04 Ocak 2019 00:17

Reklamlar bitti, şimdi gerçekler!

Reklamlar bitti, şimdi gerçekler!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde Kuzey Suriye’deki askerlerini çekeceklerini açıklamasının ardından ‘Trump’ın Çekilme Kararı Erdoğan’ın Bir Zaferi mi?’ sorusunu sormuş ve yaratılan zafer havasının aksine bu kararın Erdoğan iktidarının Suriye gerçekleri ile daha hızlı bir şekilde karşı karşıya kalmasına yol açacağını belirtmiştik. Çekilme kararının üzerinden daha iki hafta bile geçmeden iktidar cephesindeki zafer havası yerini belirsizlik ve tartışmalara bırakmış durumda. Çünkü yeni koşullar Erdoğan iktidarının ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanarak manevra yapma alanını ciddi biçimde sınırlıyor ve bu koşullarda ısrarla sürdürülen müdahaleci politika kaçınılmaz bir biçimde Suriye gerçeklerinin sert duvarına doğru hızla ilerliyor.

Şimdi “Türkiye’nin ABD’ye gücünü gösterdiği”, “Erdoğan’ın dünya lideri olduğu” vs. reklamlarını bir tarafa bırakıp gerçeklere bakalım.

Öncelikle Trump’ın son açıklamalarından başlayalım.

Trump, son açıklamasında önceki açıklamalarının aksine çekilme konusunda bir takvim vermediğini ve dahası Kürtleri de korumak istediklerini söylüyor.

Bu açıklamalar ABD’nin çekilme sürecinin özellikle İran’ın Suriye’deki varlığının sınırlanması konusunda Rusya ile yapılan pazarlıklara göre şekilleneceğini gösteriyor. Bu sürecin Kürtler (Suriye Demokratik Güçleri-SDG) ile Suriye rejimi arasındaki görüşmelerle eş zamanlı olarak işleyeceği düşünüldüğünde çekilme sürecinde Kürtlere yönelik fiili bir müdahalenin de önüne geçilmiş olacak.  

İşte o zaman Trump’ın Erdoğan’a verdiği müjdeden geriye kala kala ABD Kürtlerle iş birliği yaptığı bölgeden çekileceği için iki ülke arasındaki gerilimin düşürülmesi kalacak. Trump’ın İran’ı kuşatma stratejisi için Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu sır olmadığına göre, bu gerilimin düşürülmesi de asıl olarak ABD’nin Türkiye’deki iktidarı yeniden ‘bölgesel taşeronluk’ rolüne hazırlamasına yarayacak.

Erdoğan iktidarının olası Fırat operasyonunda öncelikli hedefinin Menbic olduğu biliniyor ve zaten 15 bin ÖSO militanı Menbic sınırında bekletiliyor. Ancak ABD’nin çekilme kararının olası Fırat operasyonunun önündeki engelleri kaldırmak bir tarafa bu operasyonu oldukça zorlaştırdığını gösteren ilk gelişme de Menbic’de yaşandı. SDG ve Suriye rejimi arasında varılan anlaşma gereği buradaki SDG güçleri çekilerek yerlerini Suriye rejim güçlerine bırakıyor. Bu anlaşmaya bağlı olarak önceki gün 400 SDG militanının Menbic’i terk ettiği belirtiliyor. Rusya’nın da bu gelişmeyi doğrulaması ve dahası desteklediğini açıklaması, Erdoğan iktidarının müdahale girişimlerini çıkmaza sokuyor.

Menbic’deki gelişmelere ve daha önce Kürt güçlerinin Suriye rejimine yaptıkları “Egemenlikten kaynaklanan görevlerini yerine getirerek sınırları koruma” çağrılarına bakarak ABD’nin çekilme sürecinin olası müdahale girişimlerinin önüne geçmek için SDG’nin sınırların kontrolünü Suriye rejimine devredeceği bir süreç olarak işlemesi kuvvetle muhtemeldir.

Elbette Kürtler (SDG) ve rejim arasındaki görüşmeler sadece güvenlik ekseninde yürütülmüyor. Çünkü yeni Suriye anayasasının yazım sürecinin en önemli konularından birini de Kürtlerin statüsü oluşturuyor ve hazırlanan taslağa dair basına yansıyan bilgiler bu anayasada Kürtlere sınırlı da olsa (daha çok ulusal-kültürel haklar temelinde) bir özerkliğin öngörüldüğünü gösteriyor.

Bu noktada Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının ancak Rusya’nın ‘olur’u ile yapılabildiğini hatırlatmak gerekiyor-ki, bu ‘olur’un arka planında Rusya’nın Türkiye’nin askeri varlığını ABD’nin hesaplarını bozmanın yanı sıra Kürtleri rejim ile anlaşmaya zorlamak için kullanmak istemesi bulunuyordu. Dolayısıyla ABD’nin çekildiği ve rejim ile Kürtlerin uzlaştığı bir tabloda Rusya’nın Türkiye’ye müdahale kapısını açmasının gerekçeleri de büyük oranda ortadan kalkmış olacaktır.

Burada olası Fırat operasyonu konusunda içeride yaşanan bir gelişmeyi ve bu gelişme ile ilgili tartışmaları da not etmek gerekiyor. Daha önce gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarında önemli görevler üstlenen 2. Ordu Komutanı Orgeneral Metin Temel ve 4. Komando Tugayı Komutanı Tuğgeneral Mustafa Barut görevlerinden alınarak pasif görevlere atandılar. Sözcü gazetesinden Deniz Zeyrek’in 2 Ocak tarihli yazısında bu “tenzili rütbe”nin iki generalin Fırat operasyonuna karşı çıkmaları nedeniyle yapıldığı iddiasını gündeme getirmiş olması, iktidarın ısrarcı olduğu bu politika konusunda içeride de sorunsuz olmadığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

Son olarak Türkiye’deki iktidarın cihatçı grupların tasfiyesi konusunda Rusya’ya güvence verdiği İdlib’den de alarm sesleri geliyor. İdlib’de Nusra’nın devamı olan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile Türkiye destekli Nureddin Zengi grupları arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Bu çatışmalar daha şimdiden Erdoğan iktidarının garantörlüğünü üstlendiği tasfiye sürecinin Türkiye’yi ciddi sorun ve tehditlerle yüz yüze getireceğini gösteriyor.

İşte bu gelişmeler Suriye’de barışçıl bir politikayı; Suriye rejimi ve Kürtlerle diyaloğu zorunlu hale getirdiği halde Erdoğan iktidarı arabasını hızla duvara doğru süren maceracı bir sürücü gibi müdahale politikasında ısrar ediyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...