26 Ekim 2018 00:05

Lümpen burjuvazi, yargıç ve rektörün belediyesi ve devleti de lümpen mi olur?

Lümpen burjuvazi, yargıç ve rektörün belediyesi ve devleti de lümpen mi olur?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Roma’da asil yüksek vergi ödeyendi, proleter kazancına göre, “capite (lümpen)” ise kellesiyle mükellefti (Bourdieu, 1979). Marx’a göre iki ana sınıf proletarya ve burjuvaziye –üretici ücretli çalışan veya kapitalist sınıfa - dahil olmayan her tür ara sınıf ile hırsız, tefeci, yan kesici gibi marjinal işler yapanlar, sınıf bilinci gelişmemiş yoksullar vb. tam bir sınıf teşkil etmiyordu. Çok emin olmamakla birlikte sanki Marx, daha çok proletaryaya yakın ama konumu belirsiz zümre ve kategoriler için “lümpen” yakıştırmasını uygun buluyordu (lümpen proletarya). Toprak sahiplerini (rantiyer) ayrı bir sınıf olarak saymakla birlikte yine de burjuvaziye “lümpenlik” yakıştırmıyordu. Benim kanaatim, en azından Türkiye gibi ülkeler için burjuvazinin lümpenliğinin de (zümresinin ve sınıfının ciddiyeti yerine iktidardan nemalanma arayışının da) dikkate alınmasıdır.

ANTİK TÜRK VE ÇİNLİLERİN LÜMPENLİĞİ

Tarihte Türkler ve Germenler en büyük iki “barbar” (talancı) grup sayılıyor, yüksek bir yerleşik kültür veya medeniyet yaratmadıkları ileri sürülüyor. Bunu üç aşağı beş yukarı Orhun Yazıtları da belgeliyor.

Orhun, Göktürk veya Köktürk Yazıtları olarak adlandırılan ve Türklere ait en eski yazıtlardan biri olan Moğolistan’ın Orhun Vadisi’nde bulunan yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmış olup Kül Tigin Yazıtı Doğu Yüzü 5-6. satırında şöyle yazmaktadır: “Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruklu da bilgisizmiş tabii, kötü imiş tabii.Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış” (M. Ergin; Kül Tigin Yazıtı, Doğu Yüzü, 5-6.satır; O.Ergün, P.C. Kara, 2018).

Yani hem Türkler hem Çinliler pek düzgün sayılmıyor, yöneticisinin lümpenlikleri yazıtlara işlenmiş bulunuyor.

Dahası ciddi bir endüstriyel burjuvazi, Osmanlı ve Türkiye’de hemen hiçbir zaman oluşamamış bulunuyor.

ÜNİVERSİTESİ İLK 500'DE DEĞİL, ÇÜNKÜ BURJUVAZİSİ DE REKTÖRÜ DE LÜMPEN

Üniversiteleri ilk 500’de olmayan bir ülkede böyle bir burjuvazi yakın zamanda da oluşmayacak gibi, olan da bir bir ülkeyi terk ediyor, çocukları yurt dışında bulunuyor.

Ancak sonucu ters çevirip neden haline getirmeyelim, ilk 500’de üniversitesi olamamasının sebebi bizzat bu tür lümpen sınıf ve zümrelerden, liyakati ve herhangi bir ilke kuralı yok sayan yönetim ve siyaset tarzından kaynaklanıyor.

Bizdeki burjuvazi olsa olsa “komprador” (yabancı firmalara ortak veya onların al satcısı) konumunda bulunuyor.

Türkiye’nin sorunu proletaryasının lümpenliğinden öte burjuvazisinin “komprador” olması, esnaf ve zanaatkârının, büyük tüccar ve sanayicisinin çok geniş bir kesiminin de “lümpen” olması, vergi ödememe, ihaleye fesat karıştırma, işini düzgün yapmama, ayıplı ürün, banka-kredi dolandırıcılığı, birbirine borç takma, döviz-borsa fırsatçılığı ve basit yollardan para kazanmaya yönelmesi gibi büyük bir grubu, belki tamamına yakını (Koçlar bile üniversitelerini kamu arazileri üzerine oturtmuş bulunuyor, Ali Koç Fenerbahçe başkanlığını son derece önemsiyor) lümpen gerçek veya tüzel kişilerden oluşuyor. Basit reklam, kolay ve haksız kazanç, üründen çalma, çalışandan çalma, faizcilik-simsarcılık, AVM’cilik… gibi işler büyük burjuvazinin ana gelir kapılarını oluşturuyor gibi.

Türkiye’deki lümpen ara ve üst burjuvazinin en yaygın, en tipik formunu profesyonel politikacıların, “müteahhitler” ile “belediye ileri gelenlerinin” ve profesyonel odacıların oluşturduğu ileri sürülebilir.

Haksızlık etmeyeyim ama lümpen ara ve üst sınıflara; yandaşlaşmış medya mensuplarının hemen tamamı, entelektüellerin önemli bir kısmı, öne çıkmış ünlü tipler örnek teşkil ediyor mu, rektör ve dekanların hemen tamamı örnek teşkil ediyor mu, hemen tüm üst düzel hakim, savcı, asker, doktor, mühendis, avukat ve benim de mensubu olduğum üniversite öğretim üyeleri örnek/hatta numune teşkil ediyor mu?

SARAYDA EL PENÇE DİVAN TEFECİ TÜCCAR, TEPECİ YARGIÇ VE PROFESÖRLERDEN BİR ŞEY ÇIKMAZ

Burjuvazisinin, rektörünün, askerinin, yargısının, akademisyeninin tepeler önünde kimliğini teslim edip el pençe divanda hazır bulunmayı kendine reva gördüğü, sarayın önünde biat veya diz çökmeyi bir “onur payesi” imiş gibi kabul ettiği, kısaca lümpenleştiği bir ülkede devletin, belediyelerin, kurumların lümpenleşmesinin doğal bir sonuç olduğu veya birbirini besleyen bir ağ, bir kısır döngü oluşturduğu söylenebilir.

Hiçbir sosyal olayın yok oluştan daha beride bir dip yapma durumu da maalesef yok. Yok olmayacaksak dip arama yerine bir an önce inisiyatif almak gerekiyor. Çok değil Sinoplu Diyojen kadar, gerekirse mevkin makamın tepelerin senin olsun diyecek kadar birazcık onurlu durabilmek gerekiyor.

Geriye yine de bir ana soru kalıyor: Kapitalist bir devlette burjuvazinin, yargının, hocanın, askerin, yöneticinin lümpeni mi yoksa hası mı daha makbul sayılmalıdır?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...