13 Aralık 2018 23:20

AB ve İngiltere’nin sorunlu boşanması

AB ve İngiltere’nin sorunlu boşanması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İngiltere’de 23 Haziran 2016’da yapılan referandumdan AB’den ayrılma kararının (Brexit) çıkmasından bu yana, İngiltere, siyaseten gerilim ve belirsizlik hattında. İşbaşındaki Muhafazakar Partide sular durulmuyor. Sürecin “mimarı” Başbakan David Cameron havluyu atıp kenara çekildi. Yerine gelen Theresa May ise artık “yarım başbakan”. Önceki gün meclis grubunda yapılan oylamayı 117’ye karşı 200 oyla kazansa da politik açıdan artık duvara dayanmış durumda. Bu nedenle 5 Mayıs 2022’deki genel seçimlerde aday olmayacağını açıkladı.

Ancak buna rağmen AB ile İngiltere arasında imzalanan Brexit anlaşmasından ötürü Londra’da “artçı depremler” devam edecek. May’ın altına imzasını attığı anlaşmanın şimdi de 21 Ocak’ta mecliste oylamaya sunulacağı ifade ediliyor. Hükümet partisi içindeki muhafazakarlar ve muhalefet kanadından yapılan açıklamalara bakılırsa, anlaşmanın meclis tarafından reddedilmesi kuvvetle muhtemel. Bu da hem İngiltere hem de AB’de yeni bir belirsizliği tetikleyecek.

1 Ocak 1973’te, muhafazakar başbakan olan Edward Eeath döneminde Avrupa Ekonomi Topluluğuna giriş yapan Birleşik Krallık (İngiltere), 23 Haziran 2016’da başka bir Muhafazakar Başbakan (Cameron) tarafından AB’den ayrılma referandumuna götürüldü. Nihai boşanma takvimi olan 29 Mart 2019 yaklaştıkça İngiltere’de siyasi kamplaşma ve çelişkiler daha da derinleşecek.

Görünen o ki; AB ile 43 yıllık “evlilikten” sonra boşanmak öyle kolay olmuyor. “Boşanma” şartlarından memnun olmayanların öfkesi kolay şekilde dinmeyecek. AB ile Birleşik Krallık arasında yapılan çetin ve karmaşık müzakerelerin ardından AB’nin kazanan, İngiltere’nin kaybeden olduğu bugünden söylenebilir.

Bunun farkında olan May, içerideki tepkileri yatıştırmak için, asıl tartışma konusu olan İrlanda ile Kuzey İrlanda arasındaki sınır kontrollerini (Backstop) yeniden görüşmek için hafta içinde alelacele önce Hollanda ve Almanya başbakanlarının kapısını çaldı, sonra da Brüksel’de AB yöneticileriyle buluştu. Kuzey İrlanda konusunda “siyasi ve hukuku güvenceler” talep ettiğini söyledi. Ama istediğini bir türlü alamadı. May’a anlaşmayı imzalatan AB liderleri, Kuzey İrlanda konusunun yeniden gözden geçirilmesini isteyen May’ın gözyaşlarına aldırmadılar.

Sonuçta, Kuzey İrlanda ile İrlanda arasında serbest dolaşımın devam etmesi, Kuzey İrlanda ile İngiltere arasındaki gümrük kontrolü yapılması yönünde ısrarlı tutumlarını sürdürdüler. Üstelik, İngiltere’nin bunu kabul etmemesi durumunda gümrük birliğini iptal edeceklerini, serbest ticaret anlaşması için daha ağır şartları öne süreceklerinin mesajını verdiler. 

Dün yapılan AB zirvesinde de İngiltere karşısında geri adım atılmayacağının mesajının çıkması bekleniyordu. May’in “siyasi ve hukuksal güvence” talebine olumsuz yanıt verme ağırlıklı görüştü. Almanya’dan yapılan açıklamalara bakılırsa AB ile İngiltere arasında imzalanan Brexit anlaşmasından taviz verilmemesi isteniyordu. Eğer bir esnemeye gidilecekse de bu İngiltere için değil, AB’nin orta ve uzun çıkarları için yapılacak.

Süreç, yüzyıllarca Avrupa kıtasına kanlı savaşlarla damgasını vuran büyük kapitalist devletler arasındaki rekabetin, başka şekilde acımasızca devam ettiğini gösteriyor. İngiliz sermayesi AB’den ayrılmaya karar verdiğinden beri, Alman-Fransız sermayesinin en önemli planı bu süreçten İngiltere’nin zayıflatılarak çıkması üzerine kurulmuştu. Pazarlık masasına bu şekilde oturuldu. Gelinen aşamada, İngiltere’nin parçası durumundaki Kuzey İrlanda ile gümrük birliği temelinde bugün var olan ticari ilişkinin olduğu gibi sürdürülmesi dayatılmış ve kabul ettirilmiştir. Bunda özellikle Almanya’nın belirleyici bir rol oynadığı söylenebilir.

Alman basınında yer alan bazı yorumlarda gerekirse ikinci bir referandumun yapılması ifade ediliyor. SPD Genel Başkanı Andrea Nahles de ikinci bir referandumun düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Açıktır ki; ikinci bir referandum isteyenler İngiltere’nin yaptıklarından pişman olup, diz çökmesini istemekten başka bir şey değil. Almanya’dan başlayarak geleceğini AB’ye bağlayan ülkelerde İngiltere’ye karşı birliği terk ettiği için büyük bir öfke söz konusu. Zira İngiltere’nin diğer ülkelere de “kötü örnek” olmaması için “Ayrıldığına bin pişman edilmesi” gerektiği anlayışı oldukça güçlü. Dolayısıyla bugün İngiltere’ye yapılanlar, ayrılmayı düşünen ülkelere de bir gözdağı. 

Ne var ki; süreç tehdit ve şantajlarla engellenebilecek durumda değil. Çünkü, İngiliz halkı kararını bir kere verdi. Bundan sonra önemli olan bu karara saygı temelinde sürecin kolay bir şekilde ilerlemesini sağlamaktır. AB’nin kibirli baskısı olsa olsa daha fazla tepkinin birikmesine yol açıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...