28 Aralık 2018 01:00

Havuz medyası-Savcılık-RTÜK: Koordineli 'parti devleti' adımları

Havuz medyası-Savcılık-RTÜK: Koordineli 'parti devleti' adımları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Düşüncelerini ifade ettikleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “sanatçı müsveddesi” olarak ilan edilen ve sonrasında Erdoğan’ın yargıyı göreve çağırmasının üstünden 24 saat bile geçmeden, ülkenin önemli iki sanatçısı Metin Akpınar ve Müjdat Gezen, polis marifetiyle savcılığa götürüldü. Ardından mahkemeye çıkarıldılar.

Aradan üç gün geçmeden RTÜK, Gezen ve Akpınar’ın konuştukları “Halk Arenası” programına ve Halk TV'ye “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasıyla “5 kez yayın durdurma cezası”(*) verdi.

RTÜK’ün böyle bir konuda ve bu hızda bir rapor hazırlaması ve karar vermesi ise ayrıca dikkat çekiciydi.

RTÜK aynı gün aldığı bir başka kararda, bu kez Fox TV’ye “üç kez yayın durdurma” cezası verdi. Fox TV’ye verilen cezanın gerekçesi de Halk TV’nin gerekçesinin aynısıydı.

Yeri gelmişken, RTÜK yasasına göre bir yılda iki kez yayın durdurma cezası alan TV kanallarının kolaylıkla kapatılabileceğini de burada anımsatalım.

SAVCILIK VE RTÜK ARTIK ‘HAZIR OL’DA!

Son yıllarda, Erdoğan’ın yazdıklarından hoşnut olmadığı için, “Bu nasıl gazetecilik”, “Bunlar gazeteci değil”,... gibi eleştirilerin hedefi olan pek çok gazeteci, gazete ve TV kanalı “havuz medyası”nca linç edilmiştir. Gazete ve TV kanallarının patronları, hedefe konan gazetecileri işten atmaktan geri durmamışlar ama nihayetinde kendilerini de hedef olmaktan kurtaramamışlardır. Bu yüzden ya “tam biat etmek” ya da gazete ve TV kanallarını da “elden çıkarmak” zorunda kalmışlardır.

Ülkedeki görsel ve yazılı medyanın yüzde 90’nının (hatta daha fazlasının) “havuz medyası”na dahil edilmesi; böylesi sistematik ve çok yönlü bir baskı altında ve “medyayı terbiye etme” sürecinde oluşturulmuştur.

Bu süreç içinde “havuz medyası”, “durumdan görev çıkarma”yı, daha Cumhurbaşkanı ya da makamlardan işaret gelmeden istenmeyen gazetecileri, siyasetçileri, hak savunucularını, aydınları, sanatçıları, akademisyenleri,... hedefe koyup linç etmeyi kendine ders çıkarmıştır. Kimlerin tutuklanıp kimlerin serbest bırakılacağına kadar mahkemelere ayar vermeyi öğrenmişlerdir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i hedefe koyup yargıyı göreve çağırmasının ardından, üç gün içinde ve tarihte görülmedik bir hızla savcıların ve RTÜK’ün harekete geçmesi; “havuz medyası”nın yanında artık savcıların ve RTÜK’ün de “hazır ol”da bekleyeceğini göstermiştir. 

MECLİSTE ‘PARTİ DEVLETİ’ TARTIŞMASI

Bu gelişmeler Meclise, “parti devleti oluşturma” tartışması olarak yansıdı.

AKP’nin “parti devleti oluşturma yolunda ilerlendiğini” belirten HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu’na AKP’li vekiller, “parti devletinin CHP’li tek parti döneminde olduğu”nu söylediler. Üstüne kendilerinin parti devletine karşı olduklarını ifade ettiler. 

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, "Burada buz gibi, bal gibi parti devleti vardır ve millet bundan rahatsızdır" diye tartışmayı sürdürdü.

Evet, Erdoğan ve AKP’nin “tek parti tek adam rejimi”  doğrultusunda girişimlerini başlatmasından beri, “AKP’nin devlet partisi olma, devleti de AKP’lileştirme” amacında olduğu; gerek gazetemizde gerekse ilerici demokrat çevrelerde tartışılmakta, bu doğrultudaki girişimler teşhir edilmektedir. Özellikle de 15 Nisan Referandumu ve sonrasında 24 Haziran Seçimi’den beri de resmen AKP’nin bir “devlet partisi” olarak davranması, devlet kurumlarının AKP’nin yan örgütlerine dönüştürülmesi girişimleri hızla ilerlemektedir. OHAL bu doğrultudaki adımların hızlandırılması için kullanılmıştır. 

Gelinen yerde, bırakalım yüksek bürokrasiyi, akademiyi, yargıyı, AA ya da TRT’yi; devletin herhangi bir işinde çalışacak taşeron işçiler bile artık AKP’nin yerel teşkilatlarından torpil olmadan işe girememektedir. “Güvenlik soruşturması” adı altında kişilerin aileleri, yakınları, didik didik edilip bir AKP karşıtlığı ya da şüphesi varsa, kariyerine, liyakatına bakılmadan üstü çizilmektedir.

AMAÇ ‘TEK PARTİ YÖNETİMİ”DİR FARK ZAMAN FARKIDIR!  

Akpınar ve Gezen’in hedef gösterilmesinden sonra bu kadar hızlı hareket edilmesi ve havuz medyası-savcılar-RTÜK üçlüsünün bu kadar koordineli davranması bir rastlantı değildir. Tersine “tek parti tek adam rejimi”nde gelinen aşmanın gözle görülür ifadesidir.

AKP’li vekillerin “devlet partisi” ya da “parti devleti inşa edildiği”nden söz edildiğinde, CHP’nin tek parti dönemini öne çıkararak kendilerini tartışmanın hedefi olmaktan çıkarmaları ise artık çok bayat bir taktiktir.

Bugün Erdoğan-Bahçeli (AKP-MHP) ittifakının yönteminde gidişat; (bugünkü zamanla olan bağlantılı yanları dışında) CHP’nin tek parti dönemindeki gibi bir “tek parti yönetimi”dir. Aradaki asıl fark Erdoğan ve ekibinin henüz oraya gelmemiş olmasıdır. Gayretleri ise biran önce o hiçbir muhalefetin kendilerini rahatsız etmediği günlere varmaktır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...