18 Aralık 2018 05:24

Bataklıkta kulaç atarak sadece daha derine gidilebilir

Bataklıkta kulaç atarak sadece daha derine gidilebilir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son bir haftadan beri, siyasetin gündemi, “Fırat’ın doğusu”na yapılacak bir askeri operasyona kilitlenmiş bulunuyor.

Bir haftadan beri, medyanın “İçeriye dönük operasyonu” da olağanüstü bir hız kazanmış bulunuyor.

Kuşkusuz bu “Fırat’ın doğusu”, Menbic’den Kandil’e uzanan geniş ve pek çok ilişkiyi belirsizliklerin belirlediği bir coğrafya.

Ancak, bu kadar “belirsizlik” içinde bir şey çok bellidir ki, o da Suriye politikasının Türkiye’yi, mezhep çatışmaları, iç savaşlar, bölgeyi “Yeniden paylaşmak” için çatışan emperyalist güçler ve “yerli gericilikler”in oluşturduğu bataklığa kolay kolay çıkamayacağı biçimde çektiğidir.

Onun içindir ki, Türkiye’nin Suriye merkezli olarak Ortadoğu politikasını az çok izleyen, tarih bilincine sahip herkes, Erdoğan-AKP hükümetlerinin Suriye politikasını, “Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına girmesi” olarak nitelemişlerdir.

MÜLTECİLİĞİ TEŞVİKTEN ‘FIRAT’IN DOĞUSU’NA

  • “Katil ve terörist Esad” söyleminin motive ettiği bu strateji;
  • Esad’ı devirmek için Suriye halkının önemli bir kesiminin mülteci olarak komşu ülkelere sığınmasının teşvik edilmesi,
  • Esad rejimine karşı savaşan silahlı cihadist grupların desteklenmesi,
  • Katar ve Suudi Arabistan ile batılı emperyalist güçlerle iş birliği içinde Suriye rejiminin yıkılması için girişimler yapılması,
  • Esad rejiminin kolayca yıkılamayacağı görülünce, Rusya ve İran ittifakı ile iş birliğine girilerek, Türkiye’nin cihadist gruplarla Rusya-İran-Suriye arasında “ara buluculuğa” soyunması ve İdlib’de cihadist grupların koruyup kollayıcısı durumuna düşmesi,
  • Suriye masasında etkin olmak için “Fırat Kalkanı” harekatının düzenlenmesi,
  • 24 Haziran seçimine giderken, Zeytin Dalı (Afrin) harekatına ihtiyaç duyulması,
  • Şimdi de “Fırat’ın doğusu”na bir operasyon düzenlemeden “Türkiye’nin ulusal güvenliğinin sağlanamayacağı” iddiasıyla yeni bir harekata hazırlanılmasına kadar gelmiştir.

‘MİLLİ GÜVENLİĞİN’ SINIRI NEREDEN BAŞLAR?

Hiç kuşkusuz Türkiye’nin bu Ortadoğu bataklığından kolay kolay çıkamayacağı noktaya gelmesinin başlangıcı Suriye krizi değildir.

Türkiye’nin bu batağa saplanmasının arkasında; 2007 yılında yazılan “MİT raporu”nda, “Türkiye’nin aktif dış politikaya geçmesi”ni savunan, sonradan Davutoğlu’nun “derin strateji” dediği, Türkiye’nin “milli güvenlik stratejisi” anlayışı vardır. Türkiye böylece, sınırların ötesinde örtülü ve açık operasyonlar yapma, komşu ülkelerin rejimlerine müdahale etme, onlara rejim dayatma gibi hakları kendisinde gören bir ülke çizgisine getirilmiştir.

Gerek Kuzey Irak’ta girişilen askeri operasyonlar, gerek MİT üstünden cihadist İslamcı gruplarla ilişkiler, Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonları, gerek İdlib’de üstlenilen rol, şimdi de “Fırat’ın doğusu”na yönelik olacağı belirtilen operasyonun arkasında, bu ‘Milli güvenliğimizin sınırı sınırlarımızın ötesinden başlar’ görüşü vardır.

Yani bir kez, “Milli güvenliğimizin sınırı sınırlarımızın ötesinden başlar” dedikten sonra, bu, “Milli güvenliğimizin bir sınırı yok” demektir.

TARİHTEN DERS ALINSAYDI

Çünkü “Milli güvenliği korumak” için yabancı ülke topraklarında çizilen her sınır, o sınırın da ötesine geçmeyi gerektirir! Bugün Suriye’de SDG’nin kontrol ettiği bölgenin üçte birini Türkiye kontrol etse bile, yarın “Milli güvenlik tehdidini o sınırların da ötesinde arayacaktır; bu politikanın gereği odur. Kısacası bu doğrultuda attığı her adım, Türkiye’nin “bataklıkta” daha derinlere doğru kulaç atmasıdır.

Bu tablo, milliyetçi çevreleri coşturan, hamaset ve popülist siyasetin yelkenine rüzgar sağlayan bir tablodur. Ama, bataklıktan çıkmak girmekten çok daha büyük bir enerji ister. Bugün bu enerjiyi, bırakalım ekonomisi krize sürüklenmiş Türkiye, ABD bile bulamamaktadır. Onun içindir ki, Irak’ı kaçar gibi terk etmek zorunda kalmış; Afganistan’dan da çok istediği halde çıkamamakta; Suriye’de ise kendisi adına bataklığa süreceği güçler sağlamaya çalışmaktadır.

Ama Türkiye; Suriye içlerindeki IŞİD kalıntılarına karşı bile ABD’ye, “Bırak SDG’yi, biz gelip temizleyelim” diye açık çek vermektedir.

Tarihten ders alınsaydı elbette, Türkiye’nin milli güvenliğinin komşularla barıştan, halkların kaderini tayin hakkına saygıdan, kimseye rejim dayatmamaktan geçtiği bilinirdi.

Ama bugün Türkiye’yi yönetenlerin tarih diye bildikleri, biraz “İslamcılık” biraz da “Bozkurt efsanesi” etrafındaki menkıbelerden ibarettir.

Bu da onlara ancak bataklıkta bir o yana bir bu yana kulaç atarak tarih yazıldığını öğütlemektedir!

(*) “Fırat’ın doğusu”nun neden bugün gündeme geldiğinin karşılığı ise, Erdoğan-Bahçeli ittifakının yaklaşan yerel seçimlerde “savaş hali” ihtiyacıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...