24 Kasım 2018 23:15

Telefonu açma, iktidarı tat!

Telefonu açma, iktidarı tat!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar oluyor, hukuktan istifa ettim, kimse kulak vermedi, ilgilenmedi: Hukuktan istifa etmem günlük yaşamda küçük de olsa bir iktidar üretmedi; ben de küçük ve anlık da olsa bir iktidarı yaşayabilmenin tadına varamadım.

Birkaç gün oldu, devletin yönetimi uluslararası hukuktan istifa etti: İstifa eden de etmeyip istifaya karşı çıkan da istifa etmenin/karşı çıkmanın ürettiği iktidarı tadıyor; ben yine yaya kaldım.

Üniversitede öğretim üyesiyim ve bu nedenle öğretmen de sayılıyorum ya, öğrencilerim ‘Öğretmenler Günü’mü’ kutluyor. Ne güzel, işte bana öğretmenin öğrenci üzerindeki iktidarını duyumsayıp kıvançla tadabileceğim fırsat!.. Bu fırsatı da değerlendiremiyorum: Öğretmen mücadelesini sürükleyen TÖS (yetmiş bir bin öğretmen üyesiyle Türkiye Öğretmenler Sendikası) 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra askeri yönetimce kapatıldı, binlerce öğretmen tasfiye edildi, cezaevlerine kondu; TÖS’ün yerine onun devamı olarak kurulan,  yüz altmış bin öğretmen üyeli TÖB-DER 12 Eylül askeri darbesinden sonra kapatıldı, on binleri aşkın öğretmen tasfiye edildi, binlerce öğretmen işkenceden geçti, yargılandı, cezaevlerine kondu, onlarca öğretmen öldürüldü. Öğretmen mücadelesini bastıran, öğretmenleri acımasız tasfiye eden 12 Eylül askeri yönetimi, 1981 yılında tuttu, Atatürk’ün Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul ettiği 24 Kasım tarihini ‘Öğretmenler Günü’ ilan etti. Günümüzde öğretmenler derin sorunlar yaşarken, öğretmen tasfiyesini ve öğretmenler üzerinde uygulanan zulmü simgeleyen 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlamalarında iktidarın tadını arayamazdım, aramadım da. O günlerin öğretmenlerini başım dik anmak boynumun borcudur diye düşündüm.

Tadına varayım diye kullanabileceğim bir iktidar ararken birden aklıma ettiğim telefonları açmayan, geri dönmeyen, telefonu açmama nedenini özür dilemek için bile olsa bildirme zahmetine katlanmayanları düşündüm.

Telefon icat olduğunda ben doğmamıştım; doğmuş olsaydım dilediğimle konuşabilme fırsatı yakalayabilmiş olmanın toplumsal heyecanını ve sevincini yaşardım. Çalan telefonu açmak sanırım o günlerin toplumsal yaşamında ancak telefon edinebilme ayrıcalığına sahip muktedirlerin tadabildikleri iktidar duygusunu tatmin eden bir davranışı ifade ediyordu.

Ben doğdum, telefon icat edilmişti ve kullanımı yaygınlaşmıştı ancak edinmesi herkes için kolay değildi. Çalan telefonu açmak yine de imtiyazlı olmanın ürettiği iktidar tadının dışa vurumuydu, diyebilirim.

Derken cep telefonları icat oldu, konuşmanın ötesinde işlevlerle donandı, bu telefonları neredeyse herkes edinebilir oldu. Çalan telefonu açmak iktidar duygusunu tatmin eden bir davranış olmaktan çıktı. Aksine, çalan telefonu açmamak telefonla arayanı bir anlık da olsa yönetebilme duygusuna kapılma olanağı sağladı. Telefonla arayan üzerinde arananın anlık da olsa yönetebilme duygusu… Küçük de olsa bir anlık iktidar gücü…

Günlük yaşamda kendi ürettiğimiz küçük iktidarları kullanıyor, birbirimizle didişiyoruz. Böyle yapıyoruz, günlük yaşamın sıradanlığında ürettiğimiz küçük iktidarlarda hükmetme gücü bulduğumuzu sanarak hepimizi ezen siyasi iktidarın otorite kaynaklarını meşrulaştırıyoruz.

Çalan telefonu kimin aradığını bilerek açmamak o anlık küçük iktidar kullanımından tat bulmaya çabalayan ideolojik bir tavırdır.

İşte bu duyarsız davranışa karşı isyanım. Açmayan açmasın, ama, bu ‘küçük iktidarları’ üretenlere ve anlık küçük iktidarlarda tat bulmayı marifet sananlara şunu söylemek istiyorum: İlişkilerimizde ürettiğimiz ‘küçük iktidarlar’ siyasi gücün düşünsel meşruiyet kaynağını oluşturan toplumsallaşmış davranış kalıplarına dönüştükçe üzerimizde kullanılan gücü de bir anlamda sorgulamaktan uzaklaşmak kaçınılmaz olur.

Telefonunuz çaldığında, açıp açmama konusundaki kararınızı, bir de bu davranışın ideolojik yönünü düşünerek vermenizi öneririm.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa