06 Ekim 2018 00:49

Emekçinin ne iş ne can güvenliği var: Sendikalar ortada yok!

Emekçinin ne iş ne can güvenliği var: Sendikalar ortada yok!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Okurlarımız, gazetemizin dünkü “etek manşeti”nde, emek mücadelesiyle ilgili üç önemli haberi  gördüler. 

Bunlardan birincisi; işçiler ve bazı sendikalar, “Tutuklanan 3. hava limanı işçileri serbest bırakılsın” diye etkinlikler düzenlerken, 6 havalimanı işçisinin daha tutuklandığı, böylece tutuklu havalimanı işçisi sayısının da 33’ü bulduğu haberidir. 

İkinci haber; İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin açıklamasıdır. Açıklamaya göre, Eylül ayında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısının 157’yi (günde ortalama 5.2 işçi) bulduğudur.

Üçüncü haber ise; “sağlıkçılara yönelik şiddet”le ilgilidir. İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTİHAD), “sağlıkta şiddet yasasının çıkarılmamasını” protesto etmek için iş bırakıp İl Sağlık Müdürlüğüne yürüyeceklerinin haberi. Bu haber elbette Dr. Fikret Hacıosman’nın, 2 Ekim günü görevi başında öldürülmesi ve önceki gün, Sakaraya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi hekimlerinden Prof. Dr. Arif Serhan Cevrioğlu’nun hastanede hasta yakınları tarafından dövülmesiyle de bağlantılıdır.

SORUNUN MERKEZİNDE ÖRGÜTLENME SEVİYESİ 

Bu üç haberin ortak özelliği, işçilerin, emekçilerin iş ve can güvenliğinin ayaklar altına alınmış olmasıdır.  
Bu üç haberin hiçbiri ne “rastlantısal”dır ne de “kendi başlarına”dır. Dolayısıyla da havalimanı işçilerine yapılan zulmün, herhangi bir savcı ya da yargıcın marifeti olarak görülemez. 

Tıpkı günde 5-6 işçinin iş cinayetlerine kurban gitmesini sadece o işyerlerindeki yetersiz “iş güvenliği” önlemlerinin olmaması ya da patronların kötü niyetiyle bağlantılı görülmemesi gibi.

Tıpkı dövülen, yaralanan, öldürülen hekimlere, sağlıkçılara yönelik saldırıların psikolojisi bozulan kimi hasta ve yakınlarının marifeti olarak açıklanmasının olsa olsa gerçeğin yarısı olacağı gibi.

Elbette burada, yasal boşlukların, yetkililerin işgüzarlıklarının ya da hastanelerdeki kötü çalışma ve hizmet koşullarının  kışkırtıcı rolü yok demek istemiyoruz. Ama bütün bunların bile sonuçta, sermayenin hükümetinin, Meclisin ya da doğrudan patronların önemli rolü vardır. Ama bütün bunlar, sermayenin politikaları ve çıkarmalarıyla ilgidir. Ancak yasalara geçmiş emekçi haklarının gerçekleşmesi gibi, emekçilerin iş ve can güvenliğinin sağlanması ile ilgili önlemler de doğrudan işçilerin örgütlenmeleriyle ilgilidir.

Başka bir söyleyişle; patronların, Meclisin, hükümetin, polis, savcı ve yargıçların, işçilerin taleplerini ve haklarını  umursamamasının nedeni, amiyane bir deyişle, “işçilerin, emekçilerin sahiplerinin olmaması”dır.

İŞÇİNİN, EMEKÇİNİN SAHİBİ KİMDİR?

Peki, işçiye, emekçiye, “onun iş ve can güvenliğine” kim “sahip” çıkabilir?
Elbette işçilere, emekçilere kendilerinden başka kimse sahip çıkmaz. Emekçiler ise ancak örgütlenerek bir güç haline gelebilirler.
Bu yüzden de bugün iş ve can güvenliği gibi ya da gösteri yapma hakkı gibi en temel haklarını bile savunabilmek için kendi sınıf örgütlerinde örgütlenerek haklarını savunabilecek bir mevziye girebilirler. 
Ne var ki, sendikaların yönetimlerinin sendika bürokrasisi tarafından gasp edilmiş olması, elbette burada tartıştığımız konuda da çok önemli bir sorundur. Ve bu yüzden de işçilerin iş ve can güvenliği iktidar ve patronlar tarafından açıkça ihlal edildiğinde bile konfederasyonların ve sendikaların yöneticileri, sahaya çıkmamakta, bütün bu olanların kendileriyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi davranmaktadırlar. (*)

TEK YOL MÜCADELE ETMEK

Kısacası bu üç olayda da açıkça görüldüğü gibi, bugün emek mücadelesinin asıl sorunu, emekçilerin, talepleri etrafında örgütlenerek, haklarını savunacak, taleplerini elde edecek, özcesi “kendilerine sahip çıkacak” bir güç oluşturmamış olmalarıdır.

Patronlar bunun için yasa, hak-hukuk tanımadan işçi haklarını ayaklar altına almaktadır.

Meclis bunun için emekçilerin talepleriyle ilgili yasal düzenlemeleri ertelemekte, hatta hiç gündeme almamayı bir rutin haline getirebilmektedir.

Hükümet, bunun için patronların her istediğini işçilerden alarak karşılamakta bir sakınca görmemektedir.

Öyleyse işçiler, emekçiler için tek yol var: Talepleri etrafında örgütlenerek mücadele etmek.

Bu mücadeleyi sendikal bürokrasiyi tasfiye etme mücadelesiyle de birleştirmek!

(*) Tutuklu 3. havalimanı işçilerin serbest bırakılması ve işçilerin taleplerinin kabul edilmesi için inşaat işçilerinin sendikalarının başlattığı kampanya kapsamında hangi sendikaların kampanyaya destek vereceğini, hangi sendikacıların imza föyüne imza atacağını yakında göreceğiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...