18 Kasım 2018 00:00

Ömer Uğur, Eve Dönüş ve 12 Eylül

Ömer Uğur, Eve Dönüş ve 12 Eylül

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eve Dönüş; bir darbenin gölgesinde sadece yaşamsal varlıklarını devam ettirebilmek adına hayat mücadelesi veren fakir bir işçi ailesinin, trajikomik olduğu kadar duygulu ve yaralı hikayesini beyaz perdeye taşıyan sarsıcı bir dönem filmi... 12 Eylül 1980 darbesine, İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan, siyasetten ve gündemden hayli uzak duran sıradan insanların penceresinden bakmayı tercih eden yönetmen Ömer Uğur; içinde aşkın, mizahın, acının, duygunun ve eve dönebilme ihtimalinin olduğu bir gerçek yaşam hikâyesi sunuyordu.

“Bir ihtilalin kara bulutları; adresi bile olmayan küçük mahallelerde hayatın kıyısına inatla tutunarak; ödünç bir neşe ve veresiye bir sevdayla paylarına düşen kadar mutluluğu çorbalarına katık edip yaşayan, kaderi silik insanların üzerine yağmaya başlarsa; artık o insanların ‘Eve Dönüş’ ihtimalleri bile sadece bir umuttur...” cümleleri yer alıyordu filmin basın duyurularında.

1954 yılında Tokat'ta doğan Ömer Uğur, ortaokulu da orada tamamladıktan sonra öğretmen okulundu bitirip öğretmenliğe başlar. 5 yıllık öğretmenliğinin ardından önce İzmir Güzel Sanatlar Fakültesinin Sinema Televizyon bölümünü bitirir. Zeki Alasya’dan Sinan Çetin’e, Ertem Eğilmez’den Atıf Yılmaz’a kadar birçok yönetmene asistanlık yapar, senaryolar yazar.

Yılmaz Güney filmleriyle, büyüyen, şekillenen, zamanla Yılmaz Güney’den, filmlerinden esinlenen kuşaktan geliyordu Ömer Uğur. Öğretmen okulunu bitirip öğretmenlik yaparken sinema okuyup seçimini sinemadan yana yapar.

“Tokat’ta da başka bir eğlence yoktu. Gündüz üç akşam da iki kere sinemaya giderdik. Bunlar genellikle Yılmaz Güney filmleri olurdu. Bütün Yılmaz Güney filmlerini izledik. Hani sanki Yılmaz Güney’in büyümesi ile bizim büyümemiz bir oldu. Yılmaz Güney, Umut filmini 20 yaşındayken yapmıştı. Bize de bu film ilaç gibi geldi. İzlemekten çok irdeleyen ve araştıran bir izleyici olduk. O dönemlerde öyküler yazıyordum. O zamanlar yazdıklarımı okuyanlar bundan film olur diye konuşuyordu. Biz de filmcilik yapalım dedik. Sinemaya başlamamız da böyle oldu.”

Sinema ve 12 Eylül kitabımı hazırladığım günlerde Ömer Uğur’la da söyleşi yapmış, Eve Dönüş filmini, 12 Eylül’ü, darbenin sinemaya ve hayata etkisini konuşmuştuk.

12 Eylül’ün size yansımaları neler oldu, 13 Eylül sabahı hayatınızda neler değişmişti?
Bizler, 12 Eylül'de Buca Cezaevinde isyan etmiştik. Sonra bizi dağıttılar. Aynı cezaevinden beş siyasi arkadaş Karaburun Cezaevine verildik. Bir gece bizi kaldırıp “Kalkın, sizi denize atacağız, süreceğiz” gibi söylemlerde bulundular. O an karşı koğuşta radyo çalıyordu. “MİSK ve MHP kapatıldı, Türkeş aranıyor” diyordu radyo. 12 Eylül sabahı ilk duyduğum şey bu oldu. 12 Eylül'ün ilk anları bir darbe gibi bize vurmadı. Karaburun küçük bir cezaeviydi. Bizi hiç sıkıştırmadılar. O zaman Karaburun değil de dışarıda olsaydık belki de şu an bu röportajı yapamıyor olabilirdik. O dönem olabilecek en korunaklı yerdeydik. Benim normal hayata adapte olmam mart ayını buldu. Çıktığımızda da bambaşka insanlar gördük. Suskun, süngüsü, yüzü düşmüş insanlar, polisten askerden korkan insanlar... Kaldı ki ben de onlardan biri gibiydim. Memleketin üstünde ciddi bir baskı vardı.

12 Eylül'den sonra sinemaya geldiğinizde kafanızdaki sinemayı bulabildiniz mi?
1982’de ben geldiğimde, üretim her anlamda tükenmişti. İnsanlar ya içeri kaçıyordu ya da dışarı. Dışarı kaçanlar yurt dışı, içeri kaçanlar da evine gidiyordu. Yılda 5-6 film yapılıyordu. Bunların da çoğu ya seks filmleriydi ya da 16 mm’lik filmlerdi. Ayrıca daha video dönemi de başlamamıştı. Yeşilçam'a geldiğimde düşündüğüm gibi buldum. Sefil ama sempatik. Bir de beceriksiz. Ertem Eğilmez kahramanlarının yaşadığı bir mahalle gibi. Bu da bana sempatik gelmişti. 1982 yılı, adeta kurumsallaşmış bir 12 Eylül gibiydi. En çok göz ardı edilen de sinemacılıktı. Ancak 1985-86’dan itibaren bir hareketlilik başladı. Sen Türkülerini Söyle, Ses, Uçurtmayı Vurmasınlar, Sis gibi filmlerin sonrasında ‘video filmi dönemi’ patladı. Biz de bu şekilde ayakta kalabildik. Sahte isimlerle senaryo yazdık, asistanlık yaptık. Karnımızı ancak öyle doyurabildik. Mehmet Uğur ismiyle 8-10 tane senaryo yazdım. O zamanlar İstanbul'daki genel yapı böyleydi.

İstanbul’a geldiğimde Ertem Eğilmez'le karşılaştım. 1,5 yıl o ocaktan ben de geçerek faydalandım. Benim en çok savunduğum şey, ‘Eğer anlatacak bir hikâyen yoksa ne sinema vardır ne roman, ne şiir vardır, ne de müzik’. Tabii ki bunları okuldan da biliyorduk ama Ertem Eğilmez'in yanına geldiğimizde bunun vücut bulmuş halini gördük. Bu sebeple olsa gerek, sanırım filmlerimde çaktırmadan da olsa bir Ertem Eğilmez etkisi var.

Eve Dönüş projesi nasıl oluştu?
Eve dönüş çok daha önce yazılmış bir projeydi. Türkiye’de bir filmi yazıp projelendirmek ve perdeye çıkarmak gerçekten çok zor. Filmin iyisi olur, kötüsü olur. Bir hikâye yazıyorsun birilerini inandırıyorsun ve bu insan buna para yatırıyor. Ben film yapmak için gerekli parayı bulamadım. Tam sete çıkacakken geri dönüldüğü oldu. Sonra, Limon Yapım ile bir araya geldik ve filmi yaptık. Hep sordular. ‘Bunu şimdi mi yapmak istedin?’ diye. Hayır, ben bunu 1994'te yapmak istedim. 2000 yılında Hemşo’yu çekip iyi gişe yakalandığında insanlar ‘hadi bir film daha yapalım’ dediler. ‘Peki, buyurun yapalım’, dedim ama yok komik film yapalım gibisinden istekler oldu. Yani parayı bulunca film yapabiliyorsunuz. Hele 12 Eylül filmi olunca seyircisi daha farklı ve daha az olacaktır. Bu film, kendime bir psikoterapi oldu. Yapmasam çok üzülecektim. Yaptım ve sanki borcumu ödedim.

Çok sayıda 12 Eylül filmi diye tanımlanabilecek film yapıldı. İzleyebildiniz mi bu filmleri?
Bütün 12 Eylül filmlerini izledim. Benim aklımda kalan o dönemden iki film var. Biri Uçurtmayı Vurmasınlar diğeri de Zeki Alasya'nın Dikenli Yol adlı filmi.

Benim derdim sadece şu, insanlar birbirini anlasın. Ben sadece bir pencere açtım. İnsanlar baksın istedim. 12 Eylül'de kurunun yanında yaşlar da yandı. Bütün 12 Eylül filmlerini izledim. Uçurtmayı Vurmasınlar ve Dikenli Yol’u ben yapmak isterdim. 12 Eylül, bütün yönleriyle negatif olsa bile, bu insanlar buradan bir acı ile çıktı ve bu acılar insanları olgunlaştırdı.

Ben filmimi 12 Eylül'ü direkt karşısına alan bir film olarak görüyorum. Efelik ve kabadayılıktan hoşlandığım için değil, hikâye öyle olduğu için. Diğer bir sebep de benim filmimdeki kahraman halktan biridir. Diğer filmleri araştırırsanız kahramanı ya militandır ya da içerinden çıkmış biridir. Ben bu filmi mümkün olduğu kadar doğal bir kahraman üzerinden yürüttüm. Annem beni 2 yıl sonra cezaevinde buldu ve bana, “Bu işlere karışmasan başına bunlar gelmezdi” demişti. Ben de “Bu işlere karışmasan da bunlar başına gelir” filmi yaptım.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...