19 Ekim 2018 00:35

ABD ile normalleşme!

ABD ile normalleşme!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Papaz Brunson’un salıverilmesi sonrasında yapılan olumlu açıklamalar, akıllara “ABD-Türkiye ilişkileri normalleşiyor mu?” sorusunu getiriyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Papaz Brunson’un hem PKK ve hem de FETÖ işbirliği ile suçlanması, aslında Türkiye’deki iktidarın bu iki konuda ABD’nin tutumuna dair tepkisini sembolize ediyordu. Bu nedenle bugün her ne kadar “pazarlık yok” dense de milliyetçi çevrelerde hayal kırıklığı yaratan tahliye kararı, aynı zamanda Erdoğan iktidarının ABD ve batılı emperyalistlere ‘kafa tutma’ kapasitesinin sınırlarını da ortaya koymuş oldu. 

“ABD ile normalleşme mümkün mü?” sorusuna yanıt verebilmek için her şeyden önce ‘normalleşme’den ne anlaşıldığının açıklanması gerekiyor. Eğer normalleşmeden ABD ve Türkiye arasındaki siyasi sorunların çözülmesi ve dahası bölgesel (Ortadoğu) işbirliğinin Libya ve Suriye müdahalesinin ilk dönemlerinde olduğu gibi yeniden tesis edilmesi anlaşılıyorsa, bu soruya ‘evet’ demek bugün için zor görünüyor. Öte yandan Erdoğan iktidarının ABD’yi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güç olmakla suçladığı ve ayrıca ABD’nin Suriye Kürtlerine ağır silahlar vermesi nedeniyle gerilimin yeni bir boyuta taşındığı, başka bir deyişle Erdoğan’ın her söze “eyyy Amerika” diye başladığı dönemlerde bile, ABD ile siyasi bir ‘kopuş’ yaşanmadı. Bu ‘kopuş’ bakımından en kritik noktalardan biri olan NATO üyeliği konusunda bırakın Türkiye’nin NATO’dan çıkmasına, Erdoğan iktidarı her fırsatta Türkiye’nin NATO için ne kadar stratejik önem taşıdığını pazarlamaya çalıştı. Bunun da ötesinde Türkiye’deki iktidar, ABD ve AB ile siyaseten gerilim yaşadığı bu dönemlerde ekonomik olarak büyük oranda bağımlı olduğu batılı tekellere güvence üstüne güvence vermekten de geri durmadı. İşte soruna buradan bakınca siyasi gerilimin arka planındaki bağımlılık ilişkileri ve daha önemlisi iktidarın ABD’ye kafa tutma kapasitesinin neden sınırlı olduğu da anlaşılmış oluyor. Dolayısıyla bu bağımlılık ilişkileri sorgulanmadan yapılacak bir ‘normalleşme’ tartışması, olsa olsa bu bağımlılık ilişkilerinin ve Erdoğan iktidarının işbirlikçi politikaların üstünü örtmeye yarayabilir.

Ancak burada şunu da vurgulamadan geçmeyelim: Dünyada emperyalistler arası paylaşım mücadelesinin giderek kızıştığı ve Ortadoğu’nun bu paylaşım mücadelesinin öncelikli alanlarından biri olduğu bugünkü koşullar, Türkiye gibi ülkelere içinde bulundukları bağımlılık ilişkilerine rağmen daha önce olmadığı kadar manevra yapma, emperyalistler arasındaki çelişkileri kendi lehine kullanma olanaklarını yaratıyor. Erdoğan iktidarının duruma göre ABD’ye ya da AB’ye kafa tutma biçiminde pazarlanan politikasının da kerametini burada aramak gerekiyor!

Papazın tahliyesine rağmen Türkiye ve ABD arasındaki siyasi sorunların çözümünün bugün için neden zor olduğuna geçmeden önce iktidar cephesinden pompalanan ABD karşıtlığının- ne kadar içi kof olduğunu göstermek için bir hatırlatma yapmak istiyoruz.

2003’te ABD’nin Irak’a Türkiye üzerinden müdahale etmesini öngören ‘savaş tezkeresi’nin meclisten geçmemesi sonrasında ABD-Türkiye ilişkileri gerilmiş ve bu gerilim Türk askerinin başına çuval geçirmeye kadar vardırılmıştı. Bu dönem Türkiye’de ABD karşıtlığı tarihinde olmadığı kadar yüksek oranlara varmıştı. Ancak ABD’nin Irak üzerinden bölgeyi dizayn etme politikasının çıkmaza girdiği ve Irak’tan askerlerini çekme tartışmasının yaşanmaya başladığı 2006-2007’de ABD yeniden Türkiye’nin ne kadar büyük bir bölgesel müttefik olduğunu hatırlamıştı! 2007 Kasım’ında yapılan Bush-Erdoğan görüşmesinde stratejik ortaklık vurgusu yapılmış, bir ay sonra o dönem PKK’yi bölgedeki enerji kaynakları ve geçiş yolları için bir tehdit olarak gören ABD, Türk uçaklarının Kandil’i bombalamasına ‘olur’ vermiş ve dahası istihbarat paylaşımına başlamıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Başbuğ, ABD ile ilişkileri ‘mükemmel’ olarak nitelemiş, ABD karşıtlığı yerini ‘bahar havası’na bırakmıştı.

Bugün ABD’nin Suriye’de Kürtler dışında bir dayanağının olmaması, böyle bir ‘bahar havası’ estirilmesini engelliyor. Yoksa sadece Menbic’te ABD ve Türk askerinin ortak devriye görevine başlaması bile böyle bir hava estirmeye yeterdi. 

Bilindiği gibi bugün Türkiye’deki iktidar desteklediği cihatçı çeteleri bir pazarlık kozu olarak kullanmak ve asıl olarak Kürtlerin Suriye’de bir statü sahibi olmasının önüne geçmek için Rusya ve İran ile işbirliği yapıyor. Son dönemlerde Rusya ve İran, Suriye’de asıl tehdidin Fırat’ın doğusundaki Kürt oluşumu ve oradaki ABD varlığı olduğu yönlü bir propaganda sürdürerek Türkiye’nin Kürt sorunundaki hassasiyetini ABD ve Kürtlere karşı kullanmaya çalışıyorlar.

Erdoğan iktidarının Kürt sorunu nedeniyle kendini Rusya ve İran ile işbirliğine mecbur hissetmesine rağmen ABD’nin 5 Kasım’da gündeme gelecek İran’a karşı yaptırımları da iki ülke ilişkilerinde ciddi bir sorun olarak duruyor.

Sonuç olarak papaz krizinin tahliye ile ‘çözülmesi’ bize normalleşmeden daha çok Türkiye’deki iktidarın emperyalistler arasındaki çelişkileri kullanarak manevra yapma olanağının giderek daraldığını haber veriyor. Çünkü bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldırmadığınız müddetçe ne kadar manevra yaparsanız yapın, bu ilişkilerin kararlarınızın/politikalarınızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmasının önüne geçemezsiniz! İşte o zaman “bağımsız yargı”, “onurlu duruş” gibi açıklamalar da bu gerçeğin üzerini örtmenize yetmez!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...