07 Kasım 2018 00:30

İran'a yaptırımlarda geçici muafiyet ne demek?

İran'a yaptırımlarda geçici muafiyet ne demek?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İran’a yönelik olarak uygulamaya sokulan “ikinci dalga” ABD yaptırımları, pek de “tepki”yle karşılanmadı.

Oysa; AB ülkeleri, Türkiye, Rusya, Çin gibi ülkeler, yaptırımlara uymayacaklarına dair açıklamalar yapıyor, böyle bir dayatmanın kabul edilemeyeceği konusunda esip gürlüyorlardı!

ABD’nin yaptırımlardan değilse de “İran’dan yüksek miktarda petrol ithal eden sekiz ülkeye “geçici muafiyet” tanıması tepkileri azaltmış olsa da yaptırımlara ciddi bir karşı çıkışın olmayışı, ABD’nin kararlarının BM kararlarından bile etkili olduğu bir dünyada yaşadığımızı bir kez daha açıkça göstermiştir.

ABD yaptırımlarının iki kategoriden oluştuğu anlaşılıyor.

Bunlardan birincisi “İran’dan petrol ithalatını” kapsıyor. Ki, sekiz ülke; Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya, Tayvan, Türkiye, Yunanistan, İtalya, “geçici muafiyet”den yararlanarak İran’dan petrol ithalatlarını sürdürebilecekler.

Yaptırımların ikinci ayağı ise;

- İran’ın gemicilik ve enerji sektöründen 200'den fazla kişi ve gemiyi,
- 50 İran bankası ile 700'den fazla İranlıyı,
- İran hava yolları ve 65'ten fazla uçağı,- İran Atom Enerjisi Kurumu ile 23 yan kuruluş ve ilgili kişileri kapsıyor.

Bu konularda herhangi bir ülkeye, herhangi bir muafiyet yok!

YAPTIRIMLAR ‘TİCARET SAVAŞLARI’NIN YENİ BİR DAYANAĞI

“Muafiyet”lik de kalıcı değil geçici! “Geçicilik” burada, “muaf” ülkelerin istikrarlı olarak İran’dan petrol ithalini azaltırken, aynı zamanda yaptırımların diğer ayağında da ABD’yi tatmin edecek bir performans göstermelerine bağlı olmayı ifade ediyor. Eğer her altı ayda bir yapılacak “değerlendirmelerde” (denetim demek daha doğru), ülke performansı iyi bulunursa, “muafiyet” devam edecek. Aksi halde o ülke “muafiyet listesi”nden çıkarılacak!

Görüldüğü gibi ABD için “muafiyet”; ülkelere ayar verme ve “muaf” ülkeleri sürekli olarak ABD yaptırımları konusunda teyakkuzda tutmanın bir dayanağı olurken, “muaf ülkeler” için de ABD yaptırımlarına uymada gerekli performansı gösterme yaptırımına dönüşmektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun ifadesiyle tarihte görülen en kapsamlı yaptırımlar konusunda sermayenin propaganda odakları, yaptırımlarda bir uzlaşmaya varılmasını isteyerek ABD’nin “ticaret savaşları” çizgisinden çıkarak ülkelere dayatmalardan vazgeçeceğine dair “iyimser” tablolar çizmektedirler. Ama yaptırımlara yakından bakıldığında tam tersine, İran yaptırımlarının Trump yönetiminin “ticaret savaşları” kapsamında bir girişimi olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü böylece ABD, bütün rakip ülkeleri ve ABD’nin dünya hegemonyasından rahatsızlık duyan ülkeleri hizaya getirmek için “yaptırımları” bir dayanağa dönüştürmüştür.

TÜRKİYE’YE ‘MUAFİYET’ YETTİ!

Türkiye’nin durumu ayrı bir “özgünlük” de taşıyor.

Burjuva propaganda merkezleri, Türkiye’nin ”muafiyet” listesine alınmasını sevinçle ve “Erdoğan yönetiminin yeni başarısı” olarak piyasaya sürerken, Trump’ın Erdoğan’la telefon görüşmeleri ve yakında Paris’te yüz yüze görüşecek olmaları, Türkiye-ABD ilişkilerinde “eski mutlu günlere dönüş”ün işareti olarak yorumlanıyor.

Neredeyse aylardır, her İran söz konusu oluğunda, yaptırımlardan söz edip “Komşumuza yönelik bu haksızlığa asla izin vermeyeceğiz” propagandası yapan Erdoğan’ın, yaptırımlardan iki gün önce, “Trump’la konuştum, Halkbank davasında ceza çıkmaması için harekete geçecek” demesi, Türkiye’nin saf değiştirdiğinin de işareti olmuştu.

Yaptırımların açıklanmasından sonra da “muafiyetten memnuniyet” ötesinde bir tepki gösterilmemesinden de anlaşılıyor ki, Erdoğan yönetimi, sorunlarını ABD ile “uzlaşarak” aşamayı amaçlayan bir çizgiye çekilmiştir.

Kısacası Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırıma itiraz etmeyen bir çizgiye çekilmesindeki beklentisi;
Türkiye-ABD ilişkilerinin normalleştirilerek “eski günlere” dönülmesi, krizden çıkmak için ABD ve batılı finans çevrelerinin desteğini sağlanmasında ABD yönetiminin destek vermesidir.

ABD ise; Türkiye’nin ABD’nin bölgedeki girişimlerine tam destek vermesini, Rusya ile giriştiği siyasi ve askeri yakınlaşmaya son vermesini (S-400’leri almaktan vazgeçmesi,...), ABD’nin bölge stratejisine bağlanmak için yeni adımlar attığını göstermesidir. Beklentiler, istekler böyledir de; Suriye iç savaşının geldiği aşama, Kürt sorununun giderek büyüyen bir sorun olmaya devam etmesi...bölgenin derinleşen çelişkileri bu beklentilere, isteklere ne kadar yol verecektir bunu da sahada göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...