24 Ekim 2018 00:06

Hekimliğin ne iş olsa yapan hali

Hekimliğin ne iş olsa yapan hali

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne iş olsa yaparım abi’ klişesi sağlık alanında eğildi, büküldü ‘ne iş olsa yapacak bu doktorlar’ cümlesinde vücut buldu.

Yakın yıllara kadar, siz hiç iki ameliyat arası alan temizliği yapan, sedyede hasta taşıyan cerrah görmüş müydünüz? ‘El mahkum’ değil tam olarak ama, günümüzde ahval ve şerait böyle diyebiliriz. Emekliliğe esas alınacak maaşı son derece düşük bırakılmış, geliri daha fazla ameliyat şartı ile performansa dayalı döner sermaye ile ilişkilendirilmiş kamu çalışanı bir cerrah için hayat hız, hız asgari geçim için mesleğin sınırlarının muğlaklaşması demek. Bir kez bulanıklaşmasın iş tanımınız, gerisi çorap söküğü gibi gelir. ‘Halk için sağlık’ şiarı giderek  ‘piyasa için sağlık’ kılınmak istenen süreçte, sağlığın metalaştırılması için ‘ne iş olsa yapan hekim’ gerek koşul kılındı vesselam.

Nicedir özellikle Sağlık Bakanlığı sağlık kurumlarında yer alan polikliniklerde, muayene odalarında hekim dışında hemşire, hastabakıcı veya tıbbi sekreter görmüşlüğü olan var mı? Hele bir de hasta sosyal güvencesiz ücretli bir hasta olup vezneye uğramadan muayene odasına girmişse, hekim bilgisayarında “provizyon alınamadı, vezneye yönlendirin” cümlesi belirir. Ya da tetkik istediği GSS’li hastada maliyet arttığında “dikkat limiti aştınız” görseli ekranı kaplar. Tercümesi, ön muhasebeden de anlayan hekimden başka bir şey değildir. Hekimin ‘ne iş olsa yapmalı hali’ bununla sınırlı bırakılmaz elbet. Hastayla tek başına bırakılan hekim artık hemşire, hastabakıcı, tıbbi sekreterlik hizmetleri sunmakla da yükümlüdür.

Siz hiç duruşma salonuna alınacakları kapıdan çağıran hakim/ savcı gördünüz mü? Ya da “yaz kızım” demeyen hakim? Bir soru daha: Mahkeme salonları mı daha tozlu ve dağınık, yoksa kamu hastane poliklinikleri mi? Devlet aynı devlet, hükümet aynı hükümet. Peki, neden hekimden ne iş olsa yapmalı der bu düzen?

Gün geçmiyor ki bir hekim ve sağlık çalışanı hasta ve yakınlarının şiddetine maruz kalmasın. Ay geçmiyor ki bir sağlık çalışanı katledilmesin. ‘Sağlıkta şiddet’ farklı boyutları ile son zamanlarda daha fazla dile getirilse de, sistem hekimlerden her geçen gün bir koltukta daha fazla karpuz derdinde. Malum beş karpuzu aynı anda taşımak zor. İlla ki biri düşüp kırılabilir.

Hekim ‘ön muhasebeden’ anlayıp hastayı vezneye yönlendirdiğinde: “Ne biçim doktorsun sen! Hipokrat andı içmedin mi? Yani, param yok diye beni muayene etmeyecek misin?” der hasta. Gelsin hekime şiddet!

Poliklikte hemşire göremeyince “ne yani şu iğnemi sen yapsan ölür müsün?” talebine cevap olumsuzsa gelsin hekime şiddet!

Hastabakıcı, sekreter yokluğunda, velev ki hastaların sırası şaştı, gelsin hekime şiddet.

Ön muhasebeden anlayan, yetmedi hemşire, hastabakıcı, temizlik personeli, tıbbi sekreter olarak da “kullanılan” hekimlere son yıllarda bir görev daha tanımlandı: Dedektiflik. Sahte  kimlikle tedavi olmaya çalışanları tespit etme, yetmedi sahte evrakla ÖTV muafiyetinden malulen emekliliğe “organize işlere” yönelenleri tespit etme görev ve cezai sorumluluğu. Hekim farkına mı vardı, gelsin şiddet! Fark edemedi mi gelsin soruşturmalar, mahkemeler. Hangi mahkemeler mi; hani kapısında mübaşirin içeri çağırdığı, “yaz kızım” diyen hakimlerin olduğu mahkeme salonları! Hakim ne iş yapıyorsun dediğinde ise cümlesinin içinden ‘ne iş olsa yaptırıyorlar’ dediğini duyar gibiyim. Ya siz?

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...