadar bir etki yaratmaya yetti.
Az şey mi? Gurur duyalım onlarla!
- IMF, OVP, gezici aşevleri ve emekçinin ayak sesleri 22 Nisan 2024 05:05
- Bayramda ada vapuru 15 Nisan 2024 06:30
- Bir seçimin ardından: Ne yapmalı? 08 Nisan 2024 05:05
- İktidar açısından ciddi bir ‘meşruiyet’ tartışmasının kapısı açıldı 01 Nisan 2024 05:37
- Defansta bir AKP mitingi ve kapıdaki emekli 25 Mart 2024 05:20
- 31 Mart öncesi Diyarbakır: Barışa ve ekmeğe aç 18 Mart 2024 05:25
- Bir piramidin tepesinde yalnız başına 11 Mart 2024 05:25
- 2 Mart darbesinden 30 yıl sonra 04 Mart 2024 04:55
- Funda Bakış: Kadınların, emekçilerin gücü olacağız 26 Şubat 2024 05:29
- Pablo Escobar'dan İliç'e uzanan yol 19 Şubat 2024 05:10
- 31 Mart'a giderken partilerin rantla imtihanı 12 Şubat 2024 04:10
- İstanbul seçimleri için kritik günler 07 Şubat 2024 04:50