21 Aralık 2018 23:17

Adıyla müsemma: Soğuk Savaş

Adıyla müsemma: Soğuk Savaş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Last Resort”, “Aşk Yazım”, “Gizemli Kadın” ve son olarak 2015 yılında yabancı dilde en iyi film Oscar’ını kazandığı “Ida” ile tanınan Polonyalı yönetmen Pawel Pawlikowski bu yılın ses getiren filmi “Soğuk Savaş” ile sinemalarımıza konuk oluyor. İlk gösterimi Cannes’da gerçekleştirilen ve en iyi yönetmen ödülünü kazanan yapım, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde parçalanmış bir dünyada bir araya gelmeye çalışan iki aşığın izini sürüyor.

1949 yılından 1964 yılına kadar devam eden bu kırık aşk hikayesi aynı zamanda savaş sonrası Avrupa’nın kuruluş sancılarını da bünyesinde barındırıyor adeta. Savaşın yıkıntıları arasından ikiye bölünmüş Avrupa’da yeniden ayağa kalkmaya çalışan 1949’un Polonya’sında açılıyor film. Açılış sekansında farklı farklı insanların halk türküleri söylediğini görüyoruz. Bir süre sonra filmin kahramanlarından Viktor’unda aralarında bulunduğu bir ekibin köy ve kasabaları dolaşarak halk şarkıları derlediğini ve bu şarkıları dansla birleştirecek özel bir koro kurma çalışması yaptığını anlıyoruz. Bu koronun içinde geçmişi sorunlarla dolu Zula dikkatini çekiyor Viktor’un. Bir süre sonra koronun yıldızı olacak Zula ile Viktor arasında kaçınılmaz aşk da başlıyor böylece. Koronun ülke çapında büyük ilgi görmesi üzerine biraz daha ‘politik’ içerikler üretmesi gerektiği yönündeki telkinler Viktor’u yıldırınca ülkeyi terk etmeye karar veriyor ve Paris’e yerleşiyor. Polonya’da kalmayı tercih eden Zula ile Viktor arasındaki ‘imkânsız’ aşk da zaman aralıklarıyla Fransa, Yugoslavya, Batı Almanya, Polonya’da geçen bölümlerle geliyor gözlerimizin önüne.

“Soğuk Savaş” adı yalnızca dönemin politik iklimini tanımlamak için değil, ikili arasındaki ilişkinin dinamiklerini anlatmak için de oldukça doğru bir seçim. Daha kentsoylu, eğitimli ve politik olarak da ‘liberal’ Viktor’un savaşın ardından değişen politik sistem içinde kendisini Polonya’da rahat hissedememesinin anlaşılabilir tarafları çok. Aynı şekilde, bir köylü kızı olarak doğan, zorunda olduğu için suç işlemek zorunda bırakılan, koroya girdikten sonra hayatı değişen, etrafta olup bitenlerden bazı şeylerden rahatsız olsa bile ülkesini terk etmenin doğru olmayacağını düşünen Zula’yı anlamak da. Film, bir yandan Polonya’nın değişen dünyada konumlandığı yeni sistemin savaş ve savaş öncesi alışkanlıklarıyla bezenmiş insanlar üzerinde yarattığı etkileri ve buna uyum sorunlarını gösterirken -kimi zaman Soğuk Savaş klişelerine fazla yaslansa da- diğer yandan da ‘öteki’ tarafın da o kadar huzur verici olamayabileceğini göstermeye çalışıyor. Viktor, Paris’te tutunduğunu sanırken Polonyalı bir göçmen müzisyen olarak anılmaktan kurtulamayacağı gerçeğini görmezden gelse de Zula bu kentte geçirdiği zaman zarfında bu acı gerçeği iliklerinde hissediyor ve her şeye rağmen Polonya’ya dönmeyi tercih ediyor.

Film, bir yandan bölünmüş bir kıtanın iki yakasındaki sancıları entelektüel bir adamın kimliğinde bütünleştirirken; sıradan bir köylü kızıyken bir anda geniş bir çevre edinen Zula’nın karakterindeki gelgitlerle, oturmamışlıklarla arada kalmışlık duygusunu vermeye çalışıyor.

Pawel Pawlikowski’nın “Ida”da olduğu gibi siyah beyaz tercihi burada daha işlevli hale geliyor. İkiye yarılmış bir dünyanın her iki tarafında da salınıp duran, bir oraya bir buraya geçerken aynı anda aynı duygu ve ruh halinin içinde olmayı bir türlü başaramayan iki insanı tarif etmek için bu tercih oldukça kullanışlı.

Öte yandan yönetmen bu aşkın ‘büyük’ ve ‘inandırıcı’ olmasına dair özel bir caba da harcamıyor. İki farklı ‘dünya’nın bu aşkının en baştan imkânsız olduğunu hissettirmek için yapıyor bunu belli ki ama öte yandan bu tercihin ikili arasındaki dinamiğin gücü hakkında şüpheler uyandırdığını da belirtmek gerekiyor. Duygusal salınımları göremediğimiz gibi ikili arasında tutkulu ve vazgeçilemez bir cinsellik olduğuna dair emare de yok. Hal böyle olunca bir süre sonra ikili arasındaki ilişkinin ne olduğu ya da olacağı önemini kaybediyor ve karakterleri tek tek daha fazla merak etmeye başlıyoruz. Aralarındaki dinamiğin açık edilmemesi tercihi, özellikle de filmin ikinci yarısında Paris’in bohem sanat dünyası, Polonya’nın kendine gelme çabası gibi amentüleri tekrarlayarak geçiyor. Araya bir de ‘Sovyet mezalimi’ sahnesi serpiştirilince Zula’nın “biz bu kameranın kadrajındaki dünyaya ait değiliz, haydi çıkalım buradan” demeye getirdiği finale kadar rutin bir seyir kalıyor elimizde.

“Soğuk Savaş” kuşkusuz iyi film ama bir “Ida” değil. Yılın en iyilerinden biri mi, su götürür. Filmin festivallerde ve Oscar’da yabancı dilde film adaylığında bu kadar yürümesi hem yönetmenin hem de adının yüzü suyu hürmetine olsa gerek!

ORİJİNAL ADI: Zimna Wojna
YÖNETMEN: Pawel Pawlikowski
OYUNCULAR: Joanna Kulig, Tomasz Kot, Borys Szyc, Agata Kulesza, Cedric Kahn
YAPIM: 2018 Polonya, İngiltere, Fransa
SÜRE: 88 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...