01 Aralık 2018 00:45

Kötü alışkanlık

Kötü alışkanlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mitolojide, ölüm gerçeğinin insanlara yaşatılması, ölümü yaşayan dağlar ve taşların hüngür hüngür ağladığı ve bir türlü ölüme alışamadığı, buna karşın insanoğlunun ölüme kısa süreli üzüntü duyup, sonrasında yaşamını sürdürmeye devam ettiği şeklinde gerekçelendirilir. Mitolojinin bu hikayesi iş ve özellikle de inşaat cinayetleri için gerçeğe dönüşmüşe benziyor.

Geçen gün elime aldığım bir gazetenin ekonomi sayfasının baş kısmında Elon Musk adındaki şahıs, sorumsuzca ve insana karşı saygısızca, işçilerin haftada 100 saat çalışması gerektiğini buyurmuş. Gerekçe olarak da, haftada 40 saat çalışma ile dünyanın değiştirilemeyeceği savını ileri sürmüş. Dünyanın değişmesi ne demektir; niye dünya bu saygısızın istediği şekilde değişecektir? Kaldı ki, bu muhterem dünyayı emekçilerin değil, sermayenin değiştirdiğinden bihaber. Bu demektir ki, emekçiler, hafta sonları da dahil günde 14 saat çalışacak, artık geri kalan zamanda da uyuma, doğal ihtiyaçları karşılama vb. gibi yaşamın daha zevkli işleri ile uğraşacaklar. Zaten emekçilerin sinema ya da tiyatroya gitmek veya spor yapmak gibi bir lüksü olmamalıdır. Hele spora hiç ihtiyaç yok, çünkü çalışma zaten spor demektir, üstelik de spor yapanlar lüks salonlara bir de para öderken emekçiler yaptıkları spor karşılığında para almaktalar. Bundan daha büyük bir nimet olur mu? Patronlar da boş durmuyor, çalışıyor; akşam yemeklerinde löpür löpür etler yiyip, üstüne hazmetmek için soda vs. içerek ancak kendine gelebiliyorlar. Patronların tabaklarına koyulan löpür löpür etleri kim sağlıyor? Aradaki ilişkiyi şöyle bir düşünürsek, patronların aslında emekçilerin payını iştahla yediklerini anlarız.

Bu ilişkiyi kurduktan sonra, gazetenin alt tarafına geçtiğimizde viyadük kazasında 3 emekçinin öldüğünü okuyoruz. Kolay değil, tabii, sonuçta viyadük yapılıyor. Böylesi mega projelerin fıtratında ölümler vardır. Bu durum sadece Türkiye’de görülmez, bundan yaklaşık bir ya da bir buçuk yüzyıl öncesinde sanayi devrimi sırasında merkez kapitalist ülkelerde de benzer olaylar görülmüştür. Böylesi ölümlerin şimdi bizde olması doğalın ötesinde, ileri ülkeleri yakama aşamasında olduğumuzun işareti sayılarak, bizi mutlu etmeli! 2013–2017 arasında yaklaşık 9 bin emekçi yaşamını yitirmiş, bunların 2 bin 100 kadarı inşaat cinayetleri olarak geçmektedir.

Rakamları bir tarafa bırakalım, zaten herkes okuyor ve durumu görüyor. Emekçilerin ücrete razı olmaları demek, ürettiklerinin bir kısmını patrona bırakmaya razı olmak demektir. Fabrika binası ve üretimde kullanılan makineler sadece üretim esnasındaki yıpranma payı kadar üretilen değere katkı yaptığına göre, emekçiler de yarattıkları değeri tümüyle ücret şeklinde almış olsalardı, sermaye büyüyemezdi. Demek ki, emekçilerin katkısı ücretin çok üzerindedir; patronun anasının sütü kadar helal kârı(!) emekçiye ödenmeyen bölümdür.

Hal böyle ise, tabii ki iş kazaları gibi yansıyan iş cinayetleri içimizi dağlıyor, ama iş cinayetleri sistemik cinayetlerin somutlaşmış görüntüsü olduğundan algılanabiliyor. İş cinayetine gelene dek, hastalıklar, sakatlıklar, işsiz kalmalar, yoksulluklar, gelecek nesillerini beslemekten ve onlara eğitim vermekten uzaklaşmalar, tümüyle kapitalist sistemdeki çalışma koşullarının kısmen görünen, kısmen perdelenen, kısmen de kabullenilen acılarıdır. Ölmek mi yoksa sakat kalmak mı; ölmek mi yoksa tüm aileye sinen yoksulluğun ıstırabını yaşamak mı; ölmek mi yoksa ölümcül hastalığa yakalanıldığında gerekli umara ulaşma yollarının tıkalı olduğunu görmek mi?

Tabii ki ölümlere karşı çıkılmalıdır, ölümlerin müdahalede önceliği vardır, ancak sayılabilen ve sayılamayan tüm acıların önüne geçecek önlemlere yönelmeden girişilecek yollar çıkmazdır. Mevlana’nın hoş bir hikayesi bize biraz olsun ilham verebilir. Bir derviş yoldan geçerken kaldırım taşını sökmeye çalışan bir adamı görür. Dönüşte ise adamın taşları tümüyle söküp, onlarla oynadığını görür. Bir olay ya da vakıanın ilk anı zordur, ilk an geçildikten sonra gerisi çorap söküğü gibi gelir. İş yerinde iş kazası-cinayeti yaşanan bir patron aynı minval üzere işe devam ediyorsa; iş kazaları-cinayetleri karşısında ilgili kamu otoriteleri olağan işlem kabilinden salt zabıt tutmakla yetiniyorsa, mezar taşlarındaki kitabeler aynı, sadece isimler farklı olacak demektir. Allah devlete, millete, özellikle de patrona zeval vermesin!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...