02 Ocak 2019 00:39

Yasin Aktay’a Suriye soruları

Yasin Aktay’a Suriye soruları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ın, Yeni Şafak’taki köşesinde önceki gün yayınlanan yazısı, birçok soruyla birlikte tartışmayı gerektiriyor. 

Başlığından başlayalım: “Suriye’de Türkiye ayarı: Suriye Suriyelilerindir!”. Başlığı destekleyen bir bölüm de şöyle: “Şimdi anlaşılıyor ki, hem ABD’nin hem PYD’nin oradaki varlığı kendisine vekalet imiş. Ama bu durum artık sürdürülemez. Bugünkü haliyle de ülkenin bir çok noktasını olduğu gibi burayı da kendi imkanlarıyla yönetemeyecek, çünkü Münbiç halkı Esad’ı reddediyor. Esed’i Münbiç halkıyla başbaşa bırakmak da göze alınamayacak derecede tehlikeli, çünkü Esed’in kendi halkına neler yapabildiğini sekiz yıl içinde herkes yeterince görmüş oldu. Türkiye’ninse baştan itibaren çizgisi belli. Suriye’nin toprağında gözü yok”.

İlk bakışta, güzel bir laf gibi görünse de, Suriye sahasındaki son 8 yıllık savaş halini yakından takip edenler, ‘Suriye Suriyelilerindir’ argümanının tek başına hiçbir şey ifade etmediğini bilir. Şu an, Suriye sahasında asker bulunduran ve Suriye’ye yönelik askeri harekat süreçlerine katılan ülkeler içinde, “Suriye toprağında gözüm var. Suriye, Suriyelilerin değildir” diyen var mı?

Erdoğan’ın, dönemin Başbakanı olarak, savaşın başında söylediği şu sözler, tam da bu nedenle, Türkiye’nin Suriye politikasının hedefleri bakımından hep tartışıldı: “Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız.” (Hürriyet, 05/09/2012)

ABD ve diğer batılı güçlerin Suriye’ye dönük müdahalesi, tıpkı daha önce birçok başka ülkeye olduğu gibi, ‘demokrasi götürme’, ‘ülke halkını diktatörden kurtarma’ gibi temalar üzerine kuruluydu. Bir ülkenin, ciddi bir maliyete ve risklere katlanarak, sınır ötesi askeri harekatlara ilişkin kendi çıkarlarıyla belirlenen ajandası olmadan, sadece ‘demokrasi’ götürme adına bunu yapacağına kim inanır? Aynı zamanda bir öğretim üyesi olan Yasin Aktay inanıyor mu mesela?

Örneğin ABD, -tıpkı Irak’ın işgalinde olduğu gibi- dünya kamuoyunu ikna etmeyeceğini bilse de, bir tutamak noktası olarak tartışılması bakımından belki gerekçeler, iddialar öne sürerken, asıl amacını da, ‘insani müdahale’ ambalajının içine koyuyor. Bunu bilmeyen var mı?

Mesela ABD neden Suudi Arabistan’a, Suriye’ye yaptığı yöntemlerle ‘demokrasi’ götürmeye kalkmıyor? Aynı soruyu Türkiye açısından soralım. Son olarak, Türkiye’nin en büyük kentinin başkonsolosluğunda Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı vahşice katleden bir Suudi yönetimi gerçeği karşısında yapılan nedir? Suudi Arabistan’ı askeri müdahale yoluyla ‘demokratikleştirmeye’ kalkmak mı? 

Aktay’ın yazısındaki başka bir bölüm de şöyle: “En iyi ihtimalle ABD, devirmek için geldiği Esad’ın önüne sürdüğü DEAŞ ile oyalanmaya başladı. Kuşkusuz bu senaryo ABD’yi çok saf bir aktör yerine koymayı gerektiriyor ki, durum bu kadar basit değil. Bugün ABD askerinin Münbiç’ten çekilmesiyle birlikte rejim askerlerinin oraya girmeye başladıklarını duyurmakta gecikmemeleri, aralarındaki ilişkinin örtük boyutlarını bize tekrar gösteriyor.”

Aktay’ın, bir mensubu olduğu iktidarın Suriye politikası açısından, ABD’nin Suriye politikasını tartışmasında yadırganacak bir şey yok. Argümanlarını doğru bulmuyorsanız eleştirirsiniz. Suriye halklarının, rejime dair olarak, kendi değiştirme çabaları dışındaki tüm girişimler ve dış müdahaleler ciddi bir meşruiyet gölgesini hep üzerinde taşıyacak örneğin. Bu, ABD için de Türkiye için de geçerli.

Ancak Yasin Aktay’ın yazısında bu tartışmayı yaparken, üzerinde ayrıca durulması gereken çok önemli nokta var. ABD açısından, “DEAŞ ile oyalanma” ifadesini kullanan Aktay, IŞİD (DAEŞ) için, Esad yönetimi ve PYD ile YPG’ye dair kullandığı söylemlere göre, daha talileştirici bir ifade kullanıyor. Yazısının toplam bağlamı böyle.

Ve şimdi, çok sorulan bir soruyu yeniden soralım. Eğer, devlet gerektiği düzeyde önlem almış olsaydı, Türkiye için aslında bir iç tehdit olan IŞİD’in, Diyarbakır ve Suruç’ta, ardından da başkentin göbeğinde katliamlara imza atması mümkün olabilir miydi? Üstelik katliamları gerçekleştiren ve organize eden IŞİD militanları hakkında çeşitli devlet birimlerinde çıkarılan ‘yakalama’ kararlarına rağmen!

10 Ekim Ankara Katliamı’ndan sonra bir gazetecinin İçişleri Bakanı Selami Altınok’a sorduğu “İstifa edecek misiniz?” sorusu karşısında Adalet Bakanı Kenan İpek’in gülmesi hâlâ hafızalarımızda. Bu katliama ilişkin sorumluluklarına dair hiçbir devlet yetkilisi yargılanmazken, Hayatın Sesi Televizyonu’nun kapatılma gerekçeleri arasında 10 Ekim Katliamı’na dair verdiği haber yer aldı. Bu ülkede gazeteciler IŞİD’in üzerine giden haberleri nedeniyle yargılandılar. Daha birçok şey söylenebilir bu açıdan. Şimdilik bu sorular ve hatırlatmalarla bir virgül koymuş olalım. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...