10 Aralık 2018 00:00

Meksika’da dördüncü dönüşüm dönemi

Meksika’da dördüncü dönüşüm dönemi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz Cumartesi Meksika’da Andrés Manuel López Obrador sonunda yemin ederek, Fuentes’in ‘Kartalın Tahtı’ olarak adlandırdığı başkanlık koltuğuna oturmuş bulunuyor. AMLO Temmuz’daki seçimlerden, görevi devraldığı bu haftaya kadar geleneksel sağ tarafından başarısızlıkla suçlanmakta. Özellikle yeni havalimanının iptal edilmesi sonrasında Meksika pesosunun dolar karşısında değer kaybediyor oluşu, bu çevreler tarafından Obrador’un Meksika ekonomisini felakete götürdüğü iddiasına kanıt olarak gösteriliyor. Korkut Boratav Hocanın Brezilya ve Meksika’daki yeni hükümetlere piyasaların verdiği tepkiyi değerlendirdiği yazısı tam da bu duruma işaret ediyor. Ülkesini daha da militerleşme, Amazonları yok etme ve dev kamu kurumlarını özelleştirme gibi politikalara sahip yeni Brezilya hükümetini –şaşırtıcı olmayan bir biçimde- yerel ve uluslararası sermaye çevreleri olumlu karşılarken, Meksika’da daha katılımcı bir demokrasi programı ve özelleştirme karşıtlığı öne süren Obrador hükümeti daha göreve başlamadan piyasalarda tedirginlikle karşılanıyor. Bu bağlamda AMLO’nun siyasi karakterinin tahlili de önem taşıyan bir konu haline geliyor. Boratav Hoca, Wallerstein’ın değerlendirmelerine yer vererek Obrador’un anti-emperyalist bir dış politika izleyip izlemeyeceğinin takip edilmesi gerektiğinin üzerinde duruyor. 

Hiç şüphesiz, Meksika’nın yeni müzakere edilip güncellenen NAFTA üyeliği ve Meksika’nın diğer Latin Amerika ülkeleri ile ilişkileri bu dış politika çizgisi dahilinde değerlendirilecek temel iki konu olacaktır. Ancak her iki konuda da yeni hükümetin kendi karakterini göstermesi ne kadar mümkün olacaktır? NAFTA ya da yeni adıyla UMSCA bölgesi, Meksika’nın toplam ithalatının yüzde 50’sinin, ihracatının ise yüzde 80’ninin gerçekleştirildiği ABD ve Kanada’dan oluşmakta. Meksika ekonomisinin bu sağlıksız yapısı, Meksika kapitalizminin bağımlı karakterinin yüz elli yıl boyunca farklı formlarda kendini yeniden ürettiğini göstermekte. Bu açıdan bakıldığında AMLO’nun önündeki temel mesele bu bağımlı karakteri ne kadar aşındırabileceğini göstermesi olacaktır.

İkinci konu ise; Wallerstein ve Boratav Hocanın da işaret ettiği, Latin Amerika ülkeleri ile Meksika’nın sahip olduğu dış ilişkiler. Diğer bölge ülkeleri ile güçlü ilişkiler, yukarıda bahsedilen bağımlı yapının dönüştürülebilmesi için vazgeçilmezdir. ABD’deki yeni korumacı idare de bu bağlamda bir fırsat oluşturabilir. Ama şunu da belirtmek gerek ki, Meksika dış politikasında devrimden beri, İspanyol İç Savaşından, Küba ile olan ilişkilere kadar birçok konuda ‘solda’ yer alan bir politika izlenmekten çekinilmemiştir. AMLO anlamlı bir değişim için bu eğilimi somut bir dizi ilişki üzerinde kurmak durumunda. 

AMLO ve başında bulunduğu siyasi hareket Morena, bugün Meksika tarihinde Dördüncü dönüşüm evresine girildiğini savunuyorlar. İlk dönüşüm, 1810’da İspanyollara karşı başlayan bağımsızlık hareketi ile başlamıştı. İkinci Dönüşüm, 19. yüzyılın ortasında, Avrupa işgaline karşı Cumhuriyeti ve Anayasalcılığı, laik ve aydınlanmacı düşünceyi savunan reform hareketi ile gerçekleşmişti. Üçüncü dönüşüm hareketi ise, 1910-1920 yılları arasındaki Meksika Devrimiydi. AMLO’nun referans noktası olarak gösterdiği bu her üç dönemin ortak özelliği ise liberal dönemler olması. Bu açıdan bakıldığında, López Obrador hükümetinin içinde sol unsurlar barındıran, ülkedeki askeri varlığı ve bu varlığa bağlı olarak ABD etkisini azaltabilecek, demokratik pratikleri genişleterek, neoliberal ofansifi yavaşlatan bir geçiş dönemi olarak görmek ve buna göre değerlendirmek, hareketin siyasi karakterini anlamak için daha sağlıklı bir yöntem olacaktır.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...