04 Ocak 2019 08:15

Yeni bir dalga mı?

Yeni bir dalga mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geride kalan yılın son aylarına damga vuran olay Fransa’da “Sarı Yelekliler” hareketi oldu. Kuşkusuz bu ileri sürdüğü taleplerinde ortaya koyduğu gibi mevcut ekonomik ve sosyal politikalara karşı bir halk hareketiydi ve bu karakterinden dolayı da ilerici bir özellik taşıyordu. Gazetemizde gerek köşe yazılarında, gerekse de haber içeriklerinde konunun bu yanı yeterince işlendi. Burada bu hareketin dünya genelinde emekçi halklar ve işçi sınıfı için neyi ifade ettiği ve gelecek için hangi anlamı taşıdığı üzerine durmak istiyorum.

Başta kapitalizmin merkez ülkeleri olmak üzere tüm kapitalist sistem neredeyse son 40 yılını neoliberal saldırılar altında geçirdi. Emperyalist burjuvazi özellikle ABD’de Reagan ve İngiltere’de Thatcher dönemlerinden başlayarak işçi ve emekçi halklara karşı merkezinde özelleştirmelerin olduğu genel bir saldırı başlatmıştı. Bu saldırılar “duvarların yıkılması”nın ardından daha geniş bir alana yayılmış, zirvesine ulaşmıştı. Özelleştirmeler neredeyse tamamlanmış, kazanılmış sosyal haklar budanmış, özellikle eğitim ve sağlıkta emekçilerin üzerine ağır yükler bindirilmişti.

90’ların ortasında başta Fransa olmak üzere geniş işçi eylemleri gündeme gelmiş, özellikle Fransa’da saldırıların şiddeti kesilmiş, uygulamalar sonraki yıllarda yavaş yavaş hayata geçirilmeye başlanmıştı. Ama bu hareketlenmeler işçilerin hak kayıplarına razı olma, karşılığında işini koruma diye özetleyebileceğimiz çerçeve boyun eğmesi ile genel olarak son bulmuştu. Elbette sonrasında da çeşitli ülkelerde işçi ve halk hareketleri gündeme geldi, ama bunlar genel olarak gidişatın yönünü değiştiremedi. Uluslararası işçi sınıfı ve emekçi halklar geriletilmişler ama artık geriye çekilmelerinin olanaksız olduğu bir duvara da gelip yaslanmışlardı.

Açıkçası emperyalist burjuvazi işçi sınıfına “kaybedecek bir şeyleriniz var, bu kaybedeceğiniz şey işinizdir” tehdidini savurmuş bu tehdit de özellikle sendika yönetimlerinin uzlaşma ve boyun eğme tutumuyla geçici bir zafer kazanmıştı. İşçi hareketi artık toplu sözleşme dönemlerinde kısmen canlanan, sonrasında genellikle küçük kazanımlarla ilerleyen bir hareket olarak devam etti. yani tüm muharebe duvarın önünde cereyan ediyor, mevcut mevzi buradan savunuluyordu. Ama “Sarı Yelekliler” hareketi farklı bir gelişmenin olabileceğini tüm dünya halklarına gösterdi.

Neoliberal politikaların uygulanması ile kaybeden sadece işçi sınıfı değildi ve  diğer halk sınıf ve tabakaları da büyük kayıplara uğramışlardı. Bu nedenle harekete geçenlerin belli bir sınıfın damgasını taşıması, bu sınıfın harekete damgasını vurması bu aşamada gerekmiyordu. Harekete geçen halk kitleleri ile birlikte işçilerde sınıf olarak değilse de halk olarak harekete katıldılar. Sendika yöneticilerinin işçi sınıfı hareketi önüne kurdukları baraj farklı bir noktadan yarılmıştı. Bunu gören ilk burjuvazi oldu ve sendika yönetimlerini göreve çağırdılar! Hareket kontrol altına alınmalı ve yatıştırılmalıydı. Faşist partinin de karşı açıklamaları gecikmedi, çünkü böyle bir halk hareketi onlar içinde tehlikeliydi!

Şimdi soru şu; bu tür bir hareket, yani halk sınıf ve tabakalarının sokaklara taşan hareketi, yakın dönemin halk hareketlerinin izleyeceği bir yolu açabilir mi? Bunun olabilmesinin koşullarının var olduğu görüldü. Bir yanıyla işçi sınıfının sınıf olarak harekete geçmemesi, sınıf hareketinin bir eksikliği olarak görülebilecekken, diğer sınıf ve tabakaları ile birlikte doğrudan sokağa çıkmaya eğilim göstermesi de hareketin ileri yönüne işaret edebilir. Yani süreç tersinden de işleyebilir, genel olarak sınıf hareketi halk hareketlerini tetiklerken, bu kez halk hareketleri sınıf hareketini tetikleyip, işçi sınıfına sınıf olarak halkın önüne düşmesi gerektiğini hatırlatabilir!

Yaşam zengin ve tecrübeleri çok yönlü, belli bir kalıba ve cendereye sıkıştırılamıyor. Fransızlar harekete geçtiklerinde 1789’u, 1870’i hatırlatıyorlar. İşçi sınıfı da halkla birlikte harekete geçtiğinde neden 1917’yi hatırlamasın! Tarihsel tecrübeler gösteriyor ki, ne sarı tek başına sarı olarak kalıyor, ne de kırmızı tek başına kırmızı olarak kalıyor. Bir noktaya geldiğinde sarı ve kırmızı aynı zeminde buluşuyor! Ne demişti büyük yazar; “teori gridir dostum, yaşamın sonsuz ağacı ise yeşil.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...