Seçim öncesi siyaset dizaynı
Fotoğraf: Envato
Bu topraklarda siyaset kurmak için operasyonal yöntemlere başvurmanın tarihi devlet kadar eski. İktidarı korumak için bazen ‘delile sıfır tolerans’ diye özetlenebilecek iddianamelerin devreye sokulması, onların yetersiz kaldığı düşünüldüğünde ise ‘faili meçhul’ bırakılacak operasyonlara imza atılması vaka-i adiyeden.
İçerideki güç ve sınıf ilişkileri ve uluslararası konjonktür o an neye imkan verirse ona uygun bir formül bulunuyor. Yıllar sonra da biz bu olup bitenleri bazen bir siyasi tarih kitabı bazen de bir siyasi roman olarak okuyoruz.
Doğru okursan yine faydalı. Ama dar bir siyasi ufukla okursan yıllar geçse bile doğru anlayamıyorsun. Örneğin Ergenekon davasına bakan savcılığın “Ergenekon yoktur” demesi sonrası, bazılarının, iktidarın o günkü politikasını sorgulamak yerine, ‘Tüm gerçekler açığa çıksın, derin devlet adına işlenmiş tüm suçlar yargılansın’ diyenleri, bunu yazıp çizenleri hedef almalarında olduğu gibi. Siyasete didişme ve küçük hesapların ihtirasıyla bakıp iktidarın ‘FETÖ ile mücadele’ söylemine fit olanların, şimdi Sözcü gazetesi yazar ve yöneticilerinin yine ‘FETÖ ile mücadele’ bahanesiyle hedefe konulması karşısında içine düştükleri ‘ayıkla pirincin taşını’ durumu fazlasıyla hazin. Bu hazinli, hüzünlü ilişkilerden nasıl çıkabileceklerini söylesek de pek aldırmayacak kadar burunları havada oluğu için, onu yapmaya kalkışmak da kâr etmez.
AKP, tek başına iktidarda olsa da, askerin pozisyonu nedeniyle gerçek anlamda iktidar olamadığından yakındığı dönemde, bu sorunu aşmak üzere, o dönem Gülen Cemaati’nin bürokrasideki, yargıdaki ve medyadaki desteğiyle de giriştiği ‘Ergenekon davası’ süreci, amacı olmadığı için ‘derin devlet’ ile bir yüzleşme süreci olarak işlemedi. AKP’nin iktidarını tahkim etmek üzere dizayn edildiği için de, tıpkı bugün Gülen Cemaati ile hiç ilgisi olmayanların da ‘FETÖ ile mücadele’ sepetine doldurulması gibi, o dönemde ‘derin devlete’ karşı oldukları açık olan isimler de ‘Ergenekon sepetine’ dolduruldu.
Bugün ise AKP’nin, MHP ittifakına ek olarak, “FETÖ ve PKK ile mücadele” manivelasını kullanarak ‘ulusalcı’ kesimlerin hatırı sayılır bölümünün desteğini aldığı bir süreçteyiz. Küreselleşme ve AB söylemini dilinden düşürmeyen Türkiye sermayesinin en güçlü kesimlerinin de kendi sınıfsal çıkarlarının doğrudan bir gereği olarak böylesi bir siyasi kolaj ile birlikte yürüdüğü bir dönem bu. TÜSİAD’ın yıl sonu Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında da, Hükümete belli uyarılarla birlikte bu duruşla çelişen bir açıklamaya rastlamadık.
Ve Türkiye seçime giderken, muhalefetin neredeyse her cephesinin çok sayıda dava ile uğraşmak zorunda bırakıldığı ve özünde bir siyaset dizaynı ile ona bağlı iktidar tahkimatının iç içe yürüdüğü bir süreçteyiz.
Bitmeyen HDP operasyonları, 1 yılı aşkın süredir iddianamesi hazırlayan Osman Kavala ve Gezi ile bağlantılandırılarak AB ile yakınlığı ile bilinen isimlere dönük operasyon, hak arayan işçilerin tutuklanıp yargılanmaları, barışı savunan akademisyenlerin üzerindeki dava baskısı, son olarak da Sözcü gazetesi yazar ve yöneticileri hakkında açılan ‘FETÖ’ davası.
Sözcü’ye ilişkin davanın bir yanı basın özgürlüğü meselesi ise, diğer önemli yanı da, ulusalcı kesimlerin belli bir bölümünün desteğini ‘FETÖ ve PKK ile mücadele’ bahanesiyle arkasına almayı başaran iktidarın, şimdi bu cephenin kendisine eleştirel duran kısmını da ‘yola getirmek’ için hamle yapması.
İktidarın medya alanının yüzde doksanından fazlasında hegemonyasını kurmuş olmasından söz ederken, şimdi geriye kalan ve farklı renklere, duruşlara sahip olan yüzde onun altındaki kısmının en çok tirajlı gazetesinin hedef alınmış olması küçümsenemeyecek bir hamledir. Kürt sorunu ve demokratikleşmeye dair konularda iktidarın hoşnut olmayacağı bir yayıncılık yapmasa da, ekonomik konular dahil bazı konular da rahatsız edecek bir yayıncılık yapması ve yakın dönemlerdeki seçimlerde AKP karşıtı kesimlere sayfalarını açması, belli ki bu yeni dava için yeter sebep olarak görüldü.
Epey bir zamandır bitmeyen bir baskı siyaseti vaat ederek ayakta kalabilen bir iktidar var karşımızda. Bunun doğal sonucu olarak da, yerel seçimlere giderken muhalefetin her gün biraz daha dar bir alana hapsedilmeye çalışıldığına tanıklık ediyoruz. Ve bu siyaset kurma tarzı da bize bunun devam edeceğini söylüyor.
O zaman muhalefet açısından da bu tabloya uygun strateji ve taktikler geliştirmek kuşkusuz önem taşıyor.
- Bayramda ada vapuru 15 Nisan 2024 06:30
- Bir seçimin ardından: Ne yapmalı? 08 Nisan 2024 05:05
- İktidar açısından ciddi bir ‘meşruiyet’ tartışmasının kapısı açıldı 01 Nisan 2024 05:37
- Defansta bir AKP mitingi ve kapıdaki emekli 25 Mart 2024 05:20
- 31 Mart öncesi Diyarbakır: Barışa ve ekmeğe aç 18 Mart 2024 05:25
- Bir piramidin tepesinde yalnız başına 11 Mart 2024 05:25
- 2 Mart darbesinden 30 yıl sonra 04 Mart 2024 04:55
- Funda Bakış: Kadınların, emekçilerin gücü olacağız 26 Şubat 2024 05:29
- Pablo Escobar'dan İliç'e uzanan yol 19 Şubat 2024 05:10
- 31 Mart'a giderken partilerin rantla imtihanı 12 Şubat 2024 04:10
- İstanbul seçimleri için kritik günler 07 Şubat 2024 04:50
- 'Süper talan' ve 'zamanın bükülmesi' 05 Şubat 2024 05:23