13 Aralık 2018 23:30

Fırat operasyonu ve bir soru

Fırat operasyonu ve bir soru

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak bir süreden beri tırmandırılan gerilim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtın birkaç gün içinde başlayacağı açıklaması ile yeni bir boyut kazandı. ABD’nin Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile işbirliğini sürdüreceği açıklamalarını yaptığı ve ayrıca sınır bölgelerine yeni gözlem noktaları kurduğu bir süreçte Erdoğan’ın birkaç gün içinde harekâta başlanacağı açıklaması, akıllara ilk olarak Türkiye ve ABD’nin askeri olarak karşı karşıya kalacağı bir girişimin mümkün olup olmadığı sorusunu getiriyor. Olası operasyon ile ilgili akıllara gelen bir diğer soru, tıpkı 24 Haziran seçimlerinden önce yapılan Afrin operasyonu gibi buraya yönelik müdahale hazırlığının da iktidarın yerel seçimler öncesinde zayıflayan halk desteğini yeniden kazanmaya yönelik bir hamlesi olup olmadığı. Ancak bu sorulara yanıt verebilmek için öncelikle sürecin bu noktaya nasıl geldiğini, yaşanan gelişmelerin arkasında hangi güçlerin ve hesapların olduğunu da açıklığa kavuşturmak gerekiyor.

Bilindiği gibi geçtiğimiz Ağustos ayında Suriye ordusu Rusya desteğinde cihatçı grupların son kalesi olan İdlib’e yönelik bir askeri harekâta başlamıştı. Ancak Eylül ayında Türkiye ve Rusya arasında Soçi’de varılan İdlib mutabakatı sonrasında askeri seçenek rafa kaldırılmış ve Türkiye kademeli olarak bu grupların tasfiyesi görevini üstlenmişti. İdlib mutabakatından sonra-ki bugün bu mutabakatın uygulanması konusunda yaşanan ciddi sorun ve anlaşmazlıklar başka bir tartışma konusudur- Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi bakımından çözüme kavuşturulması gereken tek bir konu kalmıştı: O da Fırat’ın doğusunda (Suriye’nin kuzeydoğusunda) Kürt güçlerinin (SDG) yönetimindeki bölgenin yeni Suriye’ye nasıl dâhil olacağı konusuydu. Rusya ve Suriye yönetimi çeşitli dönemlerde Kürt güçleri ile görüşmeler yapmış olsalar da bu görüşmeler hep Kürtlerle işbirliği halinde bulunan ABD’nin bölgedeki askeri varlığının ne olacağı noktasında kilitlendi. Çünkü ABD, IŞİD ile mücadele adına Kürtlerle sürdürdüğü işbirliğini bölgede askeri olarak kalıcılaşmanın dayanağı olarak kullanmak istiyor. ABD ile bölgesel egemenlik mücadelesini sürdüren Rusya (ve İran) ise, elbette ABD’nin bölgede üs sahibi olmasını istemiyor ve dolayısıyla bunun önüne geçmeye çalışıyorlar.

O yüzden İdlib mutabakatından sonra gerek Rusya ve gerekse İran cephesinden ardı sıra Suriye’de asıl tehdidin İdlib değil, Fırat’ın doğusu olduğu açıklamaları gelmeye başlamıştı. İşte Rusya ve İran’ın açıklamaları, Kürtlerin Suriye’de bir statü sahibi olmasını ülke içinde Kürt sorununda sürdürdüğü politikalar için bir tehdit olarak gören Erdoğan iktidarını harekete geçirdi. Fırat’ın doğusu ile ilgili adım adım tırmandırılan gerilim, yakında harekâtın başlayacağı açıklamasına kadar geldi.

Rusya ve İran’ın hesabı açık: Türkiye’deki rejimin Kürt sorununu içeride baskı ve sınırların ötesinde müdahale ile çözme politikasını Suriye’de Kürtler ile işbirliği yapan ve bu işbirliğini bölgede kalıcı olmanın dayanağı haline getirmeye çalışan ABD üzerinde baskı kurmak için kullanmaya çalışıyorlar. Başka bir deyişle NATO üyesi Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirerek ABD’nin hesaplarını bozmak ve dahası, daha fazla baskı altında kalacak olan Kürtleri de Suriye rejiminin dayatacağı sınırlı bir çözüme razı etmek istiyorlar.

ABD, bölgedeki askeri varlığını IŞİD’e karşı Kürtlerle sürdürdüğü işbirliği ile açıklıyor-ki, bu nedenle IŞİD’in tamamen ortadan kalkmasını da istemiyor. Ancak ABD, bugün Kürtlerle işbirliğini sürdürmeyi zorunlu görse de bu durum Rusya ve İran’ın hamlelerine seyirci kaldığı, kalacağı anlamına gelmiyor. Menbic’te Türkiye ve ABD askerlerinin ortak devriye programının uygulanması ve KCK’nin üç liderinin bulunması için para ödülünün konulması geçtiğimiz günlerde ABD tarafından Türkiye ile gerilimi azaltmak amacıyla atılan adımlar oldu. Bu adımlara ABD’nin Türkiye’yi İran’a yönelik ambargo konusunda yaptırımlardan muaf ülkeler arasına almasını da eklemek gerekiyor. Çünkü ABD, özellikle bölgede (Ortadoğu) İran’ı kuşatma stratejisi bakımından Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor ve bu nedenle Türkiye’yi Rusya-İran ile işbirliği çizgisinden olabildiğince uzaklaştırmak istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan harekâtın yakında başlayacağı açıklamasını, Türkiye’deki iktidarın ABD’nin attığı adımları yeterli görmediği biçiminde okumak mümkün. Ancak Erdoğan’ın açıklamasının ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’nin Türkiye’ye ziyaretinin hemen ardından yapılmış olması, akıllara başka hesap ve pazarlıkların olabileceğini de getiriyor. Mesela Erdoğan, her fırsatta SDG’nin Arap ve Türkmenlere karşı etnik temizlik uyguladığı açıklamaları yapıyor ve mevcut konjonktürde ABD’nin, SDG’nin yönetimindeki bölgede Arap ve Türkmenlerin yoğunluklu olduğu alanlara yönelik sınırlı bir operasyona izin verebileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor. Bugün Erdoğan’ın harekâtın yakında başlayacağı açıklamasına karşı ABD cephesinden “tek taraflı askeri harekât kabul edilemez” yanıtının verilmiş olması da bu ihtimali ortadan kaldırmıyor.

Öncelikle ABD, sınırlı-kontrollü bir harekâta izin vererek Türkiye ile karşı karşıya gelme olasılığını bertaraf edebilir ve bölgedeki askeri varlığına yönelik olası bir tehdidin önüne geçebilir. Zaten Erdoğan’ın açıklamalarında “Hedefimiz ABD askerleri değil” vurgusunu yapması, böylesi bir pazarlığın yapılmış olabileceği ihtimalini arttırıyor.

Ancak daha önemlisi, ABD’nin böylesi bir sınırlı-kontrollü harekâta izin vermesi, aslında Erdoğan iktidarına uzatılmış bir can simidi olacaktır. Özellikle ekonomik krizin iktidara verilen desteği ve duyulan güveni ciddi biçimde düşürdüğü bir dönemde, Erdoğan iktidarının toplumun geniş kesimlerini milliyetçilik üzerinden yeniden yedekleyebilmek için Fırat’ın doğusuna olası operasyonu kullanmak isteyeceğini tahmin etmek zor değildir. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyonun gerekçesi olarak her ne kadar “vatanın bekası” dese de işin aslı bu operasyona iktidarının bekası için ihtiyaç duymaktadır.

Sonuç olarak, İdlib’de kefil olunan cihatçı gruplarının ne olacağının belirsizliği Türkiye için ciddi bir tehdit haline gelmişken bugün Fırat’ın doğusuna operasyon, Türkiye’nin güvenlik sorununu çözmeyeceği gibi ülkenin yeni tehditlerle yüz yüze kalmasına yol açacaktır. Çünkü böylesi girişimler Türkiye’yi Suriye’de emperyalistler arasındaki gerilim ve paylaşım mücadelesinin içine daha fazla çekmekte ve emperyalistlerin Türkiye’deki iktidarın Kürt sorunundaki hassasiyetlerini kendi çıkarları için kullanmalarının önünü açmaktadır. İşte tam da bu noktada Fırat’ın doğusuna olası operasyon konusunda sorulması gereken soru şu: Sorunların içeride demokrasi ve dışarıda barışçıl yollarla hem külfetsiz, hem de halkın huzur ve güvenliği sağlanarak çözümü mümkün iken iktidar neden ülkeyi yeni tehdit ve felaketlere sürüklemesi muhtemel çözümlerde ısrar ediyor?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...