28 Ekim 2018 00:00

Konulu ilk filmler: Kişisel bir keşif öyküsü

Konulu ilk filmler: Kişisel bir keşif öyküsü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çocukluğumun düş bahçesi sinemalarında sayısız film izlemiştim. Altmışlı, yetmişli yılların yazlık bahçe sinemalarına, pikniğe gider gibi giderdi aileler. Gündüzden hazırlık yapılır, dolmalar sarılır, ev işleri imece usulü bitirilirdi. “Gelecek Program”ı, “Pek Yakında”yı bilenler gelecek haftanın planlarını da yapardı.

Her yaştan, her kesimden insan için bir serüven ve şenlikti sinema o yıllarda. Fikrin oluşmasından, yapım aşamalarına ve izleyiciyle buluşana dek sürerdi bu heyecan dolu serüven. Bu serüvende, yaşamdan perdeye yansıyan görüntüler, bizi kimi zaman fantastik bir öyküyle başka dünyalara yolculuğa çıkarır, kimi zaman da hüznün ve mizahın iç içe yaşandığı bireyin iç dünyasına... Düş bahçelerinin beyazperdesine yansıyan hayal kahramanları, kalbimizden hayatımıza akar, örnek aldığımız kahramanlara dönüşürdü.

Yaşımız ilerledikçe yönetmenleri tanıdık, sinemanın yaratıcılarını. Metin Erksan’ı, Lütfi Akad’ı, Memduh Ün’ü, Atıf Yılmaz’ı, Halit Refiğ’i, Osman Seden’i... Kamera arkasının isimli-isimsiz kahramanlarını tanıdık. Senarist, kameraman, müzisyen, ışıkçı, set işçisi... Bülent Oran, Sefa Önal, Erdoğan Tünaş, Nedim Otyam, Gani Turanlı...

İLK DÖNEM TÜRK SİNEMASI

Enver Paşa’nın ‘emriyle’ 1915 yılında Merkez Ordu Sinema Dairesi kurulur, başına da Romanya uyruklu Sigmund Weinberg, yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirilir. S. Weinberg Operet Kumpanyası sahibi Arşak Benliyan’la anlaşarak konulu film çekmek ister. Bu, Benliyan ve arkadaşlarının sahnelediği “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı komedidir. Bu filmin çekimlerine 1916 yılında başlanmış fakat oyunculardan bazılarının askere alınması nedeniyle yarım kalmıştır. Film iki yıl sonra Fuat Uzkınay tarafından tamamlanır. Yılmayan S. Weinberg, Arşak Benliyan’la yeni bir anlaşma yaparak “Leblebici Horhor”un çekimlerine başlar. Bu film de oyunculardan birinin ölümü üzerine yarım kalır. Bazı kaynaklara göre S. Weinberg “Leblebici Horhor”un çekimlerine daha önce başlamıştır. Yine de o döneme ait bilgiler, belgeler yeterince aydınlatılmış değildir. Bu iki film de ilk başlanan konulu filmler olmasına karşın, yarım kalıp tamamlanmaları sonraki yıllara kaldığından, izleyici karşısına çıkan ilk konulu Türk filmi Sedat Simavi’nin, Mehmet Rauf’un dört perdelik oyunundan uyarladığı “Pençe”dir.

Yarı askeri bir kurum olan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin yerli ve konulu film arayışlarının ilk örnekleri Sedat Simavi’nin yönettiği “Pençe”, “Casus” ve “Alemdar Vakası”dır. “Pençe” sadece izleyici karşısına çıkan ilk film değil aynı zamanda da cinsellik içeren ‘ilk erotik’ Türk filmidir de. Agâh Özgüç, “Şehvet düşkünü isterik bir kadınla ilişki kuran Pertev ve evli bir kadın uğruna yuvasını unutan arkadaşı Vasfi’nin öyküsü” diye tanımladığı filmi şöyleanlatır: “Pertev, Leman adlı kadınla ilişki kurar. Leman aşırı ihtiraslı, doyumsuz bir kadındır. Pertev, Leman’ın önüne gelen her erkekle yattığını öğrenince deliye döner, ruh sağlığı bozulur. Vasfi, Feride adlı evli bir kadınla sevişmektedir. Vasfi, bu kadına olan tutkusu nedeniyle karısını ve çocuğunu evden kovmuştur. Bu arada Feride’nin kocası Cebir, âşıkları suçüstü yakalar, tabancayla Vasfi’yi yaralar, Feride de çırılçıplak sokağa fırlar.”

“Casus” filminde, 1. Dünya Savaşı’nda geçen bir casusluk öyküsü anlatılır. “Alemdar Vakası” ise ilk tarihsel film denemesi olarak kayıp filmler tarihimizdeki yerini alır. “Film piyasaya çıkmadan 1. Dünya Savaşı sona erer. Montaj halinde olan film de –o zaman filmi çevirten- Müdafaa-i Milliye Cemiyeti mallarıyla birlikte hazineye intikal eder ve Osmanlı İmparatorluğu ile tasfiye edilir.”

İlk dönem Türk sinemasında Muhsin Ertuğrul’la başlayan Tiyatrocular Çağı öncesinde, yine tiyatro kökenli Ahmet Fehim (Mürebbiye, Binnaz 1919) ve Şadi Fikret Karagözoğlu (Bican Efendi Serisi, 1921) tarafından yönetilen filmler vardır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Mürebbiye”de, Fransa’da dikiş tutturamayarak sevgilisi Maksim’le İstanbul’a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel’in öyküsü anlatılır. Maksim, Anjel’i otel odasında başka bir erkekle suçüstü yakalar ve kovar. Konaktaki tüm erkekleri baştan çıkarır, Konağın sahibi Behri Efendi’den aşçıbaşı Tosun Ağa’ya kadar hepsini parmağında oynatmaya başlar. Film İşgal altındaki İstanbul’da kısa bir süre gösterilmesine karşın, “Fransızları küçük düşürdüğü gerekçesiyle” işgal kuvvetleri tarafından Anadolu’da gösterilmesi yasaklanır. “Binnaz”da da Lale Devri’nde güzelliği ve fettanlığıyla iki erkeğin başını döndüren, birbirine düşüren Binnaz’ın öyküsü anlatılır.

Darülbedayi’de sahnelenen ve Şadi Fikret Karagözoğlu’nun oynadığı Bican Efendi tiplemesi seyirci tarafından çok beğenilince, sinemaya da aktarılır. Zengin bir köşke vekilharç olarak giren Bican Efendi, işgüzarlığıyla işleri karıştırır, herkesle çatışır. Köşkte verilen bir toplantıyı polise haber verir ve köşk basılır. Suç karakolda Bican Efendi’nin üstüne kalır. Falakaya yatırılan Bican Efendi, hapse atılır. Bir güldürü filmi olan “Bican Efendi Vekilharç”ın devam filmleri de çekilerek ilk ‘sinema dizisi’ oluşur. Kısa skeçlerden oluşan dizinin ikinci filmi “Bican Efendi Mektep Hocası”, üçüncüsü de “Bican Efendi’nin Rüyası”dır.

Türk sinemanın konulu ilk örneklerinde, “Bican Efendi” serisinin,  tarihsel film denemesi olan “Alemdar Vakası”nın ve bir casusluk öyküsünün anlatıldığı “Casus”un dışında yapılan filmlerde, merkezinde baştan çıkaran kadınların olduğu ve baştan çıkan, birbirleriyle yarışan erkeklerin öyküleri filme alınmış, dahası “Binnaz” örneğinde olduğu gibi ‘gişe de’ yapmışlardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...