24 Kasım 2018 00:00

AİHM’nin Demirtaş kararı ve ‘yargı bağımsızlığı’ mücadelesi

AİHM’nin Demirtaş kararı ve ‘yargı bağımsızlığı’ mücadelesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2 yılı aşkın bir zamandan beri Edirne Cezaevinde tutuklu olan HDP’nin Önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, “Tutukluluğunun hukuka aykırı olduğu” kararı verdi.

Bu karar, gerek AİHM kararlarının “bağlayıcılığı”, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesine göre Demirtaş’ın serbest bırakılmasını gerekli kılıyor.  

Nitekim kararın hemen sonrasında kararla ilgili sorulara yanıt veren Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Nihai kararı Türk yargısı verir. Bizim bir şey söylememiz doğru değil” diyerek AİHM kararının gereğini yargının yerine getireceğini belirtti. Ama Adalet Bakanından birkaç saat sonra konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan. “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz. AİHM’nin bugüne kadar terör örgütüyle ilgili verdiği birçok karar var. Hepsi de aleyhedir. Onun karşılığında bizim de yapabileceğimiz birçok şeyler vardır. Biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” diyerek AİHM’nin kararını tanımayacaklarını açık bir dille ifade etti.

YARGI ADIM ADIM ‘TEK ADAM’A BAĞLANIYOR

Hukukçular, konunun uzmanları, bilim insanları AİHM kararlarının bütün öteki Avrupa Konseyi üye ülkeleri gibi Türkiye için de “bağlayıcı mahiyette” olduğunu söylüyorlar. Nitekim Avrupa Konseyi Genel Sekreteri de; “AİHM kararları bütün üye ülkeler için bağlayıcıdır” açıklaması yaptı.

Bu açıklamaların Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onu gibi düşünenleri ikna etmesi zor görünse de hukukçuların, konunun uzmanı bilim insanları mevzuyu çeşitli boyutlarıyla tartışmaya devam edeceklerdir.

Ancak sorunun diğer boyutu da, “yargı bağımsızlığı” ve “tek parti tek adam rejimi”nin inşasında ülkenin hangi aşamaya gelindiğidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması ise elbette bu konuda yeterince “aydınlatıcı”dır! Çünkü, Cumhurbaşkanının açıklaması herhangi bir spesifik karar karşısında sıradan bir “tepki” açıklaması değildir. Tersine bugün gelinmiş olan yer, 2010’larda başlayan ve “Yargıda görülmemiş reformlar yapma” iddiasıyla girilen, ama önce yargının FETÖ’cü doğrultuda politize edilmesi, sonra da “tek adam rejimi”nin inşası sürecinde yargıyı da “tek adama bağlama”  yolunda atılan adımların geldiği aşamadır.

AYM VE AİHM’YE BAŞVURU HAKKI FİİLEN KALKTI

Kısacası son yıllarda, “yargı bağımsızlığı”na ilişkin kazanımların adım adım ortadan kaldırıldığına tanık olduk.

Nitekim;

* Sulh ceza hakimlikleri ve özel görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinin verdikleri kararların iktidarın işareti doğrultusunda olması,

* Bu yılın ocak ayında (13 Ocak) İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Şahin Alpay’ın başvurusu üstüne AYM kararını tanımadığını açıkça ilan etmesi (Ki bu yargı tarihinde bir ilktir)

* Milletvekili dokunulmazlığı ve kimi bireysel başvurularda AYM’nin daha önceki kendi kararlarını savunamaz duruma gelmesi... gibi gelişmeler; yerel mahkemelerden AYM’ye kadar “yargı bağımsızlığı”nın nasıl adım adım yok edildiğini göstermiştir.

Şimdi ise, “iç hukuk”taki yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasına “AİHM kararlarını da tanımama” eklenmiştir. 

Son yıllarda, ülkemizde “AYM’ye bireysel başvuru” hakları da fiiliyatta ortadan kaldırılırken; Cumhurbaşkanının yukarıda aktardığımız açıklamasıyla “AİHM’ye başvuru hakkı” da fiilen ortadan kaldırılmış olmaktadır.

TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİ MÜCADELESİ

Kağıt üstünde söz konusu hakların olması, kimi konularda AYM’nin kararları ya da AİHM kararlarının geçerliliğini sürdürmesi, bu hakkın gerçekte var olmaya devam ettiği anlamına gelmiyor. Tersine “hak olma”nın kıstası, söz konusu olan yargıysa, yargının “iktidara rağmen”, “İktidarın istemediği kararları” verebilmesi ve bu verilen kararların tartışmasız biçimde uygulanabilmesidir.

Bugün yerel mahkemelerden AYM’ye, oradan AİHM’ye kadar yargı kararları adeta yürütmenin, son yıllarda da “tek adam”ın “olur” vermesine bağlı hale gelmiştir. “Brunson davası”ndan “Demirtaş’la ilgili AİHM kararı”na kadar pek çok davada da süreç böyle işlemiştir.

Bu yüzden bugün AİHM kararının Cumhurbaşkanı tarafından “tanınmayacağı”nın ilan edilmesi, sadece Demirtaş’ın özgürlüğü sorunu değil Türkiye’de “Yargının bağımsızlığını savunma” sorunudur. Dolayısıyla tartışmaları da bu kapsamda ele almak, “yargı bağımsızlığı” mücadelesinin bir parçası olarak ele almak gerekir. 

Bu gerçekler dikkate alındığında;

* Ülkemizin demokrasi güçleri,
* Yargı bağımsızlığını savunan hukukçular, bilim insanları, hak savunucuları ve aydınlar,
* Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasından yana olan çevreler, 
*  “Tek parti tek adam rejimi”ne karşı her toplumsal ve siyasi çevre, “AİHM’nin Demirtaş kararının tanınmaması”na karşı durmak durumundadır.
Çünkü sorun, Demirtaş’ın ya da Demirtaş’ın partisi HDP’nin sorunu değil, “Yargı bağımsızlığının savunulması” ve Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinin sorunudur. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...