15 Kasım 2018 00:40

Kriz algısı

Kriz algısı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ekonomik kriz dönemleri, geleceğe yönelik belirsizliklerin arttığı, iş ve gelecek kaygısının başta gençler ve ücretli emekçiler olmak üzere, toplumun geniş kesimlerini sarıp sarmaladığı, buna karşın toplumun değişik kesimlerine göre kriz algısının farklı olabildiği dönemler olarak bilinir. Bu nedenle kriz dönemlerinde sadece ekonomik değil, toplumsal ve psikolojik açıdan da olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. 

Türkiye ekonomisinin bir süredir yaşadığı ekonomik durgunluk sürecinin, 2018’in son üç ayı ve 2019’un ilk altı ayında ekonomik daralmaya doğru ilerlemesi bekleniyor. Ülke ekonomisi koşar adım tarihinin en ağır krizine doğru ilerlerken, ekonomi yönetimi kriz algısı oluşturmamak adına, ‘kriz’ kelimesini telaffuz etmemek için adeta direniyor. Bu nedenle bir süredir ekonomik göstergelerde yaşanan bozulma ve olumsuzlukların ‘ekonomik dengelenme’ olarak ifade edilmesi dikkat çekici. Tıpkı ‘zam’ yerine, ‘fiyat güncellemesi’ ifadesini tercih ettikleri gibi, toplumun ekonomik krize yönelik algısını etkilemek için kriz yerine ‘dengelenme’ kavramını kullanıyorlar.    

Uzun süredir ilk kez, iktidar eliyle ekonomi başta olmak üzere, pek çok alanda oluşturulan ‘yapay dengeler’, belirgin bir şekilde bozulmaya başladı. Tek adam yönetimi ve onun etrafındaki güçlerin ekonomide ‘büyük saldırıyı püskürttük‘ ve ‘en kötüsü geride kaldı’ söylemlerine rağmen, nüfusun önemli bir bölümünde ülke ekonomisinin ciddi bir krize girmekte olduğu algısı giderek güçleniyor.

Enflasyon ve işsizlik oranlarındaki yukarı yönlü seyrin en önemli etkilerinin 2019 yılında ücret/maaş artışlarının baskılanması ve çalışma koşullarının ağırlaşması olarak karşımıza çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu nedenle iş gücünün değerini düşürerek onu daha ucuza almaya çalışan patronlar için yaşanan kriz sürecinin, aynı zamanda işçi sınıfına ve haklarına doğrultulmuş tehlikeli bir silah olarak nasıl kullanılacağını göreceğiz.

Türkiye ekonomisinde halihazırda yaşanan ve giderek ağırlaşması, yaşanması beklenen sorunlar, başta işçi sınıfı olmak üzere, toplumun yoksul ve ezilen kesimleri açısından ciddi bir tehdit anlamına gelirken, diğer taraftan sınıfın zayıf ve etkisiz hale getirilmiş olan mücadele araç ve yöntemlerini yeniden güçlendirme olanaklarını da içinde barındırıyor. Özellikle sendikalar açısından, örgütlenme ve mücadele açısından içinde bulundukları olumsuz koşullara ve zayıflıklarına rağmen, emekçilerin en temel haklarının korunması açısından en önemli ve kitlesel mücadele örgütü olma özelliklerini koruyorlar.

Sendikaların ekonomik kriz karşısında vermekte olduğu mücadelenin başarı ya da başarısızlığını belirleyecek olan, kimin ne kadar çok ses çıkardığı, eylem ya da miting yaptığı değil, işçi ve emekçilerin kriz algısını (işsizlik, hayat pahalılığı, düşük ücret politikaları) göz ardı etmeden,  haklarına ve geleceğine yönelik tehditleri engellemek için ne kadar çok emekçiyi krize karşı mücadeleye aktif olarak katabildiği olacak.

Ekonomik krizin ortaya çıkan ilk sonuçları ve çözüm olarak benimsenen politikalar (Bütçe transferleri, İşsizlik Sigortası Fonu’nun yağmalanması, kısa çalışma ödeneğinin devreye sokulması vb), ekonomik krizin asıl hedefinde olan milyonları değil, ağırlıklı olarak büyük patronları, inşaat firmalarını ve bankaları korumanın öncelikli olarak hedeflediğini gösteriyor.

Emekçilerin çalışma hakkı başta olmak üzere, en temel haklarını (iş ve ücret güvencesi, işten atmaların yasaklanması ve güvenceli çalışma, sosyal güvenlik hakkı, kıdem tazminatı hakkının korunması vb.) ortadan kaldırmayı hedefleyen saldırgan politikalara karşı planlı ve yaygın bir mücadelenin örgütlenmesi, bugün krize karşı mücadele eden sendikalar ve emek örgütlerinin en temel ve öncelikli görevleri olarak öne çıkıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...