13 Aralık 2018 23:15

Tarihsel hak ve halklar

Tarihsel hak ve halklar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Zülme ve sömürüye karşı mücadele etmek, ayağa kalkmak, isyan etmek, devrimler yapmak halkların tarihsel bir hakkıdır. Halklar bu yöne ilerlediğinde kimseden izin, icazet almazlar, eylemlerine sınır koymazlar, eğer sınır koyacaklarsa bunun kararını da kendileri verirler. Spartaküs’ten, Şeyh Bedrettin’den, Münzer’den, 1789’u yaratanlardan, Paris Komünarlarından, ‘Ekim’in kahramanlarından, ’68’den bu yana hep böyle olmuştur. İşçi sınıfının ve emekçi halkların mücadeleleri bugün de devam etmektedir ve onlar harekete geçmelerine neden olan koşullar ortadan kalkmadıkça bu tarihsel eylemlerini sürdüreceklerdir.

Bütün bunları yazma nedeni sanırım anlaşılmıştır. Fransa’da “Sarı Yelekliler”in akaryakıt zamlarına karşı başlayan, ama giderek halkın daha geniş kesimlerinin katılımı ve ileri sürdükleri taleplerinin elde edilmesine doğru genişleyen mücadeleleri ve bu mücadelenin daha şimdiden bazı kazanımlar elde etmesi, ama bu kazanımları yetersiz sayması ve gösterilerine devam etme kararları biliniyor. Fransa’daki harekete ülke içinde özellikle iktidar ve yandaşları tarafından verilen tepkiler bu yazının konusudur.

Bu hareket bir halk hareketi ve böylesine bir hareketin içinde çeşitli eğilimlerin olması da kaçınılmaz. Ama harekete damgasını vuran ve ona karakterini veren ileri sürdüğü haklı ekonomik  ve sosyal talepler. Harekete geçen bu halk onurluca yaşamalarına yetecek maaş ve ücret talep ediyor. Tekellerin adamı Macron ise alay eder gibi emekli maaşlarına 100 Avro zam yaptığını, ama bu fark için patronların vergi ödemeyeceğini açıklıyor! Fransız halkı ayağa kalktığında geçmiş politik tecrübelerini çok çabuk hatırlayan bir halktır. Bu da tekellerin, mali sermayenin devletini ve yönetimlerini korkuya düşürmeye yetiyor. Ayağa kalkan Fransızlar işlerini iyi yapacaklar, buna kuşkumuz yok.

Peki bizim iktidar sahiplerine ve onların çanak yalayıcılarına ne oluyor? Her halk hareketinin ardında komplo aramak, gizli tezgahlar hazırlandığını keşfetmek, geçmiş halk hareketlerine -Gezi gibi- kara çalmak ve saldırmak bu tayfanın genel özelliği durumunda. Her gün ülkede benzer bir hareketin hazırlığının yapıldığını, bunun için adımlar atıldığını “keşfediyorlar” ve bunu “kışkırtanların” bastırılması çağrısını yapıyorlar. Kısacası korku dağları bekliyor ve derin bir telaş yaşanıyor. Bunlara sakin olun diyecek halimiz yok! Diyeceğimiz şu, korkun, daha fazla korkun, uyguladığınız ekonomik ve siyasal politikaların faturasını ödeyeceğiniz günler uzak değil.

Eğer “kışkırtıcı” arıyorsanız, uyguladığınız ekonomik ve sosyal politikalara bakın! İşçi ve emekçilere layık gördüğünüz sefalet ücretlerine, maaşlara, yaptığınız zamlara, yüklediğiniz vergilere, sınır tanımadan uzattığınız iş günlerine bakın! İşte kışkırtıcılar orada! Bu kışkırtıcılar bazen soğan kılığına giriyor, bazen patates, bazen domates, bazen de alış veriş sepeti! Ama sizi rahatlatacaksa söyleyelim, bizim kışkırmaya hazırlananların çoğunun “sarı yeleği” yok! Çünkü arabaları da yok. Bizimkiler düpedüz çulsuz! Açlık sınırının altında asgari ücret alıyorlar, 1000 TL’nin altında emekli maaşı alıyorlar, pazarlardan boş fileyle dönüyorlar.

Bunca sıkıntı ve yoksunluğa karşın bu kitleler sokaklara dökülmüyorlarsa bu sizin marifetinizin değil, onların büyük sabrı ve metanetinin sonucudur. Ama bunu da sonsuz kredi gibi algılamayın. Kazan kaynıyor ve diplerde büyük bir kasırga birikiyor. İşçiler tezgah başında öfkelerini biliyor, dişlerini gıcırdatıyor. Gençlerimiz iş kuyruklarında, sınav kapılarında, kahvehanelerde kinlerini biriktiriyorlar. Kadınlar tencerede yemek değil, çocukları için dertlerini kaynatıyorlar, kilim değil öfkelerini dokuyorlar. Evet kışkırmaya hazır olanların durumları da bu!

Bitirirken bazı göstericilerin attıkları sloganlara takılıp Fransız halkının eylemlerine dudak büken bir kısım solculara bir kaç sözümüz var. Bolşevikler ve Lenin aptal değildi! Papaz Gapon’un harekete geçirdiği kitleyle hareket etmeye, onların taleplerini genişletmeye, hedeflerini belirlemeye boşuna çalışmadılar, onlarla birlikte boşuna Çarın kurşunlarını yemediler, kanları öldürülen işçilerin kanlarına iş olsun diye karışmadı. Ve boşuna 1905’in provası olmasaydı, 1917 olmazdı denmedi. Evet yaşam ve mücadele oldukça öğreticidir. Bazen bir kıvılcımın nelere yol açabileceği önceden görülemez! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...