10 Kasım 2018 00:05

Toplumsal karartma

Toplumsal karartma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumsal karartma düşünce ve fikirlerin baskılandığı dönemdir. Toplumlara böylesi dönemleri yaşatan diktatörler mutludur, çünkü yaşamlarında toplumun çöküşünü görmezler, ama aynen Osmanlı’nın son döneminde ve Hitler Almanya’sında olduğu gibi,karartma altındaki toplum içten içe eriyordur, çünkü toplumlar kendilerini lider ilan eden narsislerle değil, fikirlerle abat olur. Kurucu liderin vefatını andığımız bu günde nerelere savrulduğumuzun muhasebesini yapmamız gerekiyor. Böylesi bir fikri muhakemesine öylesine gereksinimiz var ki, nasıl oluyor da bugünkü yaşadıklarımız olağan toplumsal olaylar olarak algılanıyor ve değerlerimizi yükseltmek bir yana, oluşmuşların ciddi eleştirisini dahi yapamadan her gün biraz daha geriye gidiyoruz.

Toplumsal karanlık dönemler soyut alanda yaşanırken, göstergeleri toplumsal ve kamusal kurumlarda somutlaşır. Aile yapılarında görüldüğü gibi, kamu alanındaki işlemlerin de baskıcı niteliği yükseldikçe toplum karanlığa sürükleniyor. Toplumsal alanın net göstergesi ailede huzur ile baskının birbiri ile karıştırılması, kamu kurumlarında ya da yönetimde de disiplin veya toplumsal yarar kavramları ile mutlak-yargısız hükmün birbiri ile karıştırılması bir süre toplumsal kabul görebilir, ancak böylesi baskılar toplumsal ilerleme kademelerini oluşturamaz. Daha da vahimi, baskılama kademelerinde yer alan kurum ya da dokular baskıdan kurtulmak amacıyla bir üst kademeye yükselmeye çalışırken farkında olmadan toplumsal gelişme dinamiklerini tahrip eder.

A.B.D.’de son seçimler dünyanın en zengin, halen en başat, en kalabalık ve en heterojen devletinin şanlı başkanının yönetsel yetkisini kısıtlarken, hiçbir Amerikalı’nın aklına toplumsal yıkım gelmemiş, tam tersi burjuva demokrasi sistemine atılmış bir adım olarak algılanmıştır. Hal böyle olunca mevcut başkan dâhil olarak, gelmiş geçmiş başkanlar da, gelecek potansiyel hiçbir aday da şimdilik de olsa seçim hükmünün değiştirilmesini aklından geçirmemişler ve geçirmemektedirler. Hele de iktidarı elinde tutan bir mutlak yetkilinin böylesi bir değişikliği aklından dahi geçirmesi siyasi yaşamının sonlanması olacağı çok net bilinmektedir.

Toplumsal karartma toplumun her aşamasında nokta oluşumları olarak görülebileceği gibi, toplumun geleceğine hükmeden çok ciddi kurumlarda da yaygın şekilde rahatlıkla ortaya çıkabilir. Yükselen toplumsal şiddet, özellikle kadınlara yönelik ağır baskı ve cinayete varan şiddet olayları ve iş cinayetleri salt rastlantısal ya da bireysel davranış bozuklukları olarak görülemez. Bu denli yaygınlaşan ve aşikâr olarak sergilenebilen patolojiler toplumsal sürüklenişin insan psikolojisindeki yansımalarıdır. Böylesi davranışların başlangıcı ve olası sonuçlandırılması ile iki uçlu dinamiği söz konusudur. Şiddet olayının başlangıcı toplumsal örf, ahlak ya da namus vb gibi kabilelerde dahi geçerliliğini yitirmeye yüz tutmuş gerekçelere bağlanamaz. Bu tür davranışlar öğrenilmiş kötülük ya da şiddet olarak görülebilir. Öğrenilmiş davranışın geliştirilebilmesi ve uygulamaya koyulabilmesi için öğretici dokunun mevcudiyeti yanında, sürecin toplumsal ya da kurumsal korunmaya alınması da gerekir.

Öğrenilmiş ve uygulanmış dokunun korunmaya alınması ise aynı öğretinin toplumda yaygınlaşmış olmasını gerekli kılar. Bir şiddet olayının yargıya taşınması sonucunda istihsal edilen karar salt yargısal olarak görülemez. Böyle bir karar toplumsal örf ve davranışların yasalara taşınması yanında, yasayı uygulayanın benzer toplumsal öğrenme süreci altında yorum tarzına, ceza yasalarında yoruma yer olmayacağına göre, yasa hudutları içinde oynanmasına yol açar. Kısacası, toplumsal karartma münferit olaylarla sınırlı kalmayıp, toplumun tüm dokularına metastaz yapma potansiyeli taşımaktadır. Bu yayılış kamu kurumlarını da etkilemeye başladığında, dış görünümlü sükûnet içindeki toplumda içte bazen umutsuz, bazen de patlamaya hazır potansiyel dirençleri barındırır. Sosyal diyalektiğin kaçınılmaz işleyişi uzun dönemde umutlu olunmasını gerektirmekle beraber, yaşanan yıkımların tamiri bazen yıllar alıyor olabilir.

Bu meselenin sosyolojik açıklamasının özü, “kul” ile “özgür vatandaş” ayırımında yatar. Kapitalist sistem veri alınarak, görece oluşturulabilecek vatandaşlık koşulunda, başta toplumun nitelikli çoğunluğunu özgür irade ile temsil eden parlamenter sistem ve siyasetin araçsal aracı işlevinden bağımsız özgür yasama kurumu kesinlikle olmazsa olmaz koşuldur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...