02 Kasım 2018 00:20

Büyük sermayenin iktidarı

Büyük sermayenin iktidarı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetlerin hangi sınıfa hizmet ettiği, devletlerin hangi sınıfın devleti olduğu en açık biçimiyle kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Erdoğan iktidarının kriz nedeniyle ilan ettiği önlemlere bakmak, bu çıplak gerçeği bir kez daha olanca açıklığı ile görmeye yetiyor. Son olarak ilan edilen ÖTV ve KDV indirimleri büyük sermayeye hizmette sınır tanınmadığını açıkça ortaya koydu.

Otomotiv tekellerine -içlerinde yerli ve milli yok!- beyaz eşya, inşaat ve mobilya sektörüne sunulan son avantajlar, büyük sermayenin çıkarlarını savunma, onu krizin etkilerine karşı koruma konusunda atılmış adımlar oldu. Şimdi sıra işçilerin kıdem tazminatlarına el konulmasına geldi. İşçilerin alın terinden yapılan kesintilerle oluşmuş işsizlik fonu ise sürekli olarak yağmalanıyor ve buradan sermayeye kaynak aktarılıyor, devletin açıkları kapatılmaya çalışılıyor.

En temel ihtiyaç maddeleri yüzde 50 ile 70 arasında artmışken göstermelik ve uygulanmayan yüzde 10’luk indirim yapılıyor. Yüzde 20 ile 25 arasında enflasyonun olduğu ve olacağı ilan ediliyor, ama gerçek enflasyon yüzde 50’lere, bazı tespitlere göre 70’lere dayanmış durumda. Büyük sermayenin karları güvenceye alınıyor, onların gemisi yüzdürülüyor, ama halkın ekonomisi batırılıyor. Kısacası iktidarın sloganı “her şey büyük sermaye için”dir.

İktidarın attığı tüm adımlar, aldığı tüm önlemler, ilan ettiği programlar IMF’nin ve uluslararası büyük tekellerin isteklerini ve taleplerini karşılamaya dönüktür. Bu işçi ve emekçi karşıtı programları uygulayıp, “biz IMF’ye gitmedik, gitmiyoruz” demek kocaman bir yalandan ibarettir. Uluslararası sermaye, büyük devletler olup biteni ellerini ovuşturarak izliyorlar, daha fazlasını talep ediyorlar, utangaç IMF programları uygulamak yerine, IMF ile açıkça anlaşmanın ve “sıcak para” elde etmenin yolunu gösteriyorlar.

Bütün bu zorluklara katlanmak ve krizin faturasını ödemek zorunda kalmak işçi ve emekçi halkın kaderi midir? En dini bütün vatandaş bile vicdanı ile baş başa kalınca, sürekli olarak sermayenin çıkarlarına çalışan, işçi ve emekçi halkı ezen bir kaderin olamayacağını, halkın böyle bir “cezayı” haketmek için bir şey yapmadığı gerçeğini kabul edecektir. Üstelik bu halkın önemli bir kesimi “dinini, kitabını sevenleri” oyları ile desteklemedi mi? O zaman bu neyin cezası?

Bu ne kaderdir, ne de katlanılması gereken bir ceza! Bu sadece ülkenin halkını soymak, zenginliklerini yağmalamak için kurulmuş sermaye düzeninin ağır faturasıdır. Eğer işçi ve emekçi halk her geçen gün daha da ağırlaşan bu faturayı ödemek istemiyorsa, bunun sadece bir yolu bulunmaktadır, o da krizin yükünü, krizi çıkaranların, sermaye düzeninin sırtına yıkmak için harekete geçme yoludur. Her fabrika, her iş yeri, kurulmuş her pazar, yürünen her sokak, yaşanan her semt bu hareketin mekanı durumundadır. O zaman neyi bekliyoruz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa